Hızlı moda ile düşük kaliteli, kullanım süresi sınırlı ürünler çok daha fazla satılmaya başlandı. Öyle ki, araştırmalara göre Avrupa'nın bazı ülkelerinde insanlar ihtiyaçlarından yüzde 60 fazla tekstil ürünü satın alıyor.
Ancak ihtiyaçtan fazla tekstil ürünü satın almanın çevresel bedelleri tahminlerin de ötesinde...
Moda endüstrisi dünyadaki karbon emisyonunun yüzde 10'undan sorumlu. Kalitesi düşük tekstil ürünleri bu hızda üretilmeye devam ederse, yol açtığı sera gazı emisyonu 2030 yılında bu konuda en çok eleştirilen ülkelerden biri olan Amerika Birleşik Devletleri'nin neden olduğu miktara eşit olacak.
Tekstil tüketiminin merkezi ABD ve Avrupa, ancak üretiminin merkezi, Afrika ve Asya’daki ucuz iş gücünün bulunduğu ülkeler... Örneğin pamuk Afrika’da üretiliyor, Çin'de giysi haline getiriliyor, Avrupa'da ise tüketiliyor.
Yani üreterek kirliliğe büyük oranda maruz kalan ülkeler, tüketen ülkeler değil. Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa tekstil atıklarının da merkezi... ABD'de yıllık kişi başına düşen tekstil attığı miktarı 37, Avrupa'da 11 kilogram. Tekstil ürünlerinin dünyadaki çöplüklerdeki oranı ise yüzde 5 civarında. Ancak atık miktarı çok fazla olsa da, tekstil ürünlerini geri dönüştürme oranı yüzde 1'den az...
Bunun bir nedeni de pamuk... Birçok ülke için önemli bir ekonomik gelir kaynağı olan pamuk, tekstil için de çok değerli. Ancak üretimi hiç temiz değil. Sadece tek bir pamuklu tişört üretmek için 11 ton su harcanıyor. Pamuk, endüstriyel atık suların da yaklaşık yüzde 20'sinden sorumlu.
Tekstil dünyada çok büyük bir ekonomik değere sahip, küresel çapta değer zincirinde yaklaşık 300 milyon insanın çalıştığı bir sektör. Ancak aynı büyüklükte de çevresel kirliliğe yol açıyor. Günümüzde moda endüstrisinin adı dünyayı en çok kirleten sektörler arasında geçiyor. Prof. Dr. Şule Altun Kurtoğlu son yıllarda tekstil sektöründeki üretim ve tüketim artışının bu durumda önemli bir rol oynadığını anlatıyor. Peki moda endüstrisinin çevreye etkileri ne zaman artmaya başladı?
Moda endüstrisinin çevresel etkileri neden arttı?
2005 yılında tekstilde kotalarının büyük ölçüde kaldırılması ile ucuz ürünler Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa ülkelerine girmeye başladı. Bunun yanı sıra üretimin dünyada ucuz iş gücü olan bölgelere kayması, orta sınıfın büyümesi ve alım gücünün yükselmesi ile çok uluslu şirketlerin küresel ölçekte ağırlığının artması gibi faktörler de tekstil ürünlerinin üretim ve tüketimini önemli ölçüde artırdı.
Tekstil üretim ve tüketiminin artması yeni bir moda akımını doğurdu; "fast fashion" yani hızlı moda... Böylece 2005 yılından itibaren giysi üretimi iki kat arttı. Aynı şekilde tekstil ürünlerinin ham maddelerini oluşturan liflerin üretimi de 56 milyon tondan 110 milyon tona çıktı. Fakat giysilerin üretim miktarının artmasının altında bir başka problem daha var diye anlatıyor Şule Altun Kurtoğlu: Giysi ömürlerinin kısalması...
