İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevinç Sırdaş, Türkiye’deki su kaynaklarının azalması, çölleşme ve buna bağlı ekolojik bozulmaların, küresel ısınmanın olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlandığının göstergesi olduğunu belirterek, "Senaryolara göre, Türkiye’de kuraklık, gelecek 2080-2099 yılları arasında artacak." dedi.
Doç. Dr. Sevinç Sırdaş, AA muhabirine iklim değişikliğinin, Türkiye, İstanbul ve insanlar üzerindeki etkilerini anlattı.
Canlı yaşamı için hava ve suyun vazgeçilemez kaynaklar olduğunu vurgulayan Sırdaş, atmosferdeki sera gazlarının belirli miktarlardaki değişiminin, insan sağlığını olumsuz etkilediğini söyledi.
Eski teknolojiler ve günümüzde kullanılmakta olan teknolojiler ile atmosfere verilen sera gazları ve kirleticilerin, insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğunu belirten Sırdaş, küresel iklim değişikliğinin, yağışın şiddetinde aşırı derecede artış veya azalış (kuraklık), ekstrem hava olaylarının sıklığında ve şiddetinde artış; kasırgalar, hortumlar, siklonlar, elektriksel fırtınalar (oraj), ekstrem ısı dalgası, hava kalitesinin canlı yaşamı için yetersiz olması gibi etkiler yarattığını ifade etti.
Küresel ısınmanın, insanın sadece fiziksel değil, psikolojik sağlığını da etkilediğini aktaran Sırdaş, şu bilgileri verdi:
"Gezegenimizde son yarım milyar yılda meydana gelen canlı türleri hızla yok olmaktadır. Bu yok oluş 65 milyon yıl önce dinozorların neslinin kaybından daha tehlikeli boyuttadır. Çünkü önceki doğal süreçlerde asteroit çarpması, volkanik patlamalar veya iklimsel geçişler ile meydana gelen canlı neslindeki tükenme, günümüzde yüzde yüz insan faaliyetleri neticesinde gerçekleşmektedir. Günümüzde canlı türlerinin yok olma hızı bin ile 10 bin katı daha fazladır. Her gün 12 canlı türü yok oluyor."
"Akciğer kanserinin nedenlerinden biri hava kirliliği ve atmosfere verilen partiküller"
İklim değişikliği neticesinde atmosfere verilen toksik kirleticilerin, en fazla çocuklar ve yaşlı insanlarda, astım, kalp veya kan dolaşımı ile ilgili hastalıkların artmasına neden olduğunu aktaran Sırdaş, şöyle devam etti:
"İklim değişikliğinin insan sağlığına etkisini astım, solunum yolu alerjisi, kanser, kan dolaşımı ve kalp krizi, dengesiz beslenme, ısı dalgası ile ilgili hastalıklar ve ölümler, prematüre doğumlar, akıl sağlığı bozukluğu ve stres, nörolojik hastalıklar ve bozukluk, içme suyu ile bulaşan hastalıklar, hava olayları ile ilgili hastalıklar ile ölümler olarak sıralayabiliriz. Kanser günümüzde kalp krizinden sonra yaygın hastalıklardan birisidir. ABD’de kanser, her yıl 500 bin insanın ölümüne neden olmaktadır. Akciğer kanseri bu ölümlerin yüzde 30’unu oluşturmakta ve hastalığın nedenleri arasında hava kirliliği ve atmosfere verilen partiküller önemli yer tutmaktadır. İklim değişikliği ile toksik maddelerin atmosfere verilmesi ve daha sonra yağış olarak hidro-meteorolojik çevrim ile tekrar yeryüzüne taşınması, su ve toprağa yerleşmesi neticesinde kanser veya buna benzer insan sağlığını tehdit etmektedir. Hastalıkların, önlem alınmaz ise ölümleri arttıracağı tahmin edilmektedir."
"Marmara Denizi kıyılarında kuraklık artış gösterebilir"
Türkiye genelindeki yağışlar incelendiğinde, aylık kümülatif toplamlarda azalış görüldüğünü belirten Sırdaş, bununla birlikte şiddetli anlık ve aşırı yağışların neden olacağı taşkınlar ile anlık aşırı taşkınların aksi olarak, kuraklığa elverişli havza alanlarında, su kıtlığı meydana gelebileceğini söyledi.
Kuraklığın hem alansal hem de zamansal izlenmesi gerektiğine işaret eden Sırdaş, sözlerine şöyle devam etti:
"Örneğin İstanbul, Rize ve Konya için yağıştaki azalmanın kuraklık için alarm vermeye başladığı kesim nokta farklılık göstermektedir. Kuraklık açısından hassas bölgeler, küresel iklim değişikliğinin etkilerinin izlenmesine göre ortaya çıkarılmalı ve önlemler alınmalıdır.
