Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi her geçen gün artıyor. Rüzgar ve güneş, bu enerji kaynaklarının başında yer alıyor.
Türkiye, coğrafi konumunun verdiği avantajla bu noktada pek çok ülkeye kıyasla çok şanslı bir ülke. 2021’de rüzgar enerjisi kurulu gücünün 10 bin 750 megavata, güneş enerjisi kurulu gücünün ise 7 bin 816 megavata yükselmesi bunun en büyük kanıtı.
Peki, Türkiye’de rüzgar ve güneş enerjisi potansiyeli olan bölgeler nereler? Bu enerji kaynaklarından yeterince faydalanılabiliyor mu? İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Duran Şahin, TRT Haber’e değerlendirdi.
Marmara ve Ege’de rüzgar enerjisi potansiyeli
Türkiye’nin hem rüzgar hem de güneş enerjisi açısından potansiyeli yüksek bir ülke olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şahin, ilk olarak rüzgar enerjisi konusunda parantez açıyor:
“Rüzgarın oluşması için farklı ısınma ve soğuma bölgelerinin oluşması gerekiyor. Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili ve dağlık bir yapısı olduğu için çok fazla yerinde farklı ısınma ve soğuma gerçekleşiyor. Bunun sonucunda da rüzgar oluşuyor. Türkiye’nin yüksek rüzgar potansiyeline sahip olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.”
Batı bölgelerinde rüzgar enerjisi potansiyelinin daha fazla olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şahin, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Marmara’da ve Ege’de potansiyel yüksek ama bu demek değil ki diğer bölgelerde potansiyel yok. Gerçekten de İç Anadolu Bölgesi’nde, Karadeniz ile İç Anadolu’nun birleştiği noktalarda ve Hatay’da da potansiyel var. Yine Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da daha keşfedilmemiş birçok alanın olduğu biliniyor.”
“Rüzgar açısından şanslıyız”
Türkiye’de rüzgardan enerji ilk defa 1986’da İzmir Çeşme’de kurulan 55 kilovatlık bir türbinden elde edildi. İlk rüzgar enerji santrali ise 1998’de yine İzmir Çeşme’de bulunan Germiyan Köyü'nde kuruldu. O günden bu yana da hatırı sayılır bir yol kat edildi.
Rüzgar enerjisi potansiyelinin en fazla değerlendirildiği yerin Marmara ve Ege Bölgesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şahin, şöyle devam ediyor:
“Burada dikkat edilmesi gereken bir şey var; Türkiye’de genelde yüksek kapasite oranına sahip -yüzde 25-30’un üzerinde olan- rüzgar alanları tercih ediliyor. Fakat kapasite oranı düşürüldüğü zaman -yüzde 20-25’e- Türkiye’deki potansiyel alan iki katına çıkacaktır. Belki de bu konuda daha önce yapılan sınırlandırmanın genişletilmesi gerekiyor. Çünkü rüzgar açısından şanslıyız. Daha az yer kaplıyor ve kapasite oranları daha yüksek.”
Güneş enerjisi potansiyeli daha yüksek
Bir diğer yenilenebilir enerji kaynağı ise güneş… Türkiye güneş enerjisi potansiyeli açısından da şanslı bir ülke. Prof. Dr. Şahin’in bu konudaki değerlendirmesi şöyle:
“Rize ve civarındaki yüksek yağış miktarlarının olduğu birkaç il dışında Türkiye’nin her yeri güneş enerjisi açısından uygun. Muğla’dan Van’a kadar olan şeritte güneş enerjisi potansiyelinin çok yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Ama diğer alanlarda da ciddi bir potansiyel var.”
Son yıllarda her iki alanda da bir ivme kazanıldığını belirten Prof. Dr. Şahin, “Rüzgarda genellikle lisanslı projeler daha fazla yer alırken güneşte ise lisanssız projelerin daha ön planda olduğunu görüyoruz. Aslında rüzgarla ilgili çalışmalar 1990’lı yılların başından itibaren başlıyor. Güneş biraz daha geç bu sektöre girdi ama ivmesi daha yüksek. Hem kurulumu hem de süreci daha kolay olduğu için daha fazla tercih ediliyor. Ama ben rüzgara öncelik verilmesi gerektiğine inananlardanım” diyor.
“Tüm enerji kaynaklarına ihtiyacımız var”
Prof. Dr. Şahin, "Bütün enerji kaynaklarına ihtiyacımız var" ifadesini kullanıyor ve sözlerini şu şekilde noktalıyor:
“Güneş rüzgarın, rüzgar nükleerin ya da nükleer kömürün alternatifi değil. Tüm enerji kaynaklarına ihtiyacımız var. En az çevreye zarar veren enerji kaynaklarımızla sorunu çözebiliyorsak çözelim. Ancak çözemiyorsak da diğer konvansiyonel kaynaklara yönelmemiz gerekiyor.”
Grafik: Hafize Yurt