Ürdün'deki Burku Sarayı kalıntıları Emevi Dönemi İslam medeniyetine ışık tutuyor
AA
Ürdün'ün Suriye ve Irak sınırına yakın çöl bölgesindeki Burku Sarayı'nın kalıntıları Emevi Dönemi İslam medeniyetine ait kadim bir eser olarak biliniyor.
Sarayın inşa edildiği alanda MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Ürdün topraklarında hüküm süren Nebatilere ait saray kalıntıları olduğu belirtiliyor.
2
Emevilerin 6. Halifesi Velid bin Abdulmelik zamanında yeniden inşa edildiği tespit edilen Burku Sarayı, o bölgede bulunan siyah bazalt taşlardan yapılmış en eski İslam medeniyeti eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.
3
Saray, hava şartları ve ziyaretçilerin temasları nedeniyle kaybolan yapısına rağmen İslam tarihine ilişkin verileri aktarmaya devam ediyor.
4
Su kenarındaki saray
Burku Sarayı zarar görmeden önce 3 katlıydı ve yanında başka bir mesken daha bulunuyordu. Sarayda sıcak ve soğuk su ulaşımı için taştan ve kerpiçten kanallar da mevcuttu.
Sarayın bitişiğinde büyük bir gölet yer alıyor. Bölge halkı, Irak ve Suriyelilerin o dönemlerde su ihtiyacını karşılamak için bölgeye geldiğini ifade ediyor.
Mekanda çok sayıda çakmaktaşının yanı sıra özellikle çeşitli şekil ve büyüklükteki baltalar, kazı aletleri, bıçaklar, ok uçları ve değirmen taşlarını da görmek mümkün.
Tunç ve erken dönem demir çağlarına tarihlenen çanak çömlekler, Arap Nebati uygarlığına kadar uzanan çok sayıda fiziksel kanıt, bazı Roma mimari sistemleri ve miladi ilk yüzyıllara ait eski Arap yazıtları da bölgede keşfedilenler arasındaydı.
5
Emevi halifesinin av tutkusu
Mafrak Tarihi Eserler Müdürü İmad Abidat, yaptığı açıklamada, sarayın adının Halife Velid bin Abdulmelik`in avcılık tutkusundan geldiğini söyledi.
Halife Velid`in tavşan ya da ceylan avında eğitilmiş Arap şahinlerini kullandığını kaydeden Abidat, ayrıca ilkbahar aylarında da ördek ve kaz avladığını aktardı.
Abidat, "burku" kelimesinin Arap dilinde şahinin avını takip etmeden önce gözünün üzerine konan başlık anlamına geldiğine işaret ederek, günümüzde bunun, Arap Yarımadası, Körfez ülkeleri ile Orta Asya ülkelerinde avcılıkta kullanıldığını dile getirdi.
6
Burku Sarayı`nın yapısı
Sarayın dikdörtgen bir plan üzerine inşa edildiğini, uzun kenarın 37 metre, kısa kenarın 35 metre olduğunu belirten Abidat, dikdörtgen alanın iki cephesinde de küçük dikdörtgen odaların bulunduğunu ifade etti.
Abidat, sarayın o dönemki fiziki yapısına ilişkin şu ifadeleri kullandı:
"Sarayda yarıçapı 2 metre, kapısı büyük bir avluya açılan bir oda, odada bazalt taşlardan şerit şeklindeki kemeri taşıyan sütunlar mevcut.
Kuzey, güney ve güneybatısındaki köşelerde üç kule var ayrıca sarayın ortasındaki açık alanda üç küçük oda daha bulunuyor. Sarayın güney kısmında, yakındaki barajdan su taşıyan kanalla bitişik su haznesini de görebiliriz."
Ürdünlü yetkili, gözetleme kulelerinin ise büyük ihtimalle Mezopotamya tarafından gelerek, Arap Yarımadası için Sirhan yoluna doğru gidenlerden suları korumak amacıyla kullanıldığını kaydetti.
7
Tarihi dönemlere tanıklık eden saray
Abidat, 7. yüzyıldaki Sasani-Bizans savaşlarının bölgeyi tahrip ettiğine inanıldığını, Emeviler döneminde özellikle Halife Velid zamanında sarayın yeniden kullanıldığını ifade etti.
Yapının tarihi sürecine değinen Abidat, sarayın tarihinin Nebatiler, Bizanslılar ve erken Emeviler döneminde olmak üzere üç döneme uzandığını belirtti.
Abidat, "Sarayda iki yazıt bulunuyor. Bunlardan biri, yapının Halife Velid bin Abdulmelik döneminde yeniden inşa edildiğini doğruluyor." dedi.
8
Ulaşım sıkıntısı ve restorasyon girişimleri
Abidat, sarayın olduğu bölgenin uzaklığı nedeniyle turistlerin saraya ulaşamadığını söyleyerek, Tarihi Eserler Genel Müdürlüğünün, yapının restorasyonu için pek çok projeyi hayata geçirmeye çalıştığını dile getirdi.
Sarayın birçok çalışmaya konu edildiğini de aktaran Abidat, İngiliz gezgin Gertrude Bell`in 1913`teki gezisinde sarayı tarif ettiği ve bazı fotoğraflarına yer verdiği yazılarının yanı sıra Edinburgh Üniversitesi`nin 1988`de sarayla ilgili bir çalışma yayımladığını sözlerine ekledi.
Yükleniyor lütfen bekleyiniz
SIRADAKİ GALERİ
Gemi enkazları derin denizlerdeki yaşamı etkileyebilir mi?