İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Duran Şahin, iklim değişikliğiyle şehir ısı adası etkisinin birbirine karıştırıldığını söylüyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Özçevik ise kentsel ısı adasının tanımını şöyle yapıyor:
“Yapılaşma yoğunluğu ve küresel iklim kriziyle ilişkili olarak kentsel alanların, çevrelerinde yer alan kırsal alanlara göre daha fazla ısınması durumu, biz bunu böyle tanımlıyoruz.”
Binalar siyah cisim gibi davranıyor
Şahin, “Fizikte temel bir kanun vardır. O da şudur: Siyah cisimler gelen güneş ışığını absorbe eder, emer. Emdiği zaman ne yapıyor? Haliyle bir ısı kaynağına dönüşüyor” diyor. Binaların, asfalt yolların, yani betonlaşan yapının da siyah cisim gibi davrandığını, gelen güneş ışığını depoladığını söylüyor. Cisimler depoladıkları enerjiyi yaymaya başladığındaysa kentin ısı adasını etkiliyor ve sıcaklığı artırıyor.
Büyük ve camlı binalara da değinen Şahin, bu binaların güneş ışığını içeriye daha fazla aldığını söylüyor. Daha fazla alması ise soğutma için daha fazla enerji tüketmesi demek. Bu enerji tüketimi de dolaylı olarak iklim değişikliğine katkıda bulunarak şehrin ve çevrenin ısınmasına sebep oluyor.
Büyük binalar rüzgarı kesiyor
Şahin, “Doğada bir şeye dokunursunuz ya bir canlıyı ortadan kaldırırsınız, kaldırdığınız anda bütün o çevreyi mahvedersiniz ya, aynı şekilde burada da öyle. Rüzgarı kaldırdığınız anda bütün sistemi allak bullak ediyorsunuz. Ters yüz etmiş oluyorsunuz” diyor.
Rüzgarın kesilmesinin etkisini ise şöyle açıklıyor:
“Rüzgarı kestiğiniz anda, yaz ayları için özellikle, rüzgarın serinletici etkisi diye bir etki var. Yani hissedilen sıcaklıktır bunun diğer adı. 10 m/sn'deki rüzgarda hissettiğiniz sıcaklıkla, 2 m/sn’deki hissettiğiniz sıcaklık farklıdır.”
Gökdelenlerin yanında ve İTÜ’nün bahçesinde ölçüldüğünde, sıcaklıkta ortalama 1-1,5 derecelik bir fark gözlemleneceğini söyleyen Şahin, şöyle açıklıyor:
“Bunu bir de rüzgarın konfor şartlarına göre bakalım dediğiniz zaman, eğer rüzgar İstanbul’un hakim yönü olan kuzeydoğudan esiyorsa, İTÜ’de ve gökdelenlerin orada rüzgarı ölçtüğünüz anda önemli bir fark çıkacaktır. Çünkü gökdelenler rüzgarı tamamen kesiyorlar. Bu durumda siz İTÜ’de 25 dereceyi belki İTÜ’nün kampüsünde 23 derece, 22 derece hissedeceksiniz o rüzgardan dolayı varsa ama gökdelenlerin orada hala 25 derece olarak yaşayacaksınız.”
Ormanlar, denizler doğal karbon yutakları
Özçevik, kentsel ısı adasını oluşturan bazı etmenleri şöyle sıralıyor:
“Ulaşım, evsel ısınma sistemleri ya da sanayiden kaynaklanan sera gazları yani tüm bu saydığım sistemler aslında ısının yer yüzeyinden kaçışını engelliyor ve kent üzerinde kalıyor ve kentin ısısını artıyor.”
Özçevik çözüm önerilerini ise şöyle anlatıyor:
“Yutakların olması gerekiyor bu karbonu emebilmesi için. Ormanlarımız, topraklar, deniz ortamı en doğal karbon yutakları aslında ama bu doğal alanlar azaldıkça atmosfere salınan karbonun tutulması engelleniyor ve ısınma etkisi artıyor. Bütün olay bu aslında. Daha da özetleyecek olursak, kentlerdeki yapılaşma geçirimsiz yüzeyleri artırıyor. Geçirimsiz yüzeyler artıkça da kentin ısısı yükseliyor.”
Kentsel mavi ve yeşil alanlar
Özçevik, salınan karbonu yutacak olan kentteki yeşil alanların, ormanların, koruların, parkların, bahçelerin, her türlü açık alanın ve geçirimli yüzeyin ısının azaltılması yönünde kullanılabilecek en güçlü araçlar olduğunu söylüyor.
Kentteki bir açık alan söz konusu olduğunda büyüklükler önemli diye ekliyor. Bu alanların korunması ve çoğaltılması gerektiğini anlatıyor.
Özçevik, "İkinci aracımız da kentsel mavi alanlar" diyor.
“Yani akarsular, denizler, su bölgeleri… Bizim planlamada şu anda baktığımız zaman en çok kullanılan yöntem kentteki yeşil ve mavinin bütünleştirilmesi. Yani kentsel ısı adası etkisini bertaraf etmenin en önemli metodu, kentsel yeşil ve mavi stratejimizi oluşturabilmek. Çünkü yüksek binalar dar sokaklar yaratıyor ve boşluklar giderek azalıyor, kentsel boşluklar ve kentsel ısı yükseliyor. Bunun için de açık alanlarla desteklenen bir tasarıma gidilmesi gerekiyor.”
Bina ölçeğinde de önlem alınmalı
Şahin, yerleşim yapılırken meteorolojik parametrelerin göz önünde bulundurulması gerektiğini söylüyor:
“Bir alan imara açılmak istendiğinde nasıl jeolojik etütler yapılıyorsa, buna benzer olarak meteorolojik etütlerin yerinde yapılması gerekiyor. Çoğu zaman, ilgisiz konumların meteorolojik bilgileri ortak kullanılmakta olup, bu durum ciddi sorunlara yol açmaktadır. Örneğin Sarıyer’in ölçülmüş meteorolojik verisini Beylikdüzü’nde kullanmak… Yüksek sıcaklıklarda ve bunun üzerine yüksek bağıl nem oranları olan alanlar oluşturarak kendimize ve çocuklarımıza kötülük yapıyoruz.”
Özçevik, sürdürülebilir yaklaşımlar mevcut binalara da uygulanabilir diyor:
“Kent ölçeğinde mavi ve yeşil stratejinizi oluşturacaksınız. Planlamada kentsel tasarıma çok büyük bir önem verilecek. Ondan sonra da üçüncü adımda da bina ölçeğine geldiğiniz zaman da simülasyonlarla binanın verdiği baskı nasıl stres noktası oluşturuyor, enerjiyi nasıl kullanıyor… Çünkü alıyor ve veriyor. Nefes alıyor gerçekten metabolik bir sistemi var her bir yapının. Bir enerji girişi var binaya bir de çıkışı var. Bizim derdimiz bir tek çıkışını engellemek de değil, girişindeki enerji kullanımını da azaltmamız gerekiyor binanın.”