Türkiye İstatistik Kurumu’nun ocak ayında açıkladığı motorlu kara taşıtları istatistiklerine göre, Türkiye’de trafiğe kayıtlı toplam taşıt sayısı 28 milyon 951 bin 792. İstanbul özelindeki son veriler ise kentteki motorlu araç sayısının bu yıl 5 milyon 455 bin 930'a çıktığını, motosiklet sayısının da 650 bin 783'e ulaştığını gösteriyor.
Trafikte seyreden her araç, hava kirliliğinin artmasında önemli bir rol oynuyor. Özellikle dizel araçların yaydığı kirliliğe dikkat çekiliyor. Yine TÜİK verilerine göre, Türkiye’de ocak ayı sonu itibarıyla trafiğe kayıtlı 15 milyon 333 bin 952 otomobilin yüzde 35,5'i dizel. Yüzde 33,3'ü LPG, yüzde 28,9'u benzin, yüzde 1,5'i hibrit ve yüzde 0,6'sı ise elektrikli.
Her geçen gün artan insan ve araç sayısı ile İstanbul’un havası kirlenmeye devam ediyor. Bu kirlilik ciddi birçok hastalığın görülme riskini de beraberinde getiriyor. Kirlilikteki son durumu ve alınabilecek önlemleri Uluslararası Hava Kirliliğini Önleme ve Çevre Koruma Birliği (IUAPPA) Başkanı Prof. Dr. Selahattin İncecik ile konuştuk.
PM2,5 her yıl 7 milyondan fazla insanı ölüme sürüklüyor
Prof. Dr. İncecik, ilk olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kılavuz değerlerine dikkati çekiyor. Türkiye’de yapılan ölçümlerde bu değerlerin önemli oranda aşıldığını vurguluyor. İstanbul’da, bu durumun başlıca nedeni olarak trafik emisyonlarını gösteriyor.
“Bugün İstanbul'da istasyonların profillerine baktığımızda, NO2 yani azot dioksitin yanı sıra çok daha etkin olan partiküller görüyoruz. Örneğin hemen hemen bütün istasyonlarda PM10 (partikül madde kirleticisi) dediğimiz çapı 10 mikron ve daha küçük olan partiküller DSÖ'nün limitlerinin üzerinde. Ama çok daha önemlisi, PM2.5 yani çapı 2.5 mikrometre ve daha küçük olan ince partiküller. Bu partiküller solunum yolları ile akciğerlerin en ücra köşelerine kolaylıkla girmekte ve orada etki mekanizmalarını yaratmakta. Son derece önemli zararlı kirleticiler.
DSÖ bu kirleticiler üzerinde çok fazla duruyor. Bütün dünyada her yıl 7 milyondan fazla insanın erken ölümle karşılaşmasının en temel sebebinin PM2.5 olduğu konusunda bütün bilimsel çalışmalar bir noktaya gelmiş durumda.”
Prof. Dr. İncecik ayrıca PM2.5’un tespiti noktasında yaşanılan bir sorundan da bahsediyor. Yeteri kadar PM2.5 ağının olmadığını ve birçok noktada bu partikül seviyesinin tam olarak ölçülemediğini dile getiriyor.
Başlıca kirletici; dizel araçlar
1990’lı yıllara kadar İstanbul’da bir numaralı kirleticinin SO2 yani kükürt dioksit olduğunu söyleyen Prof. Dr. İncecik, doğal gaz kullanımının yaygınlaşmasıyla bu riskin yok olma seviyesine indiğini ifade ediyor. Günümüzdeki kirletici faktörler arasında başrol ise dizel yakıtla çalışan araçlarda…
“Türkiye ve İstanbul'da dizel yakıt kullanan araçların oranı Avrupa Birliği'nde şu andaki oranların çok üzerinde. AB ülkeleri özellikle şehir merkezlerine dizel araçları sokmamaya çalışıyorlar. O noktaya gelindi. Ama bizde büyük bir özgürlük var. Dizel araçlar, şehrin istenilen her yerine, istenilen zamanda geliyorlar.”
