1990’larda suyu olan, ikonikleşen, “dünyanın nazar boncuğu” olarak nitelendirilen Meke Gölü yok artık. Akgöl, Ereğli sazlıkları, Hotamış sazlıkları yok… Akabininde koca bir ekosistem de artık yok.
Türkiye’de bulunan 300’e yakın gölün yüzde 60’ı kurudu. Bu göllerin kuruması demek, biyolojik çeşitliliğinin büyük bir tehlikenin eşiğinde olması anlamına geliyor. Tarıma ve hatta içmeye dahi su bulamama ihtimalimiz var.
Uzmanlara göre yapılan araştırmalar sonucunda bu durumu sadece iklim değişikliği ile açıklamak doğru değil. Ana nedenler ne yazık ki doğrudan insan kaynaklı sebepler; aşırı sulama, yanlış tarım ve büyükbaş hayvancılık göllerin kurumasını hızlandırıyor.
ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü EKOSAM Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meryem Beklioğlu TRT Haber’e özel değerlendirmelerde bulundu.
Prof. Dr. Beklioğlu, 1990’ların sonu ve özellikle 2000’lerde, su ihtiyacı yüksek ürünlerinin ekiminin artması ile göllerin de kuruduğunu söylüyor.
“Bir felaketin içinde yuvarlanıyoruz”
Birçok gölün kurumasının en önemli nedenin meteorolojik değişimlerle bir ilişkisinin görülmediğini ama havzadaki tarım faaliyetlerindeki ve su kullanımın artışı ile doğrudan ilişkili olduğunu vurgulayan Beklioğlu, “Yarı çöl statüsüne sahip havzalarda (Burdur ve Konya) sulu tarım yapılıyor ve salma suyla su ihtiyacı çok yüksek ürünler ekilerek yapılıyor. Çok sayıda sulak alan yok oldu. Bir felaketin içinde yuvarlanıyoruz" dedi.
“Gölleri besleyen dereler çevrilerek sulama barajlarına döndürülüyor”
Gölleri besleyen derelerin çevrilerek sulama barajlarına döndürüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Beklioğlu “Bizim bu yarı kurak bölgedeki gölleri ilkbaharda eriyen kar suları ile yüzey suları besliyor ama yaz aylarında ve sonbaharda yağışların olmadığı dönemlerde de yer altı sularından besleniyor. Şu an bazı bölgelerde yeraltı suları çok derinlere inmiş durumda ve fosil suyu kullanıyoruz, yüzey suyu da yok” diye konuştu.
Tuzlanma tehlikesi
Göllerin zamanla beslenemediği için yüzey alanlarının küçüldüğüne değinen Beklioğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunu uydu verileriyle son 40 yılda nasıl küçüldüklerini çok sayıda göl için çalıştık ve gösterdik. Su azalırken, göle gelen su gölün ayağından ya da çıktısından akmayıp sadece buharlaşma ile kaybolduğunda tuzlanma oluyor. Su kullanma ve koruma değerini kaybetmiş, biyoçeşitliliği yok olmuş bir şeye dönüşüyor. Biz tuzlanmanın büyük bir kriz olduğunu biliyoruz çünkü dünyanın birçok ülkesinde de benzer sıkıntılar yaşanıyor.”
"Yanlış tarım değişmedikçe kuraklık artarak devam edecek"
Beklioğlu, çok ciddi bir tatlı su krizinin içindeyiz diyerek yeraltı suyu ve göllerin kurumasının yanlış tarım değişmediği sürece devam edeceğine dikkat çekiyor...
“Bu o bölgelerin çölleşmesi anlamına gelebilir. Çünkü göllerin bulundukları ortamın mikro klimasını değiştirme özelliği var. Eğer su gittiğinde havadaki nem, topraktaki nem düşüyor, burada tarım yapma potansiyeli de azalmış oluyor gelecek senaryolarda. Ki küresel ısınma Hükümetler arası iklim paneli (IPCC)’nin en son yayınladığı 2020-2021 raporunda toprağın neminin git gide azalarak şu an tarım yapılan alanların artık tarım yapılamaz hale geleceğini söylüyor ki biz bunu daha da hızlandırıyoruz bu gölleri kurutarak."
“Çok dramatik bir krizin eşiğindeyiz”
Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü hatta Akdeniz havzasının en büyük gölü olan Beyşehir gölünün bile kuruyabileceğine dikkat çeken Beklioğlu, dramatik bir krizin eşiğinde olduğumuzu söylüyor...
“Eğirdir gölü, Burdur gölü küçülmüş durumda. Çok sayıda sığ ve büyük göl; Ak göl gibi, Ereğli sazlıkları gibi çok fazla göl ise yok olmuş durumda. Bunlar biyoçeşitlilik açısından dünyanın sıcak bölgelerinden biri; balık biyoçeşitliliği, kuşların göç yolları üzerinde, üreme ya da beslenme amaçlı konakladıkları yerler. Dolayısıyla kaybedilen biyoçeşitliliğin ölçeği ise düşündüğümüzün çok çok üstünde."
“Damlama suyla tarım yapılmalı"
Çok ciddi bir gıda krizinin de eşiğinde olduğumuzu ifade eden Beklioğlu, “Göller kurursa tarım yapamayacağız, çok ciddi bir gıda krizinin eşiğindeyiz ama bu kurumanın nedeni de yanlış yaptığımız tarım. Bunu iklim değişimi, olarak söylememiz mümkün değil, veriler bunu göstermiyor” diyor.
Ürün desenini değiştirerek ve damlama suyla tarım yaparak önlem alınacağına dikkat çeken Prof. Beklioğlu "Salma su ile sulamayı bırakmalıyız" uyarısında bulunuyor.