Kanatlarıyla istedikleri yerlere uçabilen kuşlar, özgürlüğü simgeleyen hayvanlardır. Ancak kitaplara, filmlere, şarkılara konu olan Allah vergisi bu özellikleri aslında çok da kolay bir nimet değil onlar için. Kilometrelerce mesafe kat edip kıtalar aşmak gerçekte çok zorlu bir yolculuk…
Dünya Göçmen Kuşlar Günü, onların bu zorlu yolculuklarına dikkat çekmek ve korunmalarına katkı sağlamak için küresel bir kampanya olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) bu yıl 13 Mayıs ve 14 Ekim’i Dünya Göçmen Kuşlar Günü olarak belirledi. Bu yılın odak noktası ise ‘su’...
Suyun göçmen kuşlar için taşıdığı hayati önemi, Türkiye’nin göç rotasındaki kritik yeri, göçmen kuşların karşı karşıya olduğu riskleri İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Ormancılık Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Ergün Bacak ve Yaban Hayatı Fotoğrafçısı Alper Tüydeş ile konuştuk.
Kuşlar neden göç eder?
Bu soruya kesin bir yanıt vermenin mümkün olmadığını söylüyor Ergün Bacak. Ancak bilim insanlarının bazı teoriler üzerinde durduğunu anlatıyor. Onlardan ilki; besin ihtiyacı.
Kış aylarında kuzey enlemlerin soğuk olması kuşların beslenmesini engelliyor. Kuşlar da beslenebilmek için daha orta enlemlere, güneye doğru hareket ediyor. Özellikle Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada, Avrupa'dan Afrika’ya ya da az da olsa Avrupa'dan Güneydoğu Asya'ya doğru bir göç söz konusu.
Diğer bir teoriye göre ise yıl boyu Afrika’da besin olsa da kuşlar stres altında yaşamak istemiyor. Bu stresi ise Bacak şöyle anlatıyor:
“Çok yoğun bir popülasyon var Afrika’da ve sıkışık haldeler. Kuşların üreme zamanları geliyor. Avrupa'da da ilkbaharla beraber bir sürü besin ortaya çıkıyor. Stres faktörlerinden kurtulabilmek, daha geniş alanlarda yavrularını doyurabilmek için Avrupa'ya göç ediyorlar.”
Başka bir teoriye göre ise; Afrika'da özellikle Sahra altı ve Sahra bölgesindeki türler yıl boyu kene, bit gibi parazitlere çok fazla maruz kalıyor. Bunların yol açtığı hastalıklardan korunmak için de on binlerce kilometrelik yolu göze alarak göç etmeyi bir ihtiyaç olarak görüyorlar.
Kuşların göç zamanları
İlkbahar aylarında, özellikle de şubat sonu mart başı gibi göçmen kuşların yolculukları başlıyor. Bazı türler için göç, haziran ortasına kadar devam ediyor. İlkbahar göçü yaklaşık 4 aylık bir süreyi kapsayabiliyor. Ergün Bacak, erken göç edenlerin o sene üreyecek olan erişkin kuşlar olduğunu söylüyor.
“Yavrularını meydana getirdikten sonra ağustos ayı ile beraber geri göç başlar. Yani aslında haziran-temmuz ayı göçün neredeyse tamamen durduğu, üremenin başladığı bir ay iken ağustos ayından itibaren erken giden kuşların bir kısmı geri gelmeye başlar.”
Pek çok tür için geri göçün en yoğun olduğu dönem eylül ve ekim ayları. Ekim sonu ve kasım başına kadar da göç devam ediyor. Bu kez kuşlar kışlamak için Afrika’ya doğru yol alıyor. “Yılın 6 ay gibi bir zamanı göçmen kuşlar için aslında göç zamanı olarak değerlendirilebilir” diyor Bacak.
Göçmen kuşlar ikiye ayrılıyor
Göçmen kuşlar kendi aralarında iki başlıkta değerlendiriliyor. Süzülerek göç eden ve aktif göç eden kuşlar şeklinde.
Süzülerek göç eden kuşlara en bilinen örnek leylekler. Şahin, atmaca, kartal gibi yırtıcı türler de bu kategoride. Ergün Bacak süzülerek göç eden kuşların hangi teknikle uçtuklarını şöyle anlatıyor:
“Bu kuşlar kanatları oldukça uzun, geniş ve vücudu büyük olan kuşlar. Sıcak hava akımı ya da termal hava akımı dediğimiz hava akımlarından faydalanırlar. Yani bizim gözle göremediğimiz ama kara parçaları üzerinde oluşan hava akımlarını asansör gibi kullanarak, döne döne bir asansörün içerisinde yükseliyormuş gibi yükselirler. Belli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra kendilerini bırakırlar. Bir sonraki sıcak hava akımına kadar süzülerek irtifa kaybederler. Böylece karalar üzerinde çok az kanat çırparak, minimum enerji sarf ederek yollarına devam ederler.”
Aktif göç eden kuşlar ise tam aksine kanat çırparak göçlerini gerçekleştirirler. “Bu türler genelde küçük ötücü kuşlardır” diyen Ergün Bacak, kanat çırptıkları için de enerjiye ihtiyaçları olduğunu vurguluyarak sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Vücutlarında yağ depolamaları lazım. Bu nedenle de kondukları alanlarda çok iyi beslenmeleri lazım. Çünkü genelde Karadeniz, Akdeniz gibi büyük denizleri bir gecede göç ederek geçebiliyorlar.”
Göçmen kuşlar ne zaman uçar?
Süzülerek göç eden kuşlar, gündüzleri göç ediyorlar. Çünkü sıcak hava akımlarını kullanmak zorundalar. Akşam olunca sıcak hava akımı oluşmayacağı için dinlenmeleri lazım ki göçlerine ertesi sabah devam edebilsinler.
Aktif göç eden türler ise hem gece hem gündüz göç edebiliyorlar. Ancak çoğu gece göç ediyor. Çünkü gündüz göç eden yırtıcı kuşlara av olmak istemiyorlar.
Gündüzleri yönlerini nasıl tayin ettikleri de tam olarak anlaşılabilmiş değil. Pek çok görüşe göre dünyanın manyetik alanına göre göç ediyorlar. Ergün Bacak “Kuşların beyinlerinde bu manyetik alanları ölçen farklı bölgelerin olduğu düşünülüyor. Bazı türlerin güneşin açısına göre yön bulduğu, bazı türlerin de alanları hafızalarına kaydettiği ve o alanları o şekilde kodladıkları düşünülüyor” diyor.
Bacak’a göre kuşlarda göç etme içgüdüsel bir davranış, ebeveynlerinden öğrenmiyorlar. Ama göç yollarını, gruplar halinde göç ettikleri için ebeveynlerinden öğrenme olasılıkları yüksek.
Türkiye’deki göçmen kuş alanları
Türkiye coğrafi konumu açısından göçmen kuşlar için hayati bir öneme sahip. Göç rotasında can damarı denilebilecek kritik bir yerde. O rotanın önemini Ergün Bacak şöyle anlatıyor:
“Süzülen kuşlara baktığınız zaman, Hatay'dan girdi diyelim. Adana, Maraş, Konya, Aksaray, Ankara, Eskişehir, Afyon, Denizli, Bursa gibi şehirlerdeki doğal alanların varlığı çok önemli. Keza İstanbul en önemli olanlardan birisi. İstanbul'daki her bir doğal alan onların yaşamını devam ettirebilmeleri için kritik derecede öneme sahip. Doğuya giden popülasyona baktığınız zaman Artvin, Erzurum, Erzincan, Malatya gibi iller kuşların göç ederken dinlenebilmesi için aynı derecede çok önemli alanlar.
Aktif göç eden ötücü kuşlar için de yine Türkiye önemli. Sonbaharda Ukrayna'dan ya da Rusya'dan çıkan bir kuş doğrudan İstanbul, Samsun, Trabzon ya da Rize kıyılarına gelebiliyor. Bunlar için de bu kıyılardaki doğal alanların korunması hayati önemde. Çünkü bu kıyılardaki doğal alanlar o hayvanların ilk dinlenme noktası olarak görülüyor. Keza Akdeniz'de de ilkbahar göçünde Antalya, Mersin, Adana kıyılarındaki sulak alanlar göçmen kuşlar için çok çok değerli.”
Türkiye’nin göçmen kuşları
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Ormancılık Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Ergün Bacak, 2005-2013 arasında düzenli olarak kuş göçü izleme çalışması yaptıklarını anlatıyor. Bu çalışma sonucu çarpıcı veriler de ortaya çıkmış. “İstanbul üzerinden her yıl bir milyondan fazla leylek geçiyor. İlkbaharda 300-400 bin civarında, sonbaharda ise 700-800 bini aşan bir sayı söz konusu” diyen Bacak diğer kuş türleri hakkında da bilgi veriyor:
“Her yıl İstanbul üzerinden 700-800 binden fazla şahin geçiyor. 100 bine yakın arı şahini, yine 100 binden fazla küçük orman kartalı, binlerce atmaca, milyonlarca ötücü kuştan bahsediyoruz. Ötücü kuşları sayamadığımız için onlar hakkında sadece tahminlerde bulunuyoruz. Ülkemizde 500 tür var. Belki 200-250’den fazlasını göç ederken görebilmek mümkün.”
Göçmen kuşların yaşam döngüsünün kaynağı: Su
En başta da ifade ettiğimiz gibi UNESCO bu yıl Dünya Göçmen Kuşlar Günü’nde suya odaklandı. Ergün Bacak’a bunun nedenini soruyoruz. “Sulak alanlar biyoçeşitliliğin en yüksek oranda olduğu ekosistemlerdir” diyor ve bunun göçmen kuşlar için ne anlama geldiğini anlatıyor:
“Su varsa hayat vardır. Besin vardır. Bir sürü omurgasız, balık, kurbağa, semender, böcek, yusufçuk gibi canlı türü vardır. Buralar kuşlar için önemli yaşam alanlarıdır. Türkiye’de şimdiye kadar yaptığımız çalışmalarda 497 tür kuş tespit edildi. Türkiye'nin en zengin sulak alanlarına baktığımız zaman karşınıza birkaç tane alan çıkıyor. Bunların bir tanesi Mersin Silifke’deki Göksu Deltası. Bu 497 türün 350’den fazlasını Göksu Deltası’nda görebiliyorsunuz. Neden deltada? Çünkü yaşam var. Diğer bir alan da Kızılırmak Deltası. Orada da yine 340’dan fazlasını görebilirsiniz. İki alan da nehirlerin ağzında oluşan, bol miktarda canlı barındıran birer ekosistem. Bu nedenle de sulak alanlar muhakkak korunması gereken, asla ve asla tarıma, yapılaşmaya ve insan faaliyetlerine açılmaması gereken yerler.”
“Sulak alanlar ormanlar kadar önemli”
Bu noktada bir değerlendirme de Yaban Hayatı Fotoğrafçısı Alper Tüydeş’ten almak istiyoruz. 10 yılı aşkın süredir doğa ile iç içe bir kariyer çizen Tüydeş, Türkiye’nin göçmen kuşları ile ilgili birçok çalışma da yürüttü. Gözlemlerine dayanarak suyun kuşlar için önemini şu sözlerle anlatıyor:
“Doğa deyince, yaban hayatı deyince aklımıza sadece ormanlar geliyor. Fakat sulak alanlar, bataklıklar, taşkın sahaları en az ormanlar kadar önemli ve hayat doludur. Hatta belki onlardan daha çok hayat doludur. Çünkü sığ sularda, bataklıklarda küçük sürüngenlerden tutun da balık türlerine, bitki çeşitliliğinden, kelebeklere, böceklere, sürüngenlere… Sulak alanlar çok farklı ve çeşitli bir ekosistemi kendi çevrelerinde toplarlar aslında. O hareketlilik göçmen kuşlar için önemlidir. Yani tohumla ya da bitkilerle beslenen kuşlar için zengin bir menü içerdiği gibi o zenginliğin içerisine giren küçük kuşlar, memeliler de diğer hayvanlara av olduğu için aslında bir piramidin en alt tabakasını başlatır bu sulak alanlarda.”
“Sulak alanlar kuşların dinlenme tesisleri”
Alper Tüydeş sulak alanları göçmen kuşlar için birer dinlenme tesisine ya da benzin istasyonuna benzetiyor. “Buralarda dinlenir, beslenir, enerji depolar ve öyle yollarına devam ederler” diyor. Günümüzde azalan sulak alanlara dikkat çekerek “Maalesef uzun menzilli uçan kuşlar artık daha seyrek durup mola veriyorlar” diyerek üzüntüsünü dile getiriyor.
Sulak alanların doğa için ‘can damarı’ olduğunun altını çizen Alper Tüydeş, göçmen kuş rotalarındaki tehditlere de değiniyor.
Kirlilik, hatalı sanayileşme-şehirleşme-tarım politikaları, orantısız balıkçılık, kurutulan sulak alanlar ve sulak alanlardaki insan baskısı, saydığı tehditler arasında. En son ve belki de en büyük tehdit ise küresel iklim değişikliği…
“Göçmen kuşların her zamanki geçişlerinde tanık olduğu su bolluğu yaşayan, taşkınları olan bir sulak alan artık onlar geçerken maalesef kurumuş olabiliyor ya da su daha geç dolmuş olabiliyor. Onlar o bölgeyi susuzken geçmek zorunda kalıyor.
Alışılagelmiş olan yuvalanma zamanlarında artan yağışlar, suyun aniden yükselmesine, sazlıkların kıyısına yuva yapan kuşların yumurtalarının su altında kalmasına neden oluyor. Bu durum kuşların popülasyonunu da etkiliyor. Çünkü onlar yıllarca öğrendikleri bilgileri tecrübe ettiler. O tecrübeyle hareket ediyorlardı. Fakat onların edindiği tecrübe artık boşa çıkıyor. Onlar yeni acı tecrübeler edinmeye başladılar. Bunlar da iklim değişikliğinin etkilerinden bir tanesi.
Maalesef bu kuşların zaten zorlu olan göç yolculuğunu çok daha zorlu hale getiriyoruz.”
Grafik: Hafize Yurt Ateş