"Örneğin aynı fiyata bir tişört alırken şu anda 3 tişört alınabiliyor. Avrupa’da 1996-2012 yılları arasında giysi fiyatları yüzde 3 artarken, diğer tüketim ürünlerinin fiyatları yaklaşık yüzde 60 oranında artmış. Ayrıca fast fashion ürünlerinin kaliteleri de daha düşük. Önceden dört sezonda koleksiyonlar değişirken şimdi haftalar içinde değişiyor. Buna paralel olarak insanlar ihtiyaçlarından daha fazla giysi almaya başladılar ve alınan giysiler de çok az oranda kullanılıyor, son 15 yılda giysilerin kullanım ömrü yüzde 36 oranında azalmış durumda. Örneğin Avrupa’da 1996 - 2012 yılları arasında giysi alımı yüzde 40 oranında artarken, satın alınan giysilerin yüzde 30'undan fazlası kullanılmamış. Almanya ve Çin gibi çok farklı iki ülkede yapılan bir araştırmaya göre ise her iki ülkede de tüketicilerin yaklaşık yüzde 60'ı, ihtiyacından fazla giysi satın aldığını belirtiyor. Sonuç itibarı ile çok yüksek üretim miktarlarına ulaşıldı ve tekstil üretiminin doğası gereği de çok yüksek çevresel etkilerle bedel ödemeye başladık."
Moda sektörü dünyadaki yıllık karbon emisyonunun yaklaşık yüzde 10’undan sorumlu. Eğer tekstil bu şekilde üretmeye devam ederse, yapılan çalışmalara göre 2030 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin sera gazı emisyonlarına eşit miktarda emisyonu tek başına üretecek.
Tekstili üreten ülkeler mi, tüketen ülkeler mi dünyayı daha çok kirletiyor?
Tekstili üreten ülkelerle tüketen ülkeler aynı değil. Tekstil özellikle hızlı modanın yaygınlaşmasıyla ucuz iş gücünün olduğu ülkelerde üretilirken, tüketim ABD ve Avrupa'da daha yaygın olarak gerçekleşiyor. Biz de bu noktada Şule Altun Kurtoğlu'na tüketim mi, üretim mi daha kirli sorusunu yöneltiyoruz.
"Üreten ülkelerinin kirletme oranı ile tüketen ülkelerin kirletme oranı birbirinden maalesef farklı. Üreten ülkeler, yani kirliliğe maruz kalan ülkeler aslında bunları büyük oranda tüketen ülkeler değil. Avrupa’da kişi başı tekstil üretimi 7,4 kg iken, kişi başı tekstil tüketimi 26 kg, yaklaşık yüzde 85 oranında ürün diğer ülkelerden ithal edilmekte, çevresel etkilerin yüzde 85 ila 90’ı da AB dışında gerçekleşmekte. Türkiye Çin’in ardından Avrupa’ya tekstil ürünü ihraç eden 2. ülke konumunda. Farklı parametrelere göre değişmekle beraber, tekstilde yaklaşık yüzde 52 oranında üretim fazından gelen bir etki var. Kullanım fazı da çok yüksek, yüzde 45 civarında. Küresel ısınma ile ilgili faktörlerden bahsediyoruz. Bunun dışında tekstil global bir ürün. Örneğin Afrika'da pamuk üretiliyor, Çin'de giysi haline getiriliyor ve Belçika'da satılıyor. Dolayısıyla taşımadan kaynaklanan bir emisyon da söz konusu. Tekstil ürünün taşınmasından kaynaklı etki yaklaşık yüzde 5. Bir diğer önemli konu da mikroplastikler, ev tipi çamaşır makinaları mikroplastik kirliliğinin en önemli sebeplerinden, her yıl 500 bin ton civarında sentetik esaslı mikrolif denizleri kirletmekte. Tekstil sektörünün mevcut şekli ile üretime devam etmesi durumunda 1,5 karbon hedefinin yüzde 50 oranında ıskalanacağı son çalışmalarla gösterildi."
ABD ve Avrupa'nın yol açtığı yüksek tekstil atık miktarı
Üretimin fazla olması beraberinde atık fazlalığını da getiriyor. ABD'de kişi başı tekstil atığı yıllık yaklaşık 37 kilogram. Avrupa'da ise yaklaşık 11 kilogram. Amerika Birleşik Devletlerinde yılda yaklaşık 17 milyon ton tekstil atığı ortaya çıkıyor. Avrupa Birliğinde 5,8 milyon ton. Dünyada ve Türkiye’de çöplüklerdeki tekstil ürünlerinin oranı yüzde 5 civarında. Ancak Avrupa Birliği 2025 yılından itibaren tekstil atıklarının çöplüklere dökülmesini veya yakılmasını yasakladı. Bu yasak, geri dönüşüm sektörü için de önemli fırsatlar içeriyor.
