Türkiye’nin belli başlı bölgelerinde sıklıkla karşılaşılan bir sorun; plastik ve geri dönüşüm fabrikalarında çıkan yangınlar… Eğer bu yangınlarda can kaybı yaşanmadıysa durumdan iyi bir pay çıkarıp derin bir nefes alabiliyoruz. Evet, bu fabrika yangınlarında can kaybı olmaması sevindirici… Ancak ne yazık ki yangınların bıraktığı etki zamana yayılmış çok ciddi ölümcül riskler barındırıyor. Hem çevre hem de insan sağlığı için…
Çukurova Üniversitesi Mikroplastik Araştırma Grubu Üyesi Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, Türkiye’deki fabrikalarda çıkan yangınları, medyaya yansıyan haberler üzerinden listeleyerek haritalandıran bir bilim insanı. Plastik ve atık tesislerinde çıkan yangınları mercek altına alarak neden ve sonuçlarını ortaya koymak için 2018 yılından beri bu çalışmasını sürdürüyor.
Haritaya baktığınızda ilk dikkati çeken, yangınların belli bölgelerde yoğunluk göstermesi… Gündoğdu bu tür yangıların en sık Manisa, Adana, Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Bursa ve İzmir’de meydana geldiğini vurguluyor. Bu durum o tesislerin belirtilen bölgelerde yoğunlaşmasıyla doğrudan ilişkili.
Gelelim işin risk barındıran yönlerine… Plastik maddeler yandığında ne oluyor? Çevre ve insanoğlu bu yangınlardan nasıl etkileniyor? Bunların önüne geçmek için ne yapılmalı? Prof. Dr. Sedat Gündoğdu ile tüm detayları konuştuk.
Yanan plastikler “sınır tanımayan kirleticiler”
Sedat Gündoğdu, fabrikalarda plastik maddeler yandığında kalıcı organik kirleticiler, dioksinler ve furanlar, ağır metaller, partikül madde ve karbondioksit gibi çeşitli kimyasalların ortaya çıktığını söyleyerek söze başlıyor. Bunların atmosfere karıştığını, rüzgar gibi çeşitli hava koşullarıyla farklı lokasyonlara ulaşabildiğini söylüyor. Bu maddeleri “sınır tanımayan kirleticiler” olarak nitelendiriyor.
Peki bundan sonra ne oluyor? Havaya karışan bu maddeler yakın ya da uzak bir yere çöküyor. Eğer ki çöktüğü yerde su ekosistemi varsa oradaki su, bu kirleticilerle kirleniyor. Oradaki canlıların vücuduna girerek genetik hasara neden olabiliyor. Bir içme suyu kaynağıysa, bunun üzerinden insanlara kadar ulaşması söz konusu. Bir sulama suyu kaynağı ise oradan da besin zincirine transfer oluyor. Eğer toprağa çökerse toprakta sonsuza kadar kalabiliyor. Gündoğdu, “Farklı kimyasallarla bir araya gelebiliyor. Buradaki bitkiler bunları özümleyebiliyor. Eğer bir tarımsal topraksa üzerindeki bitkiler de bu kirleticileri bünyesine alabiliyor” diyor.
Yani bir plastik veya geri dönüşüm fabrikasında yangın çıktığında çevreye kimyasal maddelerin saçıldığı bir gerçek. Bunun ne ölçüde olduğu ise çok net değil. Prof. Dr. Sedat Gündoğdu bu durumu şöyle açıklıyor:
Bunlar kolay kolay tahmin edilebilen şeyler değil. Çok fazla türden plastik olduğu için bir çeşidinin bir tonun yanması sonucu ortaya çıkan kimyasal başka iken diğerinde farklı olabiliyor. Büyük çoğunluğunun deposu yanıyor ve depoda hangi malzemelerin ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Türü değişmekle beraber bir ton plastiğin yanmasıyla bir tondan daha fazla zehirli kimyasal ortaya çıkabiliyor. Şöyle örnek vereyim; bir ton plastik yanınca 2,9 ton karbondioksit açığa çıkıyor.
Bu orandaki karbondioksitin temizlenmesi için yetişkin 50 ağacın yıl boyunca büyümesi gerektiğini vurgulayan Gündoğdu, yangınlarda çok daha fazla miktarda plastiğin yandığını hatırlatıyor. “2 saat süren bir yangında 100 tona yakın atık yanabilir” diyen Gündoğdu, plastik ve geri dönüşüm fabrikalarındaki yangınların çok uzun saatlerde söndürülebildiğine dikkat çekiyor:
Plastikler bu fabrikalarda sıkıştırılmış halde bulunuyor. Her bir balyanın 1-2 ton olduğunu düşünün. En az 100 balya yanar. Mesela geçen Adana’daki bir yangında 3 saatte tahmini 50’ye yakın 2 tonluk balya yanmıştı. Bir de 2 saatte söndürülebilen yangın neredeyse yok. Genelde bir gün kadar sürüyor. Çünkü plastik kolay kolay tam anlamıyla söndürülemiyor.
