Türkiye'de kuraklıktan etkilenen il sayısı mayıs ayının başında 22'ydi. Ancak mayıs ayına ilişkin kuraklık raporuna göre bu sayı 41’e çıktı. Yağışların yetersiz olması durumunda haziran ayında da sayının artması bekleniyor. Mayısta kuraklıktan en fazla zarar gören ürünler arpa, buğday ve kırmızı mercimek.... Ancak yeni ekilen mısır, şeker pancarı, patates, nohut, yeşil mercimek, çeltik ve yem bitkileri gibi ürünler de kuraklıktan etkilendi. Buğdayda 19 milyon tonun, arpada 7,8 milyon tonun ve mercimekte ise 250 bin tonun altında bir rekolte tahmin ediliyor. Ticaret Bakanlığının Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren tebliğ değişikliğine göre ise ihracı kayda bağlı mallar listesine makarna, bulgur, buğday irmiği, mantı ve erişte de eklendi. Söz konusu malların yurt dışına satışı, ihracat yönetmeliğinin hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilebilecek. Böylece üretilen buğdayın olası ihtiyaç durumlarında ülkede kalması hedefleniyor.
Toprak Mahsülleri Ofisi Genel Müdürlüğü, hububat piyasalarındaki olağanüstü şartlar dikkate alınarak, hububat piyasasına müdahale çalışması başlatıldığını açıkladı. TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal, bazı ülkelerde kuraklık nedeniyle rekolte eksiklikleri olsa da dünyanın toplam buğday üretiminin bu sezon 790 milyon tonla rekor kırmasının beklendiğini, küresel buğday tüketiminin 787 milyon olmasının tahmin edildiğini ve tüketimin üzerinde bir üretimin söz konusu olduğunu dile getirdi. Güldal, hasat döneminin başında olunmasına rağmen kuraklık ve dış piyasa fiyatlarına bağlı oluşan spekülasyonlar nedeniyle yem ham maddeleri başta olmak üzere hububat fiyatlarında beklenin üzerinde artışların söz konusu olduğunu belirterek, "Bu durumun piyasa gelişmeleri için olumsuz değerlendirilmesi nedeniyle TMO piyasaya müdahale çalışmalarını başlattı" ifadelerine yer verdi.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Profesörü Cem Özkan, küresel iklim krizinin tarım ve gıdaya Türkiye ölçeğinde etkisini ve atılması gereken adımları TRT Haber'e değerlendirdi.
"Yaşadığımız kuraklıktan dolayı ülkemizin bu yılki buğday rekoltesinin 15-16 milyon ton olacağı öngörülüyor. Normalde 19-21 milyon ton buğday üretimimiz var. Bu durum üretici dahil ülke genelinde moral bozucu bir durum. Türkiye için buğday çok önemli bir tarımsal ürün. Tabii küresel iklim değişikliği ve bunun önemli bir göstergesi olan kuraklıktan etkilenen tek ürün buğday değil, birçok ürün olumsuz etkileniyor. Ayrıca bu küresel sorundan sadece bitkisel üretim olumsuz etkilenmiyor. Bitkisel üretime bağlı hayvancılığımız olumsuz etkileniyor, dahası tüm ekolojik denge olumsuz etkileniyor... Küresel iklim değişikliği sorununa ekolojik denge açısından bakmamız çok daha doğru olur. Dünya genelinde yaşanan bu sorunun önlenmesi ya da etkilerinin azaltılması için toplum genelinde herkesin bu sorun konusunda bilinçlendirilmesi, özellikle de ekoloji farkındalığı konusunda yol alınması gerekir. Küresel ilkim değişikliği sadece bilim insanlarının sorunu değil, sadece bilim insanlarının çözeceği bir sorun da değildir… Tüketiciler, üreticiler, kamu, STK'lar yani toplum genelinde bir bilinçlenme gerekiyor. İşin anahtarı ekoloji farkındalığı diyebiliriz. Küresel ilklim değişikliği gibi çevre sorunlarını sürekli gündemde tutmak gerek, bu arada da toplum genelinde ekoloji farkındalığını artırmak gerek. Özellikle genç nesillerde ekoloji farkındalığının oluşturulması için okullardan işe başlamak gerekiyor…
