Henüz “telekomünikasyon” sözcüğü ortada yokken bile “uzaktan iletişim”, insanoğlunu meşgul eden fikirler arasında yer alıyordu. İlk ve orta çağlarda dumanla haberleşme, davullar, güvercinlerle iletilen mesajlar, uzaktan iletişimin ilk örnekleriydi.
Bu alandaki ilk önemli atılım ise Alman zanaatkar Johannes Gutenberg'in 15. yüzyıl ortalarında hareketli mürekkep baskı makinesini icat etmesi oldu. Matbaanın icadıyla o güne kadar yalnızca el yazması olarak veya tek kalıp baskı halinde üretilip çoğaltılabilen yazılı mesajlar, artık mekanik olarak basılıp çoğaltılabilmeye başlandı.
Yazılı mesajların mekanik olarak kodlanmasına olanak sağlayan matbaa, modern telekomünikasyonun temellerini attı.
Chappe ve “optik telgraf”
Mesajların uzak noktalara iletilmesi hala çözüm beklerken 1790'da Fransız mühendis Claude Chappe, tarihteki ilk telgraf sistemini geliştirdi. Sistem, Paris ve Lille şehirleri arasındaki 360 kilometrelik mesafede yaklaşık yirmişer kilometre arayla inşa edilen taş kulelerden oluşuyordu. Birbirlerini dürbünlerle gören kuleler, bayraklı işaretlerin aktarılması için kullanılıyordu. Bu nedenle ilk örnek daha sonra “optik telgraf” olarak anıldı.
Morse ve elektrikli telgraf
19. yüzyılda elektriğin bulunması, Chappe’nin ilkel şekilde çözmeye çalıştığı iletim sorununu kendiliğinden halletti. Elektronları kablolarla iletmeyi mümkün hale getiren yeni teknoloji, mesajların elektrik sinyallerine dönüştürülerek aktarılabilmesini sağlayacaktı.
Elektriğin bulunmasından sonra Atlantik’in iki yakasında farklı mucitlerin üzerinde çalışmaya başladığı fikri, ilk kez ABD’li ressam ve mucit Samuel Morse hayata geçirdi. Morse ve ortakları, 1844'te Washington ile Baltimore arasında dünyanın ilk telgraf hattını kurdu. 60 kilometrelik hattan 24 Mayıs 1844 yılında çekilen ilk mesaj “Tanrı nelere kadir” oldu.
Sultan Abdülmecit’ten “maşallah”
O yıllarda telgraf konusunda girişimlerde bulunan tek mucit Morse değildi. ABD ve İngiltere’de başka mucitler, telgraf benzeri aygıtlar için patent aldığı için Morse icadına patent alamadı.
Eski ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut’un aktardığı bilgiye göre, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit’e maden sektörünün geliştirilmesi konusunda danışmanlık yapan Amerikalı Profesör J.L. Smith, 1847’de Morse’un telgrafını İstanbul’a getirerek aletin çalışması hakkında sunum yaptı. Cihazın alıcı verici uçları sarayın farklı odalarına yerleştirildi. Sultan Abdülmecit, cihazla bir odadan diğerine “Avrupa’dan ne havadisler var?” mesajının çekilmesini istedi. Abdülmecit, diğer odadan gelen mesajın gönderilen mesajla aynı olduğunu görünce iki kez “Maşallah” diyerek sunumu yapanları tebrik etti.
Sultan Abdülmecit, Morse’a icadı için bir İftihar Nişanı madalyası ve beraatı yolladı. Morse, bunu padişahın ona verdiği patent olarak yaydığı için ilk patenti Osmanlı Devleti’nden aldığı ileri sürüldü oysa o devirde Osmanlı Devleti’nde patent kanunu henüz yoktu.
Washington-Baltimore hattının başarısının ardından tüm Amerika kıtası yer kablolarıyla kaplanarak ülkenin tüm şehirleri arasında telgraf bağlantısı sağlandı.
ABD ile İngiltere, 1958’de Atlantik Okyanusu’nun altından geçen 2 bin kilometrelik telgraf hattının yapımı tamamlandı. Hat üzerinden ilk görüşme ABD Başkanı James Buchanan ile İngiltere Kraliçesi Victoria arasında yapıldı. 98 sözcükten oluşan diyalog 16 saatte aktarıldı.
17 Mayıs 1865’te Uluslararası Telgraf Sözleşmesi imzalanarak Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) kuruldu. 17 Mayıs tarihi, bu nedenle “Dünya Telekomünikasyon ve Bilgi Toplumu Günü” olarak kutlanıyor.
Bell ve telefon
Amerikalı mucit Alexander Graham Bell'in 1876'da icat ettiği makine, uzaktan iletişimde yepyeni bir çığır açtı. İcat, insan sesini elektrik sinyallerine çevirip iletiyor, ardından sinyalleri çözüp yeniden ses olarak aktarabiliyordu. Tüm bu işlemin anlık olarak gerçekleşmesi, uzaktan iletişimin ana hedeflerinden birine daha ulaşıldığı anlamına geliyordu.
Bell'in icat ettiği telefondan, radyo dalgaları aracılığıyla ses sinyallerini kablosuz olarak taşımaya imkan veren telsiz sistemleri icat edildi. Telsiz sistemleri, ilk radyo yayıncılığına ardından televizyon yayıncılığına kapıyı araladı.
Yakınsama ve iletişimin yeni çağı
Önceki iki yüzyılda yavaş ve istikrarlı bir gelişim izleyen telekomünikasyon ve iletişim araçları, son 30 yılda son derece hızlı bir atılım ve çeşitlenme içine girdi. İnternetin ve mobil iletişimin yaygınlaştığı, enformasyonun hayatın her alanına yön verir hale geldiği dönem için “bilgi (enformasyon) toplumu” tabiri kullanılmaya başlandı.
ABD’nin Soğuk Savaş döneminde bir bilgisayardan diğerine gizlice bilgi aktarmak amacıyla geliştirdiği bir istihbarat teknolojisi olan internet, İsviçreli bilgisayar programcısı Tim Berners-Lee’nin 1991’de geliştirdiği “World Wide Web” (dünya çapında ağ) protokolüyle bugün herkesin erişebildiği çok merkezli bilgi ağı haline geldi
Enformasyon ve iletişim araçlarının “yakınsaması”, günümüzde teknoloji alanındaki en belirgin eğilimlerden biri haline geldi. Amerikalı sosyolog Randall Collins, yakınsamayı, dijital teknolojinin gelişmesiyle bilgisayar, telefon ve radyo ile televizyon cihazlarının işlevlerinin tek bir merkezi aygıtta toplanması eğilimi olarak tanımlıyor. Bu gelişmenin motorunu da internet oluşturuyor.
Yakın gelecekte insanlığın, yakınsama eğiliminin iletişim ve enformasyon aygıtlarının ötesinde insan hayatının parçası olan her türlü araç, alet ve sistemi kuşatır hale geldiğine tanıklık edeceği öngörülüyor. Bu durumda “nesnelerin interneti” olarak adlandırılan entegre ağ yapıları, konutlardan, işletmelere, enerji hatlarından kentsel altyapıya kadar sistemlerin kontrolünü sağlayacak.
İnsanoğlu, diğer yandan da bu aygıtların yapay zeka ile kendi başına kararlar alıp müdahalede bulunduğu sistemlerin gerçeğe dönüşmeye başladığına tanık oluyor. Tüm bu gelişmelerin faydaları yanında insan hayatını etkileyen ne gibi etik sonuçlar doğuracağını ise zaman gösterecek.
Kaynak: AA