Yol kenarlarında, tarlalara ve su kaynaklarına yakın yerlerde özellikle sabah erken saatlerde ve akşam saatlerinde sürüler halinde kaçışan ya da arka ayakları üstünde durarak havlamaya benzer bir ses çıkaran gelengiler, Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin (IUCN) kırmızı listesine girdi. Bu liste ‘yakın gelecekte türleri tehdit altında olabilecek’ canlıları içeriyor.
Son 10 yılda gelengi popülasyonunun yüzde 25 civarında azaldığı belirtilse de bu oranın gerçekte daha büyük olabileceği ifade ediliyor.
Orta Asya Türkçesinde ‘Kelegü’, ‘Kelengü’ şeklinde isimlendirilen kelime, Anadolu Türkçesinde ise ‘Gelengi’ye dönüşmüş durumda. Gelengiler, Sibirya’dan Avrupa’ya kadar çok geniş bir bölgede yaşıyor. 15 alt türü olduğu bilinen gelengilerin Türkiye’de 3 türü yaşıyor.
‘Spermophilus Xanthopryminus’ türü en yaygın olanı. Toroslar’da Spermophilus Taurensis ismiyle farklı bir alt tür daha yaşarken, Spremophilus Citellus alt türü ise Türkiye’nin Avrupa’daki topraklarında yaşıyor.
Tohumlarla beslenen, yer altında yuva yapan, tüneller açan, yırtıcı kuşlar ve tilki gibi hayvanlar için doğal besin olan gelengiler, taşıdığı tohumlar nedeniyle biyolojik çeşitliliğin devam etmesini sağlıyor.
İlkbaharda ortaya çıkıyor ve sonbaharda kış uykusuna yatıyor. Bu nedenle oldukça yağlı beslenmeleri gerekiyor. Son yıllarda ortaya çıkarılan yuvalarda, kış uykusuna yattıkları ancak yeterince beslenemedikleri için uyanamadıkları tespitleri yapıldı.
Erciyes Üniversitesi kampüsü içinde bir dönem çok görülürken, artık neredeyse görülmez olan gelengiler için, okul bünyesinde bir ‘Gelengi İzleme Komitesi’ kurulmuştu. Veterinerlik Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. İmdat Orhan, Anadolu Yer Sincabı’nın ‘hibernasyon’ denilen uyku döneminde vücut sıcaklığını 4-5 santigrat dereceye düşürdüğünü, solunumunun 150’den 5’e indiğini ve kalp atışının da dakikada 250’den 4’e düştüğünü belirterek şunları söylüyor:
“Gelengiler ‘tohumsever’ olarak bilinir. Doğal bitki örtüsünün ürettiği tohumlarla beslenir ve kışı uyuyarak geçirir. Tohumların yayılmasını ve bitki örtüsünün zenginleşmesini sağlar. Ayrıca yaban hayatında yırtıcı türler için protein kaynağı oluşturur. Son yıllarda yaşam alanlarını işgal ettiğimiz için azaldılar. Doğal bitki örtüsü yerine çim ekilmesi, çim sulama rejiminin yanlışlığı, yabani otların temizlenme biçimi, sahipsiz köpekler, tarım zararlısı olduğu düşünülerek avlanılması gibi faktörler nedeniyle popülasyonları azaldı. Kişisel görüşüme göre COVID-19 pandemisi döneminde, insanların evden çıkmaması nedeniyle yalnız kalmış olmaları da onların yaşam döngüsünde aksamaya neden olmuş, olabilir.”
Dr. Orhan, tarımda verimliliği artırmak için kullanılan gübre ve ilaç gibi kimyasalların da gelengilere zarar verdiğini belirtiyor. Makine sayısının artması gibi nedenlerin gelengiler üzerinde stres yarattığını belirten Orhan, “En küçük böcek türünden en büyük memeliye kadar, en küçük tohumdan en geniş ormanlara kadar tüm canlıların yaşama hakkı var. Onların alanlarına girmeden, yaşam alanlarına zarar vermeden, birlikte yaşayabiliriz” diyor. Canlıların bir arada ‘Tek Sağlık’ konsepti içinde, sağlıklı bir dünya oluşturabileceğini belirten Orhan, “Tüm canlı popülasyonlarının devam edebilmesi bu nedenle önemli” yorumunu yapıyor.
Türkiye’nin hububat tarımının daha çok yapıldığı İç Anadolu bölgesinde daha yaygın görülen gelengiler, Erciyes Üniversitesi’nin kampüsünde de bolca yer alıyordu. Öğrencilerin çok sevdiği, neredeyse maskot haline getirdikleri gelengilerin son yıllarda sayılarında ciddi azalma olunca, farkındalık oluşturmak adına faaliyetler başladı. Bunun sonucunda bu yıl yeniden yavru gelengiler gözlenebildi. ‘Green-Metric’ sıralamasında dünyanın en çevreci 85’inci üniversitesi olan okulda, “yaban hayatına saygı” prensibine göre düzenlemeler yapılıyor. Üniversite içinde ‘Gelengi Çıkabilir’ levhaları da bulunuyor.
Yaşamları TRT Belgesel tarafından 'Yeraltında Yaşamlar Gelengi' programıyla ekranlara taşınan gelengiler için, 2021 yılında ise bir şirketler grubu tarafından Konya’da ‘biyolojik çeşitlilik’ projesi yürütüldü.