Hepimizin dolabında uzun zamandır giymediği ya da zamana yenik düşen giysiler vardır. Hala kullanılabilecek durumdakiler belki ihtiyacı olanlara, diğerleri de çoğu zaman çöpe gidiyor. Peki o dolap bir sanatçıya aitse? Yırtılmaya yüz tutmuş kumaşlar tuvalleri süsleyebilir mi? Fırçanın dokunuşundan çıkmış gibi latif bir esere dönüşebilir mi?Geri dönüşüm yöntemlerini anlatmak için çıktığımız yolda bu kez, insan ruhuna en dokunan haline bakacağız: Sanat yolculuğuna...
İstanbul'da bir atölyeye giriyoruz. Atölyenin bütün duvarları devasa büyüklükteki insan portreleriyle dolu. Portrelerdeki gözler doğrudan bize bakıyor. Bu portrelerde içinize işleyen farklı bir hal var. Tuvallerden birine biraz yaklaşıyorum... Kot pantolon parçaları bunlar... Bu desen boya kullanılarak ortaya çıkmamış, tamamen eskimiş bir kotun parçalarından yBir başka eserde durum bambaşka... Atık devre kartları tuvale vidalarla sabitlenmiş ve ortaya işte bu muhteşem portre çıDüğmeler dikilerek, plastikler örülerek, kablolar yapıştırılarak, her malzemenin kendi kullanım alanına uygun şekilde sanatla buluştuğu, Deniz Sağdıç'ın atölyesindeyiz... Hayranlık uyandıran eserlerini kendisinden dinliyoruz.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ve geri dönüşümü sanatla buluşturma hikayesi nasıl başladı?
Sürdürülebilir sanat yapıyorum. Güzel sanatlar fakültesi resim bölümünden birincilikle mezun oldum. Sürdürülebilir sanat benim için hem nesnenin hem de sanatın sürdürülebilirliği anlamını taşıyor... Etrafta çok fazla atık olduğu ve bu atıkların artık inanılmaz boyutlara ulaştığını fark etmemle başladı.
Ben de bir tüketiciyim ve o tüketim çılgınlığı içerisinde yer alan bir aktörüm. Böyle olunca dedim ki önce kendimi düzeltmeliyim. Acaba kıyafetlerimden, kot pantolonlarımdan bir sanat eseri yapabilir miydim? Çalışmaya başladım, denedim; inanılmaz bir malzemeydi benim için ve inanılmaz bir deneyimdi.
Dil, din, ırk fark etmez, herkesin bildiği ve tanıdığı bir kumaş. Dünyanın en demokratik nesnesiydi. Tek bir ton mavi ama mavinin yüzlerce tonuyla bir eser ortaya çıkabiliyor. Çok keyif aldım ve dedim ki daha fazla eser yapmalıyım. Ama tabi bu noktada kendi kıyafetlerim yetersiz gelmeye başladı.
Tekstil üretiminin merkeziyiz. Hem kumaşlarımız çok kaliteli hem de dünyanın her yerine bu kumaşları gönderiyoruz. Mutlaka atıkları olmalı diye düşündüm.
Yüzde 8 ila 16 arasında Türkiye'de tekstil atıklarının olduğunu gördüm. Ve dedim ki ben bir eser yapıyorum ve benim daha fazla atığa ihtiyacım var.
Pantolonları keserek biçerek oluşturduğum bir portreyi bir firmaya gösterdim ve inanamadılar. Yağlı boya olduğunu düşündüler. Bana koli koli atık olan, defolu olan pantolonları göndermeye başladılar.
Eserlerinizde bir tek kumaş kullanmıyorsunuz, her türlü atık sanat eserine dönüşmüş...
Dünyada atık olan şey tek denim atıkları, tekstil atıkları değil. Bakıyorsunuz aksesuarlar var, düğmeler, fermuarlar, kağıtlar, devre atıkları, elektronik atıklar, plastikler... Yani o kadar çok atık var ki. O zaman dedim ki bizim hayatımızda var olan nesneleri sanat eserine dönüştürebilir miyim diye macera devam etmeye başladı.
Eserlerinizi nasıl ortaya çıkarıyorsunuz? Özel bir tekniği var mı?
Bir nesne elime geldiği zaman, onun rengiyle, formuyla oynamadan, olabildiğince aynı kalacak şekilde her bir parçasını kullanarak çalışıyorum. Sipiral bir şekilde bir merkezden başlıyorsunuz, dairesel bir yönde bir eser yapma, sonra bir kumaşı alıyorsunuz, kesik uçlu bir fırçayla resim yapar gibi, farklı formlarda, keserek, yapıştırarak bir sürü eser oluşturdum. Sıfır atık iddiam vardı. Bana bir pantolon geldiği zaman, onun bel kemerlerinden, ceplerinden, aklınıza gelebilecek her noktasından eserler ürettim.
Nesnelerin doğasını bozmadan hikayesini oluşturmaya çalışıyorum diyorsunuz. Biraz daha açıklar mısınız?
Her malzemenin bir dili ve hikayesi olduğunu fark etmeye başladım. Üretim noktalarına gittim. Bir düğme nasıl üretiliyor, bir fermuar nasıl ortaya çıkıyor ya da bir elektronik devre kartını nasıl oluşturuyorlar. Dedim ki bu nesneye saygı duymam gerekiyor ve bu nesneyi olabildiğince aynı renginde, aynı formunda, aynı hizmette kullanmam gerekiyor. Eğer bir düğme kullanıyorsam, düğmeyi dikmem gerekiyor, bir devre kartıysa, tornavidayla vidalamam gerekiyor ya da bir kumaşsa onu ip haline getirip örmem gerekiyor.
Farklı firmalarlar, kurumlar, ya da elinde bir sürü ilaçlarım var ilaçlarımı size gönderebilir miyim, ya da döşemelik kumaşlar üreten bir mobilya mağazası, yani aklınıza gelebilecek herkes benim de bir nesnem var, ben de bir şeyler üretebiliyorum ve benim nesnem de sanat eseri olabilir mi diye benimle iletişime geçiyorlar.
Eğer ben bir sanatçı olarak bu nesnelerden bir eserler yapabiliyorsam, sen ne yapabilirsin sorgusunu da yaratan bir hikayeye dönüşüyor.
Bir şeylerden çok çabuk vazgeçiyoruz. Yani ben bir sanatçı olarak bundan vazgeçmedim ve bir eser yaptım. Sen bir doktor olarak ne yapabilirsin, sen bir öğretmen olarak ne yapabilirsin, o eşyalardan vazgeçmek yerine belki öğrencilerine yeni bir hikaye anlatabilirsin.Burada benim söylemek istediğim şey, ben bir sanatçıysam, kendi alanımda bunu yapabiliyorsam, sizler kendi alanınızda ne yapabilirsiniz?