Tarımsal üretimde sadece rekolte sorunu yok
Bu aralar tarımsal üretimdeki rekolte düşüklüğü gündemde… Gerçekte tarımsal üretimde sadece rekolte sorunumuz yok… Toplum genelinde gündemde olması gereken diğer bir konu da, gıda güvenliği ve buna bağlı üretim sürecinde ortaya çıkan çevre kirliliği sorunu… Üretim sürecinde çevreye ne kadar duyarlı uygulamalar yapıldığı konusu da çok önemli. Bizler ülke olarak üretimde tarım ilacı (pestisit) alternatifi çevreci uygulamaları kullanamazsak, sentetik gübre alternatifi
gübreleri kullanamazsak, vahşi sulama (salma sulama) yöntemlerinden vazgeçemezsek, topraklarımızdaki organik madde miktarını arttıramazsak, biyolojik çeşitliliğimizi yeterince değerlendiremezsek yaşamakta olduğumuz ekolojik sorunlar daha da artacak, yurt dışına olan girdi bağımlılığımız daha da artacaktır…
Diğer taraftan bu koşullarda üretme devam etme durumumuzda, tarımsal ürünlerde yurt dışı ihracatımızda daha sıkı kısıtlamalarla karşılaşacağız. Avrupa Birliği ülkeleri, Yeşil Mutabakatı imzaladı. Buna göre sera gazı salımını artırarak küresel ilkim değişikliğini tetikleyen çevreci olmayan üretim sistemi ile üretilen ürünlere kısıtlama getirileceği açıklamasını yaptı. Bizler ülke olarak bu konuda yol alamazsak, başta üreticilerimiz olmak çok önemli sorun ekonomik sorunlar da yaşayacak görünüyoruz…
Küresel iklim krizi ekolojik dengeyi bozuyor
Küresel iklim krizi ekolojik dengeyi derinden etkiliyor… Ekolojik dengedeki bozulma tarımsal verimlilikte önemli verim kayıplarını da beraberinde getiriyor... Küresel iklim değişikliğinin en büyük etkisini, sıcaklık artışıyla görüyoruz. Sıcaklık artışı, bitki gelişimini çok etkiliyor. Sıcaklık artışının nedeni ise karbon salımı olarak ifade ediliyor. Sıcaklık artışı tarımda kuraklığa, kuraklık da nemin düşmesine neden oluyor. Bitkiler yeterince sulanamadığı ya da yeterli yağmur yağmadığında bitkisel üretim verimde kayıplar artıyor. Bitkilerin olumsuz etkilenmesi de, tüm ekolojik dengeyi olumsuz etkiliyor.
Küresel ilkim değişikliğinin bir göstergesi olan karbon salım oranının artması ve buna bağlı olarak sıcaklık artışı konusunda bilim insanları ikiye ayrılmış durumda. Bir kısım bilim insanı, küresel iklim değişikliği tamamen bir felaket diyor. Bu sorunun nedenlerini de ortadan kaldırmamız gerektiğini ifade ediyor. Bu sorunu çözmezsek açlık, yokluk, felaket yaşanır diyor. Ancak birçok ülke ekonomik nedenlerden dolayı küresel iklim değişikliği nedenlerini kaldırma konusunda çok istekli değildir. Bu ülkeler sera gazı salımına etki eden ekonomik faaliyetlerini durdurmuyorlar. Diğer taraftan bazı bilim insanları da diyor ki, küresel ısınma sorununu fırsata çevirebiliriz... Bu bilim insanları, sıcaklık artışı ile birlikte uygun bitki seçimi yapılırsa daha önce aynı bölgede yetişmeyen bitkilerin yetişebileceği ve verimlilik kaybının yaşanmayacağını ifade ediyor... Buna ilaveten aynı bilim insanları karbondioksit artışının, bitkisel üretimi olumlu etkileyeceği ve verimliliğin de artacağını ifade ediyor. Teorik olarak bu durum doğru ancak bozulan ekolojik dengenin yeniden tesis edilmesinin öyle çok kolay olmayacağı da kesin görünüyor. En sağlıklı çözümün bir taraftan küresel iklim değişikliğinin nedenlerinin azaltılmasına çalışılırken, diğer taraftan da olası risklerin azaltılması gerekir.
