Türkiye'de tüketilmese de özellikle Uzak Doğu mutfak kültürünün ilginç lezzetlerinden deniz patlıcanı, Ege'nin mavi sularında metrelerce derinde çalışan dalgıçların zorlu mesaisiyle ülkeye döviz kazandırıyor.
Günün ilk ışıklarıyla açıldıkları denizde kahvaltılarını yaptıktan sonra hazırlık yapan dalgıçlar, hava makinesine bağladıkları 150 metre uzunluğundaki özel hortumlarla 35 metreye dalış yapıyor.
2
Su altında bireysel çalışan dalgıçlar, buldukları deniz patlıcanlarını elleriyle toplayıp boyunlarına taktıkları filenin içine dolduruyor.
3
"Vurgun yeme" riski nedeniyle su altında kaldıkları derinliği sürekli kontrol eden ve basınca uyum sağlamak için sık sık ara veren dalgıçlar, hava şartlarının izin vermesi durumunda ortalama 6 saatlik dalış yapıyor.
4
Günlük 40 kilogram deniz patlıcanı avlama kotası bulunan dalgıçlar, topladıkları patlıcanları kesip temizledikten sonra satışa hazır hale getiriyor ve kıyıda bekleyen ihracatçı firma temsilcilerine beyaz olanları 72, siyahları ise kilogramını 40 liradan satıyor.
5
Bireysel Su Ürünleri Dalgıçları Derneği Başkanı Kemal Kuk, kendilerini "denizin mevsimlik işçileri" olarak nitelendirdiklerini söyledi.
6
"Tedbir almazsanız ölüm riski var"
Derneğin yaklaşık 1000 üyesinin bulunduğunu aktaran Kuk, "Bir nevi gurbetçi gibiyiz. Türkiye’nin birçok bölgesinden gelen insanlar var. Her kitleden insanın çalıştığı bir aile. Bizim işte en önemli şey tedbir. Tedbir almazsanız maalesef ölüm riski var. Bu ürünün ülke ekonomisine milyonlarca dolar katkısı var. Tamamı yurt dışına gönderiliyor. Bizim kültürümüzde yok ama Çin ve Kore bu canlıyı çok tüketiyor." dedi.
7
Zonguldak`tan teknesiyle yaklaşık 1 haftalık yolculuğun ardından Didim`e gelen Semih Sökesoğlu (36) da havaların iyi olduğu günlerde dalış yaptıklarını kaydetti.
8
"Denizde çetin ve zor bir gün geçiriyoruz"
Denizi çok sevdiğini aktaran Sökesoğlu, şöyle devam etti:
"Denizde çetin ve zor bir gün geçiriyoruz. Suyun altında çalışmayı seviyorum. Fakat bugünkü mera bizi sıkıntıya soktu. Mahsul yok denecek kadar az. Bundan dolayı su altındaki çalışma sürelerimizi biraz daha artırıp ona göre kazançlarımızı dengelemeye çalışıyoruz. Su altı gerçekten anlatılmaz yaşanır. Sanki kendi evimdeymişim gibi oluyor. Çekyatın üzerinde uzanmışım da televizyon izliyor gibiyim. Bu iş çok zorlu bir iş. Sabır ve yetenek gerektiriyor. `Hemen başlayayım` dediğinizde olmuyor. Denizi sevmeniz gerekiyor. Gelir gider dengesinden daha çok bu işe aşık olmanız gerekiyor. Yoksa parasıyla puluyla değerlendirilecek bir iş değil. Sabır ve sevgi bu işin en önemli ayrıntısı."
9
"Suyun altında tek başınasınız"
Tedbir alınmadığında ölüm riskinin fazla olduğunu vurgulayan Sökesoğlu, "Çünkü suyun altında tek başınasınız. Herhangi baygınlık ve baş dönmesi durumunda yanınızda kimse olmuyor. Dışarıdan bakıldığında fazla para kazanılıyor gibi görünüyor ama harcadığımız emeği düşününce inanın bu rakamlar az bile kalıyor." diye konuştu.
10
"Suyun altındaki özgürlük bambaşka"
Aileden uzak başka bir ilde çalışmanın zor olduğuna dikkati çeken Sökesoğlu, şunları kaydetti:
"Suyun altındaki özgürlük bambaşka. Deniz işi çok başka. Tatil gününde bile çalışmak istiyor bu işin sevdalıları. Dışkısı olan küçük parçalarını takip ediyoruz ve avlıyoruz. Elimizle tek tek zemine dokunarak topluyoruz. Siyahlar daha çok suyun altında açık alanda oluyor. Beyaz patlıcan ise otların arasında oluyor. Denizin altında gördüğümüz pislikleri de çıkartıyoruz. Çünkü biz bu denizden ekmek yiyoruz."
11
Salgın dolayısıyla sörf antrenörlüğüne ara vererek bu işi yapan Yağız Günaydın (28) da Ereğli`den geldiğini, suyun altında çalışmanın zor fakat keyif verici olduğunu dile getirdi.