Neredeyse her gün yeni bir iklim gündemiyle karşı karşıyayız. Haberlerin birçoğunda iklim krizi etkilerinin yoğun yaşandığı okyanusları, buzulları, çölleri ve yaşanan sert değişimleri görüyoruz. Çevre konusunda 10, 20, 30 yıl sonraki senaryolar konuşuluyor, tartışılıyor. Bu durum iklim krizinin uzak zaman ve mekânların sorunuymuş gibi algılanmasına sebep olabilir.
Peki, gerçekte böyle mi?
Çevresel felaket senaryolarını görmek sıradanlaştı. Yapılacak bir şey olmadığına inanıp, korkudan kaçınmak için sorun görmezden gelinebiliyor.
Gerçek şu ki, iklim değişikliği artık çok yakınımızda. Bu sorunları görmek için atılacak ilk adım çevresel farkındalığın yükselmesi. Yani çevrede olup bitenleri anlamak, bilmek ve duyarlılık göstermek.
Uzak bir kavram değil
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ayşegül Özbebek Tunç, çevresel farkındalık konusunda çalışan isimlerden.
Tunç ile ikliminin hiçbir zaman durağan olmadığını ama bugün bunun çok daha ötesinde bir durumla karşı karşıya olduğumuzu konuşuyoruz. Mevcut durumu “Artık bizden çok uzakta bir kavrammış gibi göremeyiz iklim değişikliğini” diyerek özetliyor.
Fark etmek zorundayız
Tunç, “Öyle rakamlar duyuyoruz ki bu rakamlar zaten çevresel farkındalığın neden yüksek olması gerektiği alarmını bize veriyor” diyor. Şu örnekleri veriyor:
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya üzerindeki tüm insanların 10’da 9’u kirli hava soluyor. Her gün 2 milyondan fazla endüstriyel atık dünya sularına bırakılıyor.
Tunç, Prof. Dr. Zeynep Düren ve Dr. Gökçe Akdemir Ömür ile birlikte yürüttükleri çalışmadan bahsediyor. Bu çalışmada, üniversite öğrencilerinin çevresel farkındalığının olduğunu, ancak çevreyi korumaya yönelik bireysel tedbirleri alma konusunda güçlü bir tutum sergilemediklerini tespit etmişler.
Hem otoriteler hem bireysel önlemler
Çevresel farkındalığın artması, çok aktörlü bir süreç gerektiriyor. Devletler, kamu otoriteleri, eğitim kurumları, şirketler, sivil toplum örgütleri, bireysel gönüllülük, kültür sanat etkinlikleri…
Tunç, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak yeni bir yapılanmaya gidilmesi, Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması gibi çalışmaların çevresel farkındalığı artıracağı görüşünde.
“Sadece haberlerde görmek değil o konuyu, gerçek hayatın içinde, sanatın içinde, kültürün içinde, biriyle sohbet ederken, konuştuğumuz yerde aslında bu konuyu tartışmak gerekiyor” diyor.
Çocukları da hazırlamak önemli
Tunç çevre eğitimine büyük önem verdiğinin altını çiziyor. “Sadece üniversite sıralarında değil. Okul öncesi eğitimden lisansüstü eğitime kadar müfredata bu konuların sokulması gerekiyor. Bir öğrencinin, ‘İklim değişikliği nedir, iklim krizinden ne anlıyorum?’ bunları bilmesi lazım” diye ekliyor.
Tunç, ailenin de bu eğitimde büyük bir katkısı olduğunu düşünüyor. Bulgulara göre çocuklar ebeveynlerinin çevreyi algılayış biçiminden etkileniyor. Bu konuda yapılmış bazı çalışmaları da konuşuyoruz. Tunç, “Tüm bu çalışmaların ulaştığı nokta aile hayatı” diyor.
"Bir çalışmaya göre, kırsal kesimde yaşayan çocuklar şehir hayatı yaşayan çocuklara göre çevreye karşı daha korumacı bir tutum sergiliyor. Diğer bir çalışmaysa, çocuklukta çevreye ilişkin tutumlar nasıl gelişiyorsa yetişkinlikte de aynı tutum devam ettiriliyor."