Şule Altun Kurtoğlu, tekstil atıklarının miktarı çok fazla olsa da tekstilden tekstile geri dönüştürme oranın yüzde 1'den az olduğunu anlatıyor:
"Tekstil atıkları maalesef çöplüklere dökülüyor veya yakılıyor. Bunların toplanma oranı Avrupa'da da oldukça düşük. Yüzde 15- 20'ler civarında. Tekstilden tekstile geri dönüşüm ise yüzde 1'den daha az. Bu, yılda 100 milyar dolarlık malzeme kaybı anlamına gelmekte. Artırılmasıyla ilgili ciddi çalışmalar yapılıyor. Global markalar, kullandıkları geri dönüştürülmüş malzeme oranını yüzde 25 ve üzerine çıkaracaklarına dair çeşitli taahhütler vermekte.”
Tekstilin negatif çevresel etkilerinde pamuğun rolü ne?
Pamuk, polyester, yün, poliamid... Tekstil sektörünün ham maddeleri yani lifleri. Ancak bu liflerin üretim ve kumaş, giysi aşamasına gelmesi oldukça kirli. Özellikle de ekonomik bir gelir kaynağı olan pamuğun rolünü Prof.Dr. Şule Altun Kurtoğlu şöyle anlatıyor:
"Pamuk tüm liflerin yaklaşık yüzde yirmi dördünü, polyester ise yüzde 52'sini kapsamakta. Pamuk, aynı zamanda çok sayıda insanı ve ülkeyi ilgilendiren bir ürün. Çünkü pek çok ülke için önemli bir ekonomik gelir kaynağı, örneğin bazı Afrika ülkelerinin ihracatının yüzde 50’sini pamuk oluşturuyor, ve yaklaşık 350 milyon kişinin çalıştığı bir sektör. Ancak pamuk lifi üretiminde çok yüksek oranda pestisit ve sentetik gübre kullanıyor. Bunlar yeraltı sularında ciddi kirliliğe yol açıyor, biyoçeşitliliği azaltıyor, karsinojen, mutajen etkileri var. Bunun yanı sıra pamukta önemli sosyal problemler söz konusu, çocuk işçi çalıştırılması, sağlıksız işçi koşulları gibi... Pamuğun çok önemli bir diğer etkisi ise, yetiştirilmesi sırasında çok yüksek oranda su tüketimi olması, örneğin Aral Gölü gibi önemli su kaynaklarının kurumasında pamuk maalesef önemli bir rol oynadı, bir kg pamuk üretebilmek için yaklaşık 8 ton su kullanılıyor. Boyalı pamuklu bir adet tişört üretebilmek için ise 11 ton su harcanıyor. Sektörün bu konuda da önemli çabaları var, organik pamuk, iyi pamuk uygulamaları ile elde edilen pamuklar gibi 'sürdürülebilir' pamukların kullanımı 2020 yılında, kullanılan pamukların yüzde 30’una ulaşmış durumda."
Peki tekstil ürünlerinin insan sağlığına zararı?
Tekstilin çevreyi en çok kirlettiği alanlardan biri su kirliliğine yol açması. Dünyada endüstriyel kaynaklı atık suların yaklaşık yüzde 20’si tekstil üretiminden geliyor. Bunun yanı sıra tekstil üretiminde pek çok kimyasal madde kullanımı da var.
Tekstil üretimi için yılda yaklaşık 43 milyon ton kimyasal kullanılıyor. Çamaşır makinelerinde yıkanan tekstil ürünleri için kullanılan kimyasal maddeler atık suya karışıyor. Şule Altun Kurtoğlu, giysi üretiminde 2 bin 400'den fazla kimyasal madde kullanıldığını ve bu kimyasal maddelerin yaklaşık yüzde 30'unun sağlık açısından riskli olduğunu anlatıyor. Peki sektörün kimyasallardan çıkması için ne gibi çalışmalar yapılıyor?
