Balıkesir'in Erdek ilçesinde 7 ev sahibi, kıyı temizliği yaptırmak için bir iş makinesi kiraladı ve ardından o makine plajda suyun altında bulunan deniz çayırlarını söküp kenara attı.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan bu olayın görüntüleri sosyal medyada büyük tepki topladı. Kısa süre sonra yetkililer harekete geçti. Korunan türler arasında yer alan deniz çayırlarını yerinden söktürenler hakkında soruşturma başlatıldı.
Deniz çayırlarının doğanın dengesinin korunmasında önemli görevleri var. Yaşama katkıları saymakla bitmiyor. O yüzdendir ki Erdek’te yaşanan kıyıma sessiz kalınmadı. Bundan sonra benzeri olayların yaşanmaması için de deniz çayırlarını iyi tanımak gerekiyor.
Neden korunmaları gerektiğini ve doğaya sağladıkları faydaları Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı ile konuştuk.
Deniz çayırlarının suyun altında yaşayan tek çiçekli bitki olduğunu söyleyerek sözlerine başlıyor Prof. Dr. Mustafa Sarı. Karadaki normal bitkiler gibi kök, gövde ve yapraklarının olduğunu belirtiyor. Besinlerini sudan değil, kökleriyle alan deniz çayırları, karadaki bitkiler gibi fotosentez yapıyor, karbondioksit alıp oksijen veriyor. Ama bununla da bitmiyor. Prof. Dr. Sarı anlatmaya devam ediyor:
“Bir metrekare deniz çayırı günlük 10 litreden fazla oksijen üretiyor. Bu yüzden onlara ‘denizlerin akciğerleri’ deniliyor. Denizde üretilen oksijenin önemli bir kısmını onlar yapıyorlar.
Kökleriyle sımsıkı kıyısal alandaki toprağı tuttuğu için erozyonu önlüyor. Dalganın şiddetini azaltıyor. Bulanıklık yapan katı parçacıkları tutarak suyu berraklaştırıyor.
Her şeyden önemlisi de karbon tutuyor. Şu anda küresel iklim krizi yaşıyoruz. Bu iklim krizinin en önemli ilacı ne? Karbon emisyonunun azaltılması. Deniz çayırları tropik ormanlardan 35 kat daha fazla karbon tutuyor.”
Prof. Dr. Sarı deniz çayırlarının öte yandan da deniz canlıları için barınak anlamına geldiğini vurguluyor. “Saklanma, üreme ve beslenme alanı teşkil ediyorlar. Özellikle balık yavruları için çok çok önemli. Çünkü balık yavrularının küçük balıklarla beslenen canlılardan kaçmasını, saklanmasını sağlayan en önemli sığınak” diye anlatıyor.
Deniz çayırları dünya genelinde çok geniş alanda yayılım gösteren bir bitki. Tropik bölge ve ılıman kuşakta daha çok yer alıyor. Prof. Dr. Sarı dünyada 60 civarında türü olduğunu söylüyor. Fotosentez yapmaya ihtiyaç duyduğundan kıyıdan itibaren 50 metre derinliğe kadar bulunabiliyor. Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye şanslı görülüyor. Bunun nedenini Sarı’dan dinliyoruz:
“Çünkü endemik bir tür olan Posidonia oceanica dediğimiz deniz çayırı türü sadece ve sadece Akdeniz Havzası'ndaki denizlerde bulunuyor.
Marmara Denizi'ne geldiğimizde ise dört tane deniz çayırı türümüz var. Bu dört türden Cymodocea nodosa yaygın olan türümüz. Daha az örtü yapan ve daha geniş alanlarda Marmara kıyılarında rahatça yayılım gösteren bir tür.”
Marmara Denizi uzun yıllardır kirlilikle mücadele ediyor. 2021 yılında görülen müsilaj felaketi de bu kirliliğin üzerine tuz biber ekti. O nedenle Marmara Denizi’ndeki çayırlar artık daha önemli diyor Sarı ve ekliyor:
“Deniz çayırları bütün deniz ve okyanusun kıyısal bölgeleri için hayati nitelikte türler ama Marmara için önemini 2 ile, 3 ile çarpmamız lazım.
