Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Türkiye Innovation Week'e (Türkiye İnovasyon Haftası) katılmak için İstanbul'da bulunan Alexandra Cousteau, okyanusların iyileştirilmesi için yürüttüğü projeler ve plastik kirliliğine karşı yürütülen küresel çabalar hakkında soruları yanıtladı.
Okyanuslarda son 50 yılda ciddi boyuta ulaşan tahribat ve kayıpların nedenlerinin aşırı avlanma, kirlilik ve iklim değişikliği olduğunu belirten Cousteau, bunun örneklerinden birinin geçen yaz Florida’da görüldüğünü, etkili olan sıcak hava dalgası sebebiyle ciddi miktarda deniz mercanı kaybı yaşandığını hatırlattı.
Cousteau, "Öte yandan biz 2030’a kadar küresel bir kayıp yaşayabiliriz. Mercan resifleri turizm, gıda güvenliği ve okyanustaki yaşam için çok önemli. Okyanuslardaki kaybın hızlandığı bir yoldayız." dedi.
Okyanuslarda yaşanan bu trajik kayba rağmen küresel fonların bu sorunu yeteri kadar önemsemediği görüşünü paylaşan Cousteau, okyanusların bir çöküş dönemi içerisinde olduğunu ve harekete geçilmediği takdirde bunun sonuçlarının tüm dünya toplumlarını etkileyeceğini ifade etti.
"Çok geç olduğunu düşünmüyorum"
Cousteau, bu durumun hala geri döndürülebilir olduğunu, gerekli iyileştirmenin yapılabilmesi için aşırı avlanmanın durdurulması, denizlerin kirletilmesinin önüne geçilmesi ve deniz çayırları ile deniz yosunları gibi deniz habitatlarının iyileştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Bu önlemlerin hayata geçirilebileceğini, bilimsel çalışmaların da bunu desteklediğini aktaran Cousteau, şunları söyledi:
"Eğer yeteri kadar yenilikçi olup diğer endüstrilerde kullanılmak üzere halihazırda geliştirdiğimiz teknolojiyi çevresel iyileştirme için kullanırsak o noktaya ulaşabiliriz. Çok geç olduğunu düşünmüyorum. Bilimsel çalışmalarda sadece okyanus habitatının korunması yeterli olmayacaktır, aynı zamanda iyileştirilme çalışmaları da gerekiyor. Çünkü bir şeyin yarısını korumak yeterli değil. Bu yüzden dikkatimizi bu zenginliği iyileştirmeye vermeliyiz."
Ocean2050 çatısı altında denizi yeniden canlandırmak ve okyanustan beslenen mavi ekonominin dinamiklerini değiştirmek amacıyla çeşitli çalışmalar yürüttüklerini bildiren Cousteau, bu bağlamda balıkçılık, deniz madenciliği ve petrol gibi faaliyetlerden bağımsız yeni mavi ekonomi modeli oluşturma hedefiyle kozmetik, yakıt gibi farklı alanlarda kullanılan deniz yosunu yetiştiriciliğine odaklandıklarını anlattı.
Plastik kirliliğinin okyanuslar için ciddi bir sorun oluşturduğuna ve deniz canlılarının yaşamını etkilediğine dikkati çeken Cousteau, "Okyanusları bu şekilde plastikle doluyken iyileştiremeyiz, bu nedenle tek kullanımlık plastikler için konulan yasaklar oldukça önemli. Bu noktada Avrupa'nın çeşitli yerlerinde özelikle kısıtlayıcı çalışmalar yapılıyor ve bu çalışmalar bize plastik olmadan da yaşanabileceğini gösteriyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Türkiye'nin liderliğini görme konusunda çok heyecanlıyım"
Türkiye’nin sıfır atık çalışmalarına değinen Cousteau, "Kesinlikle Emine Erdoğan Hanımefendi'nin Türkiye’de sıfır atığı teşvik etmesini ve diğer ülkelerin takip edeceği bir model oluşturmasını takdir ediyorum." ifadelerini kullandı.
İstanbul ziyaretlerinde ambalajsız satılan bazı ürünler gördüğünü ve bunun aslında sıfır atığın prensiplerinden biri olduğunu vurgulayan Cousteau, şöyle devam etti:
"Eğer insanlar ürünleri, sürdürülebilir olmayan plastik paketlerde satın almak isterlerse bunu alacaklardır çünkü firmalar onlara bunu sağlayacaktır. Ama 'Hayır ben ambalajsız istiyorum, kendi çantamı getireceğim.' derler ve bunu talep ederlerse firmalar bu sefer de bunu sağlayacaktır. Ben Türkiye'nin sıfır atıkla ilgili neler yapılabileceğini gösterme konusunda liderlik için gerçek bir fırsatının olduğunu düşünüyorum."
"Dedemin bahsettiği şanslı an bugün de yakalanabilir"
Aynı zamanda film yapımcısı olan Cousteau, Emine Erdoğan ile bir proje yürütmenin ilginç olabileceğini, Türkiye’nin bu konulardaki liderliğini görme konusunda heyecanlı olduğunu dile getirerek, şöyle dedi:
"Dedem Jacques-Yves Cousteau, 'Tüm bunları nasıl yapabildin?' sorusuna, 'Hayatta şanslı bir anı yakaladım.' şeklinde cevap vermişti. Onun yaşadığı dönem televizyonun icat edildiği, İkinci Dünya Savaşı'nın son bulduğu ve insanların diğer şeyler üzerine düşünebildiği; kendisinin de inovasyon için, hikaye anlatıcılığı için tutkulu olduğu, okyanusu ve okyanusun altında ne olduğunu keşfettiği bir zamana denk gelmişti. Tüm bu etmenler bir an içinde bir araya geldi ve yaptığı şeyleri yapabilmesini sağladı. Tabii ki o da tüm bu anlara sıkıca sarılarak büyük bir rol oynadı ve tüm bu fırsatları inşa etti. Bugünün teknolojisi ve iklim krizini çözme yönündeki hem bireysel hem de global çabaların bir araya gelmesiyle dedemin bahsettiği şanslı an yeniden yakalanabilir."