Ülkemizde şiddetli kuraklığın oluşabileceği en riskli bölgeler içinde yer alan İstanbul’da, küresel iklim modelleri için en düşük emisyon senaryosuna göre sıcaklık artışının 1-2 derece ve en yüksek emisyon senaryosu ile sıcaklık artışının 3 dereceden fazla olacağı öngörülmektedir. İstanbul’un su kaynaklarını besleyen yağışlar, kış ve sonbahar mevsimlerindeki yağışlardır ancak küresel iklim değişikliği ile kış mevsimindeki yağışlarda azalma beklenmektedir. İstanbul’da gelecek 30 ve 70 yıllık dönemde Marmara Denizi kıyılarında yağışlardaki azalmanın Karadeniz kıyılarına göre fazla olacağı öngörülmektedir. İstanbul’da yüzde 13 ile yüzde 20 oranında meydana gelecek yağışlardaki azalma, küresel ısınma neticesinde şiddetli kuraklığa neden olabilecektir. Kuraklık için planlama ve sürdürülebilir yönetim yapıldığında bu problemin önüne geçilebilecektir."
"Kuraklık bir planlama ile yönetilmeli"
Küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliğinin, kuraklığın şiddetini, büyüklüğünü ve ortaya çıkma sıklığını arttırdığını dile getiren Sırdaş, kurak bölgelerin bölgesel olarak yer değiştirebildiğini yani sulak alanların kurak alan, kurak alanların ise sulak alan olabildiğini belirtti.
Hassas bölgeler başta olmak üzere istihdam, güvenirlik ve sosyoekonomik olarak kuraklık için intibak planları hazırlanması gerektiğini vurgulayan Sırdaş, kuraklığın sağlık, su temini, enerji, sosyal diğer bütün alanlardaki etkilerini ortaya çıkaracak tahminler için direkt ve direkt olmayan unsurların ortaya çıkarılmasının önemine dikkati çekti.
Kuraklığın, devletten köydeki çiftçiye kadar katılımcısı bulunan bir planlama ile yönetilmesi gerektiğini belirten Sırdaş, iklim değişikliğiyle mücadelenin, düşük karbonlu ekonomiye küresel düzeyde geçilmesini, insanların yaşam biçimlerini, üretim ve imalat yöntemlerini değiştirmesini öngördüğünü söyledi.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin izleyeceği büyüme stratejileri, enerji politikaları, sağlık ve tarımla ilgili programları, su kaynaklarının kullanımı, gıda güvenliği, düşük karbonlu ekonomiye geçiş ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin, bu mücadeleden doğrudan etkilendiğini anlatan Sırdaş, bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için gelişmiş ülkelerin, finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme taahhütlerini yerine getirmesinin büyük önem taşıdığını ifade etti.
"Bilgisizce yapılan tarımsal etkinlikler kuraklığı artırmaktadır"
Türkiye'nin, iklim değişikliği açısından yarı kurak, riskli bir bölgede olduğunu anlatan Sırdaş, şunları kaydetti:
"Türkiye’deki su kaynaklarının azalması, çölleşme ve buna bağlı ekolojik bozulmalar, küresel ısınmanın olumsuz yönlerinden etkilenmeye başladığının göstergesi. Senaryolara göre; Türkiye’de kuraklık, gelecek 2080-2099 yılları arasında artacak. Kuru yüzeyler, toprağın aşırı sürülmesi ya da bilgisizce yapılan tarımsal etkinlikler kuraklığı artırmaktadır. Kontrollü arazi kullanımı olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
Kuraklık, etkileri açısından her alanda tarımsal, ulaşım ve enerji sektörlerini kayıplara uğratmaktadır. Bu bakımdan kuraklıkla mücadele için devlet; bölge, şehir ve yerel kuraklık aktiviteleri bir araya gelerek, izleme, tahmin ve kullanıcı için anlaşılabilir araç ve bilgi oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra kuraklık planlaması aktiviteleri ile hazırlıklı olmak ve önleme stratejilerini geliştirmek de zor dönemlere intibak edilmesini sağlamaktadır. "
Uluslararası bazı merkezler tarafından yapılan Erken Uyarı Sisteminin öneminin gün geçtikçe daha da arttığını ifade eden Sırdaş, kuraklığın toplum üzerindeki etkilerinin iklim, hava ve su, ekosistem, ticaret ve ulaşım açısından incelenmesi, topluma, iklimsel değişimlere bağlı olarak kuraklık planlaması ve programının anlatılması gerektiğini sözlerine ekledi.