Yenilenebilir enerji kaynakları denilince akla gelen ilk seçeneklerden biri şüphesiz güneş enerjisi… Türkiye bu anlamda şanslı bir ülke. Çünkü sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeliyle dünyada dikkat çeken bir konumda yer alıyor.
Doğal kaynakların tükenme tehdidi ve iklim değişikliğinin giderek artan etkileri karşısında güneş enerjisi temiz, ekonomik ve sürdürülebilir bir çözüm olarak ön plana çıkıyor. Özellikle son yıllarda sağlanan devlet teşvikleri ve hızla gelişen teknoloji, güneş enerjisini yalnızca bireysel kullanıcılar için değil, sanayi için de cazip bir seçenek haline getiriyor.
Peki, Türkiye güneşten enerji sağlama açısından nerede duruyor? Özellikle hangi bölgelerde güneş enerjisinden daha fazla faydalanılıyor? Güneş enerjisinin, diğer enerji kaynaklarına göre sunduğu avantajlar neler? Tüm bu sorulara İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Duran Şahin’le yanıt aradık.
Hem dünyada hem de Türkiye’de güneş enerjisine yatırımların arttığına değinerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Şahin bunun sebebini, “Çünkü güneş sınırsız bir enerji kaynağı. Jeotermal ve gel-git enerjileri hariç, neredeyse diğer bütün enerji kaynaklarının temelinde güneş var” sözleriyle açıklıyor.
Türkiye’de güneş enerjisine yönelimin devam ettiğini belirten Prof. Dr. Şahin, ciddi bir güneş enerjisi potansiyeli olduğuna dikkat çekiyor:
“Türkiye’de 19 bin megawatt civarında kurulu bir güç var. Bu da Türkiye’deki toplam kurulu gücün yüzde 16’sına denk gelerek enerji kaynağının gittikçe daha ön plana çıkmasına yol açıyor. Güneş enerjisiyle ilgili yatırımlar da artacağa benziyor. Üstelik sadece karada değil su üstünde de artması bekleniyor. Eğer su üstü güneş enerji santralleri de aktif hale gelirse güneş enerjisi kurulu gücü, rahatlıkla 2-3 katına kadar çıkabilecek durumda.”
Coğrafi konumu, Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyelinin yüksek olmasında etkili bir faktör. Nitekim Prof. Dr. Şahin bunu doğrulayarak, “Ekvatora ne kadar yakınsanız güneş enerjisi potansiyeli o kadar yüksek” diyor ve avantajlı olan bölgeleri şöyle sıralıyor:
“Doğudan batıya kadar bütün güney bölgelerimiz, onun bir üst kuşağı olan Orta Anadolu Bölgesi enlem olarak potansiyelin çok yüksek olduğu yerler. Baktığınızda Marmara Bölgesi’nde dahi güneş enerjisi potansiyeli yüksek. Sadece güneyle sınırlandırmamakta fayda var. Güneş enerjisinin düşük olduğu sadece birkaç bölgemiz var.”
İl bazında bakıldığında güneş enerjisi denilince akla ilk Antalya gibi çok sıcak iller gelse de işin aslı öyle değil... Prof. Dr. Şahin, Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli yüksek birçok şehri olduğunun altını çiziyor:
“Van, Erzurum, Şanlıurfa, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adana, Mersin, Antalya, İzmir, Manisa, Denizli, Konya Karaman, Tokat, Sivas… Bunların hepsi güneş enerjisi potansiyeli yüksek olan iller. Yine kuzeyde olmasına rağmen Iğdır, yüksek olmasına rağmen Ağrı ve Edirne de bu iller arasında yer alıyor. Bunu yağışla da ilişkilendirmekte fayda var. Yağışın yüksek olduğu yerlerde potansiyelin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü güneşi engelleyecek bulutlar yok.”
Güneş enerjisi panelleri kullanımı son yıllarda hayli artış gösterdi. Bazen bir bahçeye, çatıya ya da bir tarlaya güneş enerjisi paneli koyulması neredeyse sıradan bir durum… Bunların lisanssız olduğunu işaret ediyor Prof. Dr. Şahin:
“Zaten güneş enerjisi kurulu gücünün neredeyse yüzde 90’ı lisanssız. Fabrikalara, organize sanayi bölgelerine, işletmelere hatta küçük evlere kuruluyor. Bulunduğunuz bir noktada güneş enerjisi potansiyeli yüksekse, 100 kilometre öteye gidin, büyük ihtimalle yine yüksektir. Doğuya, batıya veya güneye doğru gittiğinizde de büyük ihtimalle yine yüksek olacaktır. Dolayısıyla komşum kullanıyorsa benim de potansiyelim var mı diye düşünmeden alıp rahatlıkla kurulabiliyor.”
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında güneş enerjisinin payı yadsınamayacak kadar büyük. Peki güneş enerjisinin diğer enerji kaynaklarına göre avantajları ve dezavantajları neler? Yanıtını Prof. Dr. Şahin’den öğreniyoruz:
“Sınırsız bir kaynak olması en büyük avantajı… Dünya var oldukça olacak bir kaynak. Alansallık göstermesi çok kıymetli. Potansiyeline baktığımızda ise çok yüksek olduğunu görüyoruz. Düşünün ki Türkiye’nin doğusundan batısına kadar olan bütün bölgelerde güneş enerjisi santrali kurabilecek alanlar var. Hiçbir enerji kaynağında böyle bir durum söz konusu değil. Dezavantajlarına gelirsek… Çok fazla alan kaplıyorlar. Verimlilikleri de rüzgar enerjisine göre biraz daha düşük. En önemli dezavantajı ise bütün yenilenebilir enerji kaynaklarında olduğu gibi zaman ve alan açısından süreksiz olmaları. Gündüz var, gece yok ya da yağmurlu, bulutlu günlerde kesintiye uğrayarak çok düşük enerji üretilebiliyor. Sürekli olmadığı için de depolama teknikleri kullanılıyor.”
Güneş enerjisi santrallerinin çok fazla yer kaplaması bir dezavantaj olsa da bunun önüne geçmek için birtakım çalışmalar yapılıyor. Su üstü güneş enerji santralleri bunlardan biri… Henüz çok fazla kullanılmasa da yakın gelecekte adını daha fazla duyacağımız su üstü güneş enerji santrallerine ilişkin Prof. Dr. Şahin şöyle bilgiler veriyor:
“Su üstü güneş enerji santralleri, yüzdürücü sistemler sayesinde hiç kullanılmayan su yüzeylerine kuruluyor. Türkiye’de de uygulamaları başladı. Örneğin Elazığ’da kuruldu. Göl, baraj yüzeyleri, göletler gibi durgun sulara kuruluyor. Bu enerji santrallerinin bir avantajı da buharlaşmayı azaltması. Buharlaşmanın azalması suyun korunması anlamına geliyor