Dünya karasal alanının yaklaşık yüzde 30'unu oluşturan ormanlarda yangın riski, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle daha fazla tehdit içeriyor. Özellikle Akdeniz Havzası'nda yer alan ormanlık alanlarda, bu risk, yükselen sıcaklık değerleri ve azalan yağış miktarına bağlı kuraklık nedeniyle daha yüksekken küresel ısınma sebebiyle diğer bölgeler için de artıyor.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Orman Entomolojisi ve Koruma Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Bilgili, iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki yıllarda hava durumlarındaki olağan dışılıklar ve uzun süreli kuraklıkların yangınların çok daha şiddetli ve sık olmasına aynı zamanda daha önce yangınların görülmediği yerlerde de yangınların çıkmasına neden olabileceğini söyledi.
Özellikle Türkiye'nin daha kuzey bölgelerinde, yangınların normalde sık görülmediği alanlarda, yangınlar meydana gelebileceğini belirten Bilgili, "Özellikle bir alan vermek gerekirse; İç Batı Karadeniz Bölgesi, Çorum ve Çankırı'nın kuzeylerinde orman yangınlarıyla ilgili bazı sıkıntılar yaşayacağımızı ifade etmem gerekir çünkü geçmiş yıllardaki uzun süreli kuraklıklardan kaynaklanan geniş alan kurumalarında bunların ipuçlarını görüyoruz. Daha önce çok büyük alanlarda görmediğimiz yangınları sık bir şekilde bu alanlarda da görmeye başlamış durumdayız. Beklenildiği şekliyle, iklim değişikliğindeki senaryolar gerçekleşirse şayet, bu bölgelerimizde de geniş çaplı yangınlar görmek ve bu yangınlarla mücadele etmek zorunda kalacağız" diye konuştu.
Dünyada yılda ortalama 450-750 milyon futbol sahası büyüklüğüne denk gelen 300 ila 500 milyon hektarlık bir alanın yangınlardan etkilendiğini, Türkiye'de çıkan yangınların ise yılda ortalama 15 ila 30 bin futbol sahası büyüklüğü ile ifade edilebilecek 10-20 bin hektarlık alanı kapsadığını bildiren Bilgili, "2023 yılı yangınlarında şu ana kadar hava hallerindeki olağan dışılıklar çok yoğun olmadığı için yangınlarla mücadeledeki başarımız açık bir şekilde görülmektedir" ifadelerini kullandı.
Yangınlarla mücadele
Yangınla mücadele kapsamındaki teknik kapasitenin çok iyi olmasının, mücadelede her zaman başarılı olunabileceği anlamına gelmediğinin altını çizen Bilgili, özellikle hava hallerindeki olağan dışılıkların çok yoğun yaşandığı zamanlarda, yangınların verebileceği zararın katbekat arttığını vurguladı.
Orman yangınlarıyla mücadele ekiplerinin yetkin olmasının önemine değinen Bilgili, yangınlarla mücadele konusunda yapılması gerekenler hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:
"Her yıl ülkemizin yangına hassas olan bölgelerindeki yangın emniyet yol ve şeritlerinde yıllık bakımlarının yapılması gerekir. Bununla birlikte, yangın ekiplerinin varlığı ve daha önemlisi ekiplerin hazırlık seviyelerinin en üst düzeyde olması son derece önemlidir. Bunun için eğitim merkezlerinde yangınla ilgili her türlü eğitimin bu işçilere yeterince verilmiş olması gerekiyor. Bunun yanında teknolojiyi de çok yoğun ve etkin bir şekilde kullanmak durumundayız. İnsansız hava araçlarının yangınların gözetiminde kullanılması veya uçak ve helikopterlerin su, köpük ve kimyasal kullanarak yer ekiplerine yardımcı olmaları son derece önemli hususlardır. Ancak, karar vericilere yardımcı olacak yangın tehlike oranları sistemi gibi geliştirilmekte olan karar destek sistemlerinin bir an evvel tamamlanarak uygulamaya aktarılması büyük önem arz etmektedir."
"İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı, iki önemli kriz"
Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç da dünyanın çok büyük iki krizle mücadele ettiğini, bunlardan birinin iklim değişikliği, diğerinin ise biyoçeşitlilik kaybı olduğunu söyledi.
Ormanların biyolojik çeşitliliğin korunması açısından çok önemli olduğuna işaret eden Ataç, "Bizim için çok yaşamsal olan diğer canlıları çok hızlı kaybediyoruz ve bu canlıların da yüzde 80'i ormanların içinde yaşıyor. Tahribata uğrattığımız zaman aslında onun içindeki canlıların yaşam alanlarını tahrip etmiş oluyoruz. Diğer bir konu tabii ki iklim krizi. Küresel ısınmaya neden olan sera gazlarından biri olan karbondioksiti atmosferden alarak depolayan doğal yutakların başında okyanuslar, hemen ardından ise ormanlar geliyor. Dolayısıyla burada yarattığımız tahribatla karbon depolayan bir alanı ortadan kaldırıyor, yangınlarla da ilave karbon salmış oluyoruz" diye konuştu.
Ataç, orman yangınlarından sonra ekosistemin, yaban hayatının ve doğal yaşlı ormanların oluşma sürecinin 100 ila 150 yılda gerçekleştiğini, orman yangınları nedeniyle karbon tutucu alanların yitirildiğini anlattı.
Türkiye'de orman yangınlarının yüzde 88'inin insan kaynaklı olarak çıktığını, yıldırımlardan sonra yağmur yağdığı için yıldırım kaynaklı büyük orman yangınları oluşmadığını bildiren Ataç, anız yangınlarının Türkiye'deki önemli yangın nedenlerinden biri olduğuna dikkati çekti.
Anız yangınıyla yüzey toprağının organik maddesinin de yok edildiğini anlatan Ataç, "1 santim toprağın oluşması için 300 ila 500 yıl geçmesi gerekiyor ve anızın yakılması sırasında toprağın 1 ila 3 santimlik üst katmanının ısısı 750 dereceye kadar çıkarak mikroorganizmaların yüzde 70'inin yok olmasına neden oluyor." dedi.
Yangınların meydana gelmesindeki bir diğer faktörün de enerji nakil hatları olduğundan bahseden Ataç, özellikle yangına hassas Ege ve Akdeniz gibi bölgelerdeki enerji nakil hatlarının bakımlarının düzenli olarak gerçekleştirilmesi, her yangın dönemi öncesinde kontrol edilerek risk değerlendirmesi yapılması ve buna uygun olarak önlemlerin alınması gerektiğini kaydetti.
Türkiye'de 2021'de meydana gelen yangınlarda 139 bin 500 hektar ormanlık alanın yandığını ve bu alanın 186 bin futbol sahasına denk geldiğini hatırlatan Ataç, yangınların önlenebilmesi için çıkış nedenlerinin detaylı bir çalışmayla ortaya çıkarılması gerektiği tavsiyesinde bulundu.