İklim değişikliğine uyum ve Paris Anlaşması'nın hedeflerine ulaşılması durumunda azaltılabilecek ısınma seviyeleri ile ilişkili risklerin ifade edilmesi açısından, Avrupa, Akdeniz Havzası ve Türkiye için yapılacak iklim değişikliği projeksiyon çalışmaları önem taşıyor.
Özellikle son yıllarda Türkiye'de yaşanan orman yangınlarının ardından, sıcaklık dalgaları, şiddetli yağışlar ve bununla birlikte oluşan seller sebebiyle aşırı hava olayları ile ilgili çalışmalar geleceğe ışık tutuyor. Bu çalışmalardan biri olan "Avrupa'daki aşırı hava olaylarının bölgesel iklim modelleri kullanılarak öngörülen değişikliğinin ölçeklenebilirliği" adlı projesinde elde ettiği ilk bulgularla ilgili değerlendirmelerde bulunan Öztürk, çok sık görülmeyen, daha az sıklıkla yaşanan hava olaylarının, aşırı hava olayları olarak tanımlandığını ifade etti.
Öztürk, TÜBİTAK 3501 Kariyer Geliştirme Programı kapsamında desteklenen araştırmasında, 120 yıllık bir zaman aralığında küresel sıcaklık artışlarıyla beraber aşırı hava olaylarının değişimine bakarak, Avrupa'daki uç sıcaklıkların nasıl değiştiğini incelediklerini anlattı.
Araştırmanın ilk yılında günün en düşük ve en yüksek sıcaklıklarının, yıllık maksimum ve minimum değerlerine baktıklarını aktaran Öztürk, şu bilgileri paylaştı: "Akdeniz Havzası'nda, sıcak ekstremlerde, küresel ısınmanın 1,5 katı bir ısınmayla karşı karşıyayız. Model sonuçlarına göre, her 1 derece küresel ısınmaya karşılık, Akdeniz Bölgesi'ndeki uç sıcaklıklar ortalamada en az 1,5 derece, her 2 dereceye karşılık 3 derece, her 3 dereceye karşılık 4,5 derece artacak. Soğuk ekstremlere baktığımızda ise özellikle Doğu ve Kuzey Avrupa'da bu oran 3'e yükseliyor. Yani soğuk ekstremlerde her 1 derece küresel sıcaklık artışında, Kuzeydoğu Avrupa'da 3 kat daha fazla sıcaklık artışı olacak. 1 derece ısınıyorsa 3 derece, 2 derece ısınıyorsa 6 derece... Yüzyılın sonunda 3 derece daha sıcak bir dünyada 6 derece daha fazla soğuk ekstremleri göreceğiz."
Sıcaklıkların, Kuzeydoğu Avrupa'da daha fazla yükselmesinin altında, kar buz örtüsünün azalmasının yattığını kaydeden Öztürk, "Kar buz örtüsünün daha az olmasıyla ısınma daha da fazla gerçekleşiyor. Kar güneşten gelen ışını yansıtıyor, dolayısıyla bu bir soğuma yaratıyor, ama oradaki kar buz örtüsü kalktığı zaman daha da fazla ısınma görüyoruz" dedi.
Tuğba Öztürk, ortalama sıcaklığı artıran bir diğer önemli faktörün de gece sıcaklıklarının küresel ortalama sıcaklıklardan daha fazla artması olduğunu ve bu durumun insan konforu açısından kötü bir değişiklik anlamına geldiğini dile getirdi.
"Yüzyılın sonuna doğru iklimi modelliyoruz"
Akdeniz Havzası ve Avrupa üzerindeki aşırı hava olaylarının sıklık ve şiddetindeki değişimi, bölgesel iklim modeli projeksiyonları kullanarak incelediklerini vurgulayan Öztürk, iklim modellemeleri hakkında şunları söyledi:
"Yüzyılın başından sonuna doğru iklimi modelliyoruz. Şimdi bu ne demek? Bu bir bilgisayar programı. Biz dünyayı aslında üç boyutlu ızgara sistemine bölüyoruz ve bu noktalarda sıcaklık, yağış, rüzgar, toprak nemi gibi gerekli parametrelerin zamanla değişimine bakıyoruz. Bu bilgisayar programları içerisinde tabii ki de fiziksel denklemler var, çünkü dolaşım vesaire bunlar fizik yasalarına göre hareket ediyorlar. Güneşten ne kadar enerji geldiğini biliyoruz. Modele girdi olarak bu bilgiyi, topoğrafya bilgisini, yani neresi dağ, neresi deniz, neresi çimen, neresi orman gibi soruların yanıtlarını veriyoruz. Bir de gelecekte atmosferdeki sera gazı konsantrasyonu ne olacak? Yani aslında insanın davranışı ne olacak, o bilgiyi veriyoruz."
Araştırma kapsamında iklim değişikliğinin bazı sektörleri nasıl etkileyeceği üzerinde de çalışmalar yaptıklarını belirten Öztürk, özellikle iklim değişikliğinin tarıma, su kaynaklarına, gıda sorununa ve hatta sağlığa etkileriyle ilgili bir çıktı oluşturmak istediklerini ifade etti.
"Yeni iklime uyum önemli"
Küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için atmosferdeki karbondioksit miktarının azaltılması gerektiğinin altını çizen Öztürk, Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadeleye yapabileceği katkılar hakkında şunları anlatıı:
"Özellikle hem rüzgar hem de güneş potansiyeli açısından ülkemiz, özellikle Avrupa'ya göre çok daha yüksek bir potansiyele sahip. Rüzgar potansiyelimiz de özellikle Biga Yarımadası'nda Çanakkale'de gayet iyi. Dolayısıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yaparak karbondioksit azaltımı yapabiliriz ve zaten ülkemizde de yanılmıyorsam yüzde 50'ye varan bir yenilenebilir enerji kaynağı kullanımı var. Bunun daha da artması gerekiyor ve tabii bunun da yanında adaptasyon yani bu yeni iklime uyum da önemli. Aşırı hava olayları, uç sıcaklıklar, uç yağışlar, kuraklık vesaire bunların da nasıl değişeceğini bilerek önlemler almamız gerekiyor. Buna hazırlıklı olmamız gerekiyor."
Araştırmanın 2,5 yılda tamamlanacağını ve 14 göstergeye bakacaklarını ifade eden Öztürk, bundan sonraki süreçte toplam yağışa, kurak günlerin sayısına ve aşırı yağışların değişimine odaklanarak, bunların küresel sıcaklık ortalamalarının artışıyla ilişkisini inceleyeceklerini bildirdi.