Yanan plastik ciddi hastalıklara davetiye çıkarıyor
Peki bu yangınların insan sağlığına etkileri neler? Bu sorunun yanıtı hiç de iç açıcı değil. Gündoğdu, çevreye yayılan ve insan vücuduna giren bu kimyasal kirleticilerin birçok hastalığa kapı araladığını anlatıyor.
“Partiküler maddeler üst solunum yolu hastalıklarına neden oluyor. Mesela KOAH’ın sebebi olarak genelde sigara gösterilir ama kirli havanın KOAH’a neden olması daha yüksek düzeyde.
Solunum yolu hastalıkları, akciğer kanseri sayılabilir. Çünkü bu partikül maddeler aynı zamanda toksik olduğu için solunum esnasında bünyeye girdiği anda o bölgede DNA gen hasarı yapabilen etkiler yaratabiliyorlar.
Bu kirleticiler yine kronik baş ağrısı yaratır. Uzun ya da kısa süreli olsun, maruz kaldığınızda 1-2 gün boyunca baş ağrınız olabilir. Sürekli yangın çıkan bir yerde yaşıyorsanız ciddi bir kronik baş ağrısı sendromuyla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Erken doğum sendromu yaratabiliyor. Özellikle kadınlarda meme kanseri, erkeklerde kısırlık gibi durumlar da olası. Tiroit kanseriyle ilgili etkileri olabiliyor. Parkinson ve Alzheimer etkileri de söz konusu.”
“Plastik kirleticiler obez yapıyor”
Yangınlarda çevreye yayılan kimyasalların sağlığa olumsuz yansımasına önemli bir örnek de obezite. Kimyasal kirleticilerin kilo alımına neden olması çok aşina olduğumuz bir bilgi değil. Gündoğdu bu etkiyi şu sözlerle anlatıyor:
Bu kimyasallar obezitenin ciddi bir sebebi. Mesela buna en önemli örnek; Adana. Adana çok ciddi petrokimya faaliyetinin olduğu, plastik geri dönüşüm faaliyetinin olduğu bir şehir. Adana Türkiye'nin en obez şehri.
Obeziteye neden olan kimyasal şöyle çalışıyor; siz bünyenize aldığınız zaman yağ dokuda birikiyorlar. Daha fazla yağ dokusu biriksin diye de o bölgeden vücuda sinyal gönderiyorlar. Böylelikle yediğiniz şeyler yağ dokuda birikme eğilimi gösterdiği için de obezite problemi ortaya çıkıyor.”
Plastik yakma geri dönüşümde uygulanan bir yöntem mi?
Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, “Teknik olarak çöp yakma diye bir yöntem var ama bu ekonomik de ekolojik de değil” diyerek bir örnek veriyor:
Mesela İstanbul'da İBB’nin işlettiği Avrupa'nın en büyük çöp yakma tesisi var. Ama ürettiği enerjinin, sonuçta plastik de bir fosil yakıt olduğu için, kömürlü termik santralin ürettiği enerjiden hiçbir farkı yok. Hatta daha kötü. Bir kilovatsaat enerji üretimi başına ortaya çıkan karbondioksit kıyaslaması yaptığımız zaman en kötü işletmelerden biri de çöp yakarak enerji üreten işletmeler. Kömürlü termik santrallerden bile daha fazla karbondioksit üretebiliyor.
Bu tesislerde ortaya çıkan küllere de dikkat çekiyor Gündoğdu. Yakma tesislerine giden çöplerin niteliği çok kötü olduğu için ortaya çıkan kül de o derece toksik ve bertarafı imkansız malzemeler haline geliyor. “Bunlar da bir baş belası” diyen Gündoğdu, “Çöp yakmakla çöpten kurtulmuş gibi görünürüz ama sonrasında ortaya çıkan şeyler sıkıntılı. Bir de bu tesislerin baca dumanının filtrelenme işi var. Dünyanın hiçbir ülkesinde tam layığıyla gerçekleştirilemiyor” diyor.
Peki plastik maddelerden kurtulmanın doğru bir yöntemi var mı? Gündoğdu olmadığını şu sözlerle açıklıyor:
“Plastik çöp olduktan sonra bunun için çevre dostu herhangi bir bertaraf yöntemi yok maalesef. Dolayısıyla biz hep şunu savunuyoruz. Plastiği çöp olmadan önce engellemek lazım. Yani plastik tüketiminin ve üretiminin bu anlamda kısıtlanması lazım.
Mesela toplam üretilen plastiğin yüzde 50’si tek kullanım plastikler. Tek kullanımlık plastiklerin sayısında azalma meydana gelirse ortaya çıkan çöp miktarı da azalır. Şu sıralar BM tarafından üye devletlere müzakere ettirilen Plastik Anlaşması’nda tam olarak bu hedefe ulaşmak için görüşmeler yapılıyor. Çünkü herkes plastik üretimi azaltılmadan plastik kirliliği sorununun çözülemeyeceğinin farkında.
Bunu değiştirmezsek maalesef bu yangınlar devam edecek. Bu çöp sorunu giderek daha da büyüyecek. Bakın plastik üretiminin önümüzdeki 20 yılda 1,5 milyar tona çıkartılması planlanıyor. 400 milyon tonla baş edemezken 1,5 milyar tonla nasıl baş edeceğiz?”