Trafiğe açık büyük caddelerdeki yayalar risk altında
İstanbul’daki en riskli yerleri sorduğumuzda İncecik, “Trafik yoğunluğunun görüldüğü her nokta” diye yanıt veriyor. Kırsal bölgeler hariç şehir merkezlerinde hava kirliliğinin çok yüksek olduğuna vurgu yapıyor. Yaptığı bir analizi de şöyle anlatıyor:
Projemde kurduğumuz üç tane istasyon vardı. Onlardan biri E5 üzerinde, yani şu andaki D100 otoyolunun tam sıfır noktasında çalışan istasyon. İnanır mısınız 24 saatte neredeyse aynı seviyede kirlilik ölçüyorduk. Yani orada pik saatler falan da yok demek bu. Bütün gün yüksek kirlilikle karşı karşıya kalabiliyoruz demek. Şehrin büyük kısmında bu gerçek maalesef geçerli.
Bu noktada dikkat çekici bir uyarı yapıyor Prof. Dr. İncecik. İstanbul’un en ünlü caddelerinden bir olan Bağdat Caddesi üzerinden bir örnek veriyor. Yoğun trafiğin olduğu bu cadde üzerinde yürüyüş yapmanın sağlığı ciddi şekilde tehlikeye attığını söylüyor.
“İnsanlar Bağdat Caddesi’nin her iki tarafında yürüyorlar. Ortada yoğun bir araç trafiği var. Orada ne dizel ne de benzinli araçlara bir sınırlama getiriliyor. İnsanlar yürürken bu emisyonlara, bu kirleticilere maruz kalıyor. Farkında olmadan hastalanıyorlar. Sırf NO2'ye maruz kalmamaları için Bağdat Caddesi'nde küçük çocukların yürütülmemesi lazım.”
“Duraklarda maske takın”
Prof. Dr. İncecik’in dikkat çektiği önemli bir nokta da toplu ulaşım araçlarının durakları. Bu alanlarda yüksek ölçüde kirleticinin insanlar tarafından solunduğunu belirtiyor. Buna maruz kalmamak için en basit önerisi ise koronavirüs salgını ile hayatımıza giren maske…
“Uzun yıllardır öğrencilerime hep ‘Otobüs duraklarında maskesiz durmayın, beklemeyin’ derdim. Çünkü duraklarda özellikle de kalkışlarda çok büyük oranda siyah duman çıkıyor. Orada oturanların bunu almaları kaçınılmaz. Bu son derece zararlı bir şey. Mutlaka maske takılmalı.
Uzak Doğu'daki hava kirliliği son derece yüksek seviyelerdedir. Özellikle Güneydoğu Asya'da. Orada insanlar sokakta dolaşırken dahi hep maske takarlar. Motosiklet kullananlarının hepsinde maske vardır. Bu çok önemli bir koruyucudur.”
Kirleticiler hangi hastalıklara neden oluyor?
Trafik emisyonu ile havaya salınan kirleticiler birçok akciğer rahatsızlığına kapı aralıyor. Bunların ne olduğunu Prof. Dr. İncecik şöyle anlatıyor:
PM10 ve PM2.5 diye bilinen kirleticiler öncelikle akciğer kanserinden ölümlere yol açması bakımdan önemlidir. Kardiyopulmoner dediğimiz ve tamamen solunum yolları ile ilgili sorun yaratacak kirleticilerdir. Bunların en önemli özelliği akciğerler içerisinde kalıcı olup ve burada akciğer kanserine kadar gidebilecek sonuçlar doğurmasıdır.
Azot dioksit ise solunum yollarında iltihaplanmaya neden olan zehirli bir gazdır. Mesela astımlı çocuklarda bu bronşitlerin arttığını göstermiştir. Dolayısıyla astımlı çocuklar için veya buna duyarlı çocuklar için azot dioksitin önemi yüksektir.
Bunların yanı sıra yazın daha çok ortaya çıkan bir de ozon var. Ozon seviyeleri özellikle nisan ile ekim arasında yükseliyor. Yani burada güneş radyasyonun etkisi var. Ozon seviyeleri yükselmesi özellikle yaşlı insanlarda ve bebeklerde, çocuklarda ciddi sorunlar yaratabiliyor.