İklim değişikliğinin birçok boyutu var
Sardunya bitkisi, Ege ve Akdeniz bölgesindeki illerde çok iyi yetişirken, aynı bitki Erzurum için hiç uygun değildir. Ancak küresel ısınma öngörüsüyle yola çıkıldığında 80 yıl sonra en iyi sardunya yetiştirme koşullarının Erzurum ilinde oluşacağı ortaya çıkabiliyor... Buradan hareketle tüm illerde verimlilik kaybının önlenmesi için hangi bölgelerin, hangi yıllarda hangi sıcaklıklara ulaşacağı belirlenip, olası risklerin azaltılması için benzer detaylı çalışmalar yapılabilir. Yine benzer olarak kuraklığa dayanıklı bitki çalışmaları ile olası küresel ısınma riskleri azaltılabilir. Peki bugün gelinen noktada Türkiye küresel iklim değişikliği konusunda daha fazla çaba sarf edebilir mi? Evet edebilir ve etmeli de... Türkiye küresel iklim değişikliği konusunun çözümü için küresel düşünebilmelidir ancak küresel iklim değişikliğinin etkilerinin ülkelere göre farklı olacağı için çözüm aşamasında da Türkiye kendine özgü çözüm önerileri üretmeli yani yerel hareket etmeli...
İlkim değişikliği ile su krizi arasında çok yakın bir ilişki vardır. Türkiye temiz su kaynaklarının yüzde 70'i tarımda kullanırken, gelişmiş ülkeler suyun yüzde 33'ü kullanıyor. Bizde vahşi sulama (salma sulama) yaygınken, gelişmiş ülkelerde damla sulama yaygın. Burada su krizinin çözümünün ülkelere göre değişeceği, yani çözüm konusunda ülkelerin yerel hareket etmesi gerektiği ortada. Sağlıklı çözümler için de toplum genelinde öncelikle ekoloji farkındalığının artırılması gerekiyor.
"Türkiye'nin stratejik davranması gerekiyor"
Gelişmiş ülkeler küresel iklim değişikliği sorununu aşmak için küresel düşünüp yerel hareket etmektedir. Türkiye'nin de küresel sorunların çözümü için küresel düşünüp, yerel hareket etmesi yani stratejik davranması davranması gerekiyor. Tüm dünyada en fazla desteklenmeye başlanan sektörlerden biri, tarım sektörü olmaya başladı. Özellikle korona krizi gösterdi ki, gıdasız yaşayamayız. Gıda eldesi için de tarım çok önemli… Hem de çok önemli, sadece gıda eldesi yönüyle değil, biyolojik çeşitlilik yönüyle, insan sağlığı yönüyle, ekonomik yönüyle, sosyal etki yönüyle, çevre yönüyle önemli… Çevreci sürdürülebilir tarımsal üretim yöntemlerinin daha fazla desteklemesi gerekiyor. Gelişmiş ülkeler tarımı birçok yönü ile ele alıp, 50-100 yıllık projeksiyonlar hazırlıyor. Bu ülkeler bu projeksiyonları hazırlıyor ama toplum da bunu destekliyor. Bazen de bu talepler, toplumdan geliyor. Çözüm ise toplumun birlikteliğinden geliyor. Örneğin küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olan “su krizinin çözümü” kimdedir? Tabii ki tüm toplumdadır. Su krizi sadece devletin, hükümetin, bilim insanlarının, mühendislerin, medyanın ya da ekonomik durumu iyi veya kötü olanların sorunu değil. Hepimizin sorunu... Sorun da, çözüm de hepimizi kapsıyor…