"Süreç önemli ölçüde 2011 yılında Greenpeace raporu ile başladı. Küresel firmalar bir araya gelerek çeşitli kurumlar oluşturdular, Sustainable Apparel Coalition gibi, ve bu kurumlar vasıtasıyla çeşitli kriterler belirlediler, en bilineni tehlikeli kimyasalların sıfır deşarjı (ZDHC). Küresel firmaların Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde binlerce üreticisi var. Bu binlerce üreticiye bu kriterleri göndererek diyor ki, örneğin bir pamuklu tişörtü bana üretirken şu kimyasal maddeleri kullanmayın ya da bu kimyasal maddeleri ancak şu oranda kullanabilirsiniz. Ve şu anda bizde de ihracat yapan firmalar ciddi olarak bu kurallara uymak zorunda. Bunların da düzenli denetimleri yapılıyor. Ayrıca Avrupa Birliğinin ve diğer ülkelerin de kendi ayrı etiketleri ve kriterleri var biliyorsunuz, bu etiketler ve kriterler daha uzun bir geçmişe sahip. Eko etiketler ve sertifikalar pek çok üründe gündemde. Tekstil eko etiketleri de oldukça önemli bir yerde duruyor, 100’ün üzerinde tekstille ilgili eko etiket var. Tekstil firmaları bu bahsettiğimiz zararlı kimyasallardan özellikle bu çabalarla büyük ölçüde çıkmaya çalışıyor.
İhracat yapan firmalarımız bu kriterlere uyuyor, ancak Türkiye çevre etiketinin daha aktif olarak kullanılması yerli tekstil üreticilerinin de zararlı kimyasallardan çıkmasına önemli katkı sağlayacaktır. Tekstil, kağıt ve seramikle birlikte Türkiye çevre etiketinde kriterleri belirlenen ilk üç sektörden biridir.”.
Kimyasal zararının önüne, küresel eko etiket ağıyla geçilmeye çalışılıyor. Kar amacı gütmeyen uluslararası platform Küresel Eko Etiket Ağı'nın 60 ülkeyi kapsayan 34 üyesi bulunuyor. Türkiye bu ağa 2018 yılından beri üye. Küresel firmaların bu konudaki yaptırımlarıyla, ihracatla yapan tekstil firmaları ciddi oranda zararlı kimyasalları ürünlerinden çıkardı. Ancak sadece ihracatla çalışan firmalar yeterli değil, iç piyasa üreticileri ile tüketicilerin de bilinçlenmesi gerekiyor.
Tekstil atıkları 2025 yılından itibaren ayrı toplanacak
Moda endüstrisinin küresel çevre krizi üzerinde çok yönlü etkileri var. Bunlardan en temel ve en etkili olanları anlattık. Peki bu kirliliğin önüne geçmek için ne gibi çalışmalar yapılıyor? Bu noktada Avrupa Birliğinin geri dönüşüme yönelik attığı adımları dinliyoruz:
"Avrupa Birliği 2025 yılından itibaren tekstil atıklarının ayrı toplanması zorunluluğunu getiriyor ve yakılmasını ve çöplüklere atılmasını yasaklıyor. Dolayısıyla çok ciddi bir geri dönüşüm faaliyetinin ortaya çıkacağını ön görebiliriz. Çevresel problemlerin azaltılmasına yönelik, bahsettiğimiz gibi çeşitli çabalar var, ancak bu çabaların tekstilin çevre problemlerine yeterli çözümleri üretemediği de görüldü. O zaman bir yerlerde bir hata var, ne yapılması gerekir? Son dönemde döngüsel ekonomi tekstilin mevcut durumundan çıkabilmesi için bir çıkış yolu olarak gösterilmekte.."
Çözüm yeni bir ekonomik model olarak görülen "döngüsel ekonomi"
Döngüsel ekonomi konseptinin genel anlamda endüstrinin sürdürülebilirlik çabaları için önemli bir kılavuz olacağı düşünülüyor. Döngüsel ekonomi, al-yap-kullan-at prensibini benimseyen lineer ekonominin aksine, malzemelerin uzun süre kullanımda kalmasını öngörüyor. Üretim süreci boyunca kullanılan tüm ham maddelerin tekrar değerlendirildiği bir ekonomik model... Bu ekonomik modelin bir başka önemli ayağı ise 'yenilenebilir kaynak kullanımı. Zira tekstil üretimindeki liflerin yaklaşık yüzde 55'i fosil kaynaklı. Yani tekstil ürünlerinin yüzde 55'i yenilenemeyen kaynaklardan elde ediliyor.
Avrupa Birliği, döngüsel ekonomi eylem planı içerisinde tekstili öncelikli sektörlerden biri olarak belirledi. AB’nin bu konuda atacağı adımlar, ikinci ithalatçısı olan Türk tekstil sektörünü de yakından ilgilendiriyor.