Marmara Denizi müsilaj felaketinden sonra derinlerdeki oksijenin azalması gibi bir sorunla karşı karşıya kaldı. Oksijen seviyesi 2 mg litre olan kritik düzeyin altında kalan bölgeler yayılmaya başladı. Hatta bu kritik oksijen seviyesinin olduğu tabaka 60 metreye kadar yaklaştı.
Eğer deniz çayırlarını Marmara'da korursak oksijen sorunu yaşayan bu denize yardım etmiş olacağız.”
Peki deniz çayırlarını nasıl koruyabiliriz? Bu soruya yanıt vermek için nasıl tahrip edildiğini bilmek ve bunların önüne geçmek gerekiyor. Prof. Dr. Sarı, düşülen hataları şöyle sıralıyor:
“Marmara Denizi için söyleyecek olursak deniz çayırlarına en büyük zarar ne yazık ki turizmden geliyor. Otel ve pansiyonlara gelen misafirler deniz çayırlarını yosun zannediyor ve şikayette bulunuyor. Bunun üzerine işletmeler deniz çayırlarını söktürüyorlar.
Halbuki yapılması gereken deniz çayırını sökmek değil, insanlara deniz çayırıyla ilgili bilinci kazandırmak. Eğer kişi ürküyorsa, rahatsız oluyorsa bir deniz ayakkabısı giyerek denize girilebilir.
Kıyısal alandaki demirleme faaliyetleri, atılan çapalar deniz çayırlarını tahrip ediyor. Buralarda tekne bağlamak için mutlaka şamandıra sistemleri kullanılmalı.
Deniz çayırları doğrudan kıyısal alanda olduğu için kıyı dolguları onlara çok ciddi zararlar veriyor. Çünkü doldurulan taş ve toprak deniz çayırlarının üstüne çöküyor.”
Prof. Dr. Sarı, sudaki kirlilik, kıyısal alanda yapılan hatalı balıkçılık faaliyetleri ve deniz çayırlarına yerleşerek onları zayıflatan istilacı bitkileri de tehdit unsuru olarak gösteriyor.
Çayırları baskı altında tutan bir diğer faktör ise iklim değişikliği. Çünkü küresel ısınma ile deniz suyu sıcaklıkları artmaya başladı. Bu sıcaklık artışı da bazı bölgelerde deniz çayırlarını öldürüyor.
Deniz çayırlarında oluşabilecek tahribatın giderilmesi uzun yıllar süren meşakkatli, aynı zamanda da maliyetli bir süreç. Projelerin hayata geçmesi de devam ettirilmesi de epey güç. O nedenle doğal olanın yerinde korunması alınabilecek en önemli ve başlıca tedbir.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi koordinasyonunda ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nün destekleriyle iki önemli bilimsel araştırma projesi bu yıl başlatıldı.
MAR-ÇAYIR ve MAR-PİNA projeleri, Marmara Denizi ekosisteminin restorasyonu için pina (Pinna nobilis) ve deniz çayırlarının dağılım alanlarının belirlenerek koruma stratejilerinin geliştirilmesini amaçlıyor.
Marmara Denizi’nde deniz çayırı ve pina dağılım alanlarını belirlediklerini ifade eden Prof. Sarı, "Koruma stratejisi geliştirmek için önce varlığımızın ne olduğunu net olarak ortaya koymak gerekir" diyor.
MAR-PİNA ve MAR-ÇAYIR projeleri ile müsilaj nedeniyle yıpranan Marmara Denizi ekosisteminin iyileştirilmesi en temel amaç.
Aynı zamanda projelerin, Akdeniz'de önemli bir ekolojik role sahip deniz çayırı ve pina popülasyonlarının sürdürülebilir yönetimine katkıda bulunması da hedefleniyor.
Projeler kapsamında bilim insanları deniz dibindeki pina ve deniz çayırı varlıklarını inceleyerek hem kayıt altına alıyor hem de korunmaları adına gerekli çalışmaları yapıyor.