Deniz kirliliği, aşırı avlanma ve küresel iklim değişikliği gibi birçok neden doğal kaynaklardan avcılık yoluyla elde edilen balık miktarını olumsuz etkiliyor. Sofralarımıza bu değerli besinin gelmesinde ise kültür balıkçılığı kritik bir rol üstleniyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygın olarak yapılan kültür balıkçılığının detaylarını İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Sapanca İçsu Ürünleri Üretimi Araştırma ve Uygulama Biriminde uzmanından dinledik.
Meşakkatli bir süreç
Denizlerde, göllerde ya da özel olarak hazırlanmış havuzlarda gerçekleştirilebilen kültür balıkçılığında süreç sağım işlemiyle başlıyor. Yumurtadan çıkan balığın sofra boyuna gelme süresi ise alabalık için 1, çipura ve levrek için yaklaşık 1,5 yılı bulabiliyor.
1988 yılında mezun olduğu üniversitenin aynı bölümünde 30 yıla yakın süredir akademik görevler üstlenen ve kültür balıkçılığı alanında sayısız çalışmada yer alan Prof. Dr. Devrim Memiş, balık yetiştiriciliğinin aşamalarını ve süreci şu sözlerle anlattı:
“Dişi ve erkek balıklar seçilip ayrılıyorlar. Yumurta ve spermlerinin olgunlaşıp olgunlaşmadığına bakılıyor ve sağım için tanklara alınıyor. Sağım işlemi yapıldıktan sonra döllenmiş yumurtalar inkübatörlere yerleştiriliyor. Bizim şartlarımızda bu kuluçka süreci yaklaşık 30 gün sürüyor. 1 ay sonra yavrular çıkıyor yumurtadan. Yumurtadan çıktıktan sonra besin keseleriyle besleniyorlar. Ondan sonra da ticari yemlerle, mikropartikül dediğimiz başlangıç yemleriyle besliyoruz. Balıklar büyüdükçe, balıkların ağız yapısına göre yemlerin de boyutları büyüyor. Ayrıca alternatif yem kaynakları ile de besleme çalışması yapıyoruz. Alabalık için balığın yumurtadan pazar boyu olan 250 grama gelmesi yaklaşık 1 yılı buluyor. Bu çipura ve levrekte 16 ay, bazen 18 ay. Çok uzun bir süre aslında bu. Toplum şöyle anlıyor; ‘Balık üretiliyor, zaten 250 gram, çok kolay bir şekilde yetiştirildi, önümüze çabucak geldi, kısa sürede büyüdü’ gibi düşünüyor. Aslında öyle bir şey yok. Bahsettiğim gibi sırf yumurtadan çıkma süreci yaklaşık bir ay sürüyor alabalığın.”
Balıklar nasıl besleniyor?
Kültür balığı dendiğinde belki de akla gelen ilk soru balığın doğru şekilde beslenip beslenmediğidir. Yaklaşık bir yıl süren yetiştirme dönemi boyunca kullanılan yemlerin ham maddesinin yine doğal balıklar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Devrim Memiş, yemlerin ham maddesinin doğal ve doğru olmadığında balığın büyümesini olumsuz etkileyeceğini de hatırlatıyor.
