Küresel iklim değişikliği, deniz kirliliği ve aşırı avlanma.
Bunlar, insan için en önemli doğal besin kaynaklarından balık popülasyonunu olumsuz etkileyen nedenler. Peki denizlerdeki balık rezervinin bu nedenlerle yıllar içinde azalması, insan sağlığı açısından oldukça önemli bu besinlerden uzak kalmaya mı yol açacak?
Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygın olarak yapılan balık yetiştiriciliği denizlerdeki balık rezervlerinin en önemli alternatifi durumunda.
Gelişen teknoloji ve bilimsel araştırmalarla artık çok daha profesyonel ve bilinçli şekilde yapılan balık yetiştiriciliği faaliyetiyle ilgili detayları İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Su Ürünleri Yetiştiriciliği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Devrim Memiş TRT Haber’e anlattı.
Balık yetiştiriciliği nedir?
İnsanlar için çok değerli olan balık üretiminin, Asya’da Çinliler tarafından milattan öncesine dayandığı bilinmektedir. Önceleri yarı kontrollü üretimlerle yapılan yetiştiricilik, tam kontrollü yöntemlerle, yani yumurta ve spermin kontrol altına alınması ve döllemenin uygun koşullarda ve su kalitesinde gerçekleştirilmesiyle günümüze kadar gelmiştir. Suda yaşayan, insan tüketiminde önemli ekonomik değere sahip canlıların, kontrollü koşullar altında üretilip bakımı yapıldıktan sonra sofralarımıza gelene kadar geçen süreç yetiştiricilik faaliyetidir.
En çok nerede uygulanıyor?
'FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü) Sofya 2020' raporuna göre, dünya iç su ve denizlerde balık yetiştiriciliği 54 milyon 279 bin tondur. Bu üretime karides gibi eklem bacaklılar ve istiridye midye gibi kabuklu canlıları da eklediğimizde toplam üretim 82 milyon 95 bin tondur. Dünya su ürünleri yetiştiriciliğinin %89’u Asya’da üretilmektedir. Amerika, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarına baktığımızda ise üretimin başında Mısır, Şili, Hindistan, Endonezya Vietnam, Bangladeş, Norveç gibi ülkeler gelmektedir. Ülkemizde henüz üretilmeyen fakat akuakültürde (yetiştiricilik) önemli yer alan alg üretimi ya da insanımızın kullandığı tabirle yosun üretimi ise dünya genelinde 32 milyon 386 bin tondur ve bu üretimin başında Çin, Endonezya, Kore, Filipinler ve Japonya gelmektedir.
Yetiştiricilik, toplam balık üretiminin ne kadarını oluşturuyor?
Dünya geneline baktığımızda, 2018 yılı toplam balık üretiminin (avcılık, yetiştiricilik ve diğer) 178,5 milyon tondan, 2030 yılında 204 milyon tona ulaşacağı öngörülüyor. 2018 dünya su ürünleri üretiminde akuakültürün payı %46, tüketiminde ise %52 oranında yer almıştır. Akuakültürün 2030’da %32 (26 milyon ton) artarak 109 milyon tona ulaşacağı FAO kaynaklarına göre tahmin edilmektedir. 2030’da akuakültürde %62 ile en büyük üretim payını tatlı su türlerinden sazan ve kedi balığının oluşturacağı fakat yüksek değerli türler olan alabalık, somon, karides üretiminin de artacağı belirtiliyor.
Buradan şunu anlıyoruz; avcılık yoluyla elde edilen su ürünlerinin üretimi doyum noktasına ulaşmıştır. Balık stoklarını yönetmek adına artık avcılığın giderek azaltılması yoluna gidileceği açıktır. Tam tersi ise yani insanların ihtiyaç duyacağı balık proteininin elde edilme yolunun akuakültür olacağı da çok nettir. Yani kontrollü koşullarda çevreye zarar vermeden balık üretimi yapılarak bu önemli gıdayı insana sunmak akuakültür ile olacaktır. Bu durum bizim ülkemiz için de geçerlidir.
En çok hangi balık türleri yetiştiriliyor?
Dünya genelinde üretilen balıklara baktığımızda 2018 yılında en fazla üretim sazan balığı ailesinde olan türlerdir. Örneğin, bizlerin bildiği yaygın sazan türünün üretimi 4 milyon 189 bin tondur. Atlantik salmon ya da somon balıklarının üretimi ise 2 milyon 435 bin tondur.
Ülkemizde de yaygın olarak tüketilen alabalıkların üretimi ise 848.1 bin tondur. Bu balıklardan başka en çok üretilen balıkların başında tilapya, kedi balığı ve bizde olmayan başka türler gelmektedir. Türkiye’de üretim çipura, levrek ve alabalık ile yapılmaktadır. Bu 3 balık ise besin değeri açısından çok değerli olan karnivor türlerdir. Bu balıkların ortak özelliği çok kaliteli su kriterlerine bağlı olarak üretilebilmeleridir. Yani yaşadıkları ortam olan tatlısu ya da tuzlu suyun su kalite parametrelerinin yani fiziko-kimyasal parametrelerinin optimum olması gerekiyor. Sudaki en ufak kirlenme belirtisi balıkların büyümesinde sorun olabilmektedir. Bu nedenle bu balıkların üretiminin yapıldığı sular çok temiz olmalıdır.
Balık yetiştiriciliğinin ihracat açısından önemi nedir?
Türkiye olarak 2019'da 373 bin ton balık üretimi gerçekleştirdik. Bu miktarın arasında 138 bin ton levrek, 100 bin ton çipura ve geri kalanı alabalık olarak üretilmiştir. Üretilen balıklarımız 100 civarında yurt dışındaki ülkelere ihraç edilmektedir. Bu ihracattan ise 2019 yılında 1 milyar doların üzerinde ülkemize döviz girdisi sağlanmıştır. Üretilen balıkların yanında ithal ettiğimiz balıklar da var. Bunların başında yine yetiştiriciliği yapılan somon balıkları geliyor. Ülkemizde 2019 yılında avcılık yoluyla 463 bin ton balık elde edilmiştir. Avcılık yoluyla en çok hamsi, çaça ve sardalya balıkları avlanmaktadır. 2019 yılında tüm üretimin %55.4’ünü avcılık %44.6’sını yetiştiricilik yoluyla gerçekleştirdik.
Doğaya zararı var mı?
Balık çitliklerinin kuruluş prosedürleri ülkemizde çok katıdır ve kanunlar yönetmelikler ve tebliğler ile sınırlıdır. Balık çiftlikleri sağlıklı insan gıdası üretmesi nedeniyle sıkı takip edilmek zorundadırlar. Çevre Kanunu, Su Ürünleri Kanunu vs. birçok kanun hükümlerine göre kurulurlar ve takip edilirler. Balıkların yaşam kalitesi yaşadıkları suyun kalitesiyle birebir ilişkilidir. Soğukkanlı canlılar grubunda olduklarından suyun sıcaklık, oksijen, pH, amonyak vs parametreler ile yaşamlarının kalitesi sağlanmaktadır. Tüm üretim aşamaları temiz su ortamında yapılabilmektedir. Tesislerden çevreye bırakılan sular aynı ortam olması nedeniyle suyun kalite parametrelerini değiştirmeyecek düzeyde olmasına dikkat edilir. Başka bir deyişle üretilen balıklardan oluşan yem ve dışkı ile oluşan organik atıkların ortam su kalitesini değiştirmeyecek düzeyde olmasına özen gösterilmek zorundadır. Bu su kalite parametrelerinin her yıl Çevre ve Şehircilik Bakanlığına beyan edilmek zorunluluğu vardır.
Yetiştiricilik yoluyla üretilen balık ile avcılık yoluyla elde edilen balığın arasında besin değeri açısından bir fark var mı?
Üretilen balıkların besinini yine balık oluşturmak zorundadır. Yani balık kendi yaşadığı ortamda nasıl ve ne ile besleniyorsa aynı besinlerden elde edilen yem hammaddeleri ile beslenmek zorundadırlar. Yaşadıkları yetiştiricilik ortamında da günlük ihtiyaç duydukları protein, yağ, vitamin, mineralleri almak zorundadırlar. Örneğin omnivor beslenme özelliği olan sazan balıkları günlük daha az proteine ihtiyaç duyarlar. Oysa karnivor balıklar yani çipura levrek ve alabalık gibi balıklar yüksek protein içeren yemler ile beslenmek zorundadırlar. Aksi takdirde balıklar sağlıksız büyüyeceği için gerek görünüş gerekse et kalitelerinde ve tatlarında istenilen elde edilmeyecektir. Yetiştirilen balıkların türüne göre yem rasyonları hazırlanır ve bu yemlerle balıklar beslenir. Birçok bilimsel çalışmalarda besin değeri bakımında yetiştirilen balık ile doğadan avlanılan balıklar arasında fark olmadığı sadece kişisel damak tadı arasında fark olabileceği belirtilmektedir. Fakat önemli olan gıda olarak insanın yediği bir porsiyon balıktan alacağı besin içeriğinin doğal ve yetiştirilen ile aynı olmasına dikkat edilmesidir.
Türkiye’de balık yetiştiriciliği yapan kaç işletme var?
Ülkemizde deniz ve iç su kaynaklarımızın toplam yüzey alanı 25,4 milyon hektar olup, bu miktar toplam tarım alanlarımıza yakındır. Bu nedenle sucul ortamların daha etkin kullanımı ülkemiz açısından gereklidir. Özellikle deniz alanlarının tarımsal alanlar gibi etkin kullanılamamasının ana sebepleri turizm, çevre koruma alanları, denizcilik, gemi bağlama sahaları, kıyı/koy yasakları, şehirleşme vb.etkenlerdir. Denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği yapan 426, iç sularda yetiştiricilik yapan bin 860 adet işletme mevcuttur. Türkiye’nin deniz ve iç sularda yetiştiricilik yapan toplam işletme sayısı ise 2 bin 286 adet olup, toplam üretim kapasite 486 bin 786 ton/yıl’dır (BSGM, 2018). 2019 üretim rakamlarımıza bakarsak toplam 373 bin ton aslında kurulu işletmelerimizin tam kapasite ile üretim gerçekleştiremediğini ortaya koymaktadır. Yani ruhsatlı işletmelerin üretimi çeşitli nedenlerle 'bunların başında ekonomik ve pazar talepleri gelmektedir' üretimlerini tam kapasiteyle yapmadıkları anlaşılmaktadır.
Balıkçılık faaliyetlerinin azalma eğilimi nedeniyle akuakültür artışının sürdürülebilir olması dışında hiçbir alternatifin olmadığı görülmektedir. Bu nedenle mutlaka ihtiyaçlarımıza göre su ürünleri yetiştiriciliği sektörü mensupları, akademi, kamu kurum ve kuruluşlar ile çalışanların bir arada fikir birliği içinde olunması tüketiciye sağlıklı balık yedirme konusunda uyumlu çalışması gerekmektedir. Sonuçta kendi insanımızı dengeli beslemede ve balık tüketmesi konusunda akuakültürün yanlış algılanmasının önüne geçilerek doğru ve sağlıklı gıdaya doğru zamanda ulaşmanın yollarını bulmalıyız.