“Balıklarımız doğada neyle besleniyorsa akuakültürde de onunla beslemek zorundayız. Çünkü balıklar doğada balıkla besleniyor. Onun için de yapılan bu ticari yemlerde balık unu ve balık yağı kullanılır. Tüm dünyaya baktığımızda da bu balık unu hamsiden gelir. Hamsi kaliteli olduğu için, protein anlamında yüksek olduğu için hamsi unu olarak kullanılır. Biz balığı yetiştiricilik ortamına koyuyoruz ve dengeli beslemek zorundayız. Bunun içinde vitaminler, mineraller de var, proteinler ve yağlar da var. Günlük neye ihtiyacı varsa bir balığın doğada, akuakültürde de yetiştirdiğimiz havuzun içinde o oranı aynı şekilde içeren bir rasyonla balığa vermek durumundayız. Aksi takdirde balığın zaten büyümesinde problem olacak, büyüyemedikçe çeşitli hastalıklara maruz kalacak. Bu hastalıklar da doğal olarak su ortamında olan şeyler. Bakteriler mantarlar suda var, parazitler var. İyi beslenemezse güçsüz olursa vücudu onlara maruz kalacak, yenik düşecek ve hasta olacak. Bunu hiçbir işletmeci istemez onun için de verdiği yem çok önemlidir. İyi yem vermezse bilir ki işletmeci ürettiği balıklar hasta olacak veya büyümeyecek ve o balığı satamayacak. Onun için de çoğu zaman işletmelerin masraflarının ve yatırımlarının yüzde 70’i yemdir. Balık yemleri konusu çok önemli, Türkiye’de de balık yemi üreten fabrikalarımız var. “
Kültür balığı daha çok tüketiliyor
Akuakültür, kültür balıkçılığı, balık yetiştiriciliği. Bu ifadeler uzun yıllardır var. Ancak hayatımızdaki yoğunluğu, mutfaklarımıza girme yüzdesi yıllar geçtikçe artıyor. Geçmişte daha çok avcılık yoluyla elde edilen balıklar tüketilirken son zamanlarda bu oran tersine döndü. Memiş’e göre şu an tüketilen 10 balıktan 6’sı kültür balıkçılığından geliyor.
“Türkiye bu işe avcılıkla başlayan bir ülke. Üretim anlamında en çok kullandığımız yer Karadeniz. Ama zamanla, 1990’lı yıllardan sonra denizlerde off-shore kafes üretimi geliştikten sonra akuakültür devasa büyüdü ülkemizde. Bir yandan da doğal ortamdaki bozulmalar ve aşırı avlanma doğal avcılığı giderek azalttı. Kabaca söylüyorum, şu an biz yüzde 60’ı akuakültürden gelen balıkla besleniyoruz. Avcılıktan gelen balık yüzde 40. Geçmişte avcılık daha fazlaydı, şimdi akuakültür onun önüne geçti. Ama sürdürülebilir olması için ikisinin de dengeli olması lazım. Yani akukültür hep büyür, avcılık azalırsa olmaz. Çünkü akuakültürün beslendiği yer de denizdeki balıklar. Stokları iki şekilde de iyi yönetmek lazım.”
“Norveç somonu da kültür balığı”
Tanıtım eksikliğinden kaynaklı toplumda kültür balığına karşı bir ön yargı olduğunu belirten Memiş, “Yetiştirilen balık yenir mi?” sorusu ile sık sık karşılaştıklarını belirterek şunları söyledi:
“Bu konuyu toplumumuzda tartışıyoruz. Aslında bu çok gereksiz bir tartışma maalesef. Ürettiğimiz balık doğada protein, yağ, vitamin ve mineral anlamında ne içeriyorsa aynısını içermek zorunda. Zaten o şekilde büyütemezsek onu soframıza kadar getiremeyiz. Yani şunda şüphe duymayalım; yetiştiricilik balığı mı doğadan gelen balık mı diye. Bir şekilde biz balık proteini tüketmek zorundayız. Bu gidişat akuakültür yönünde ağır basıyorsa bunu tüketmek zorundayız Norveç gibi. Norveç’ten gelen somon sorduğumuzda doğal sanılıyor, aslında kültür balığıdır. Onu yadsımıyoruz Norveç somonunu yiyoruz demiyoruz bu akuakültür balığıdır diye ama kendi balığımıza geldiğimizde sorguluyoruz. Bunu da tanıtımda bir sorun olduğu için yapıyoruz.”
Prof. Dr. Devrim Memiş Türkiye’de kültür balıkçılığının kaliteli bir şekilde yapıldığının altını çizerek sözlerine devam etti:
“Çekinmeden kültür balığının tercih etmede sakınca olmadığını ben buradan söylüyorum. Gerçekten çipura, levrek ve alabalık kaliteli bir şekilde Türkiye’de üretiliyor. Üretim ve market aşamalarında bazı eksik yanları olabilir tabii o her üretimde olabiliyor ama iyiyi bulmak iyiyi tercih etmek bizim görevimiz.”
Kurgu: Cihan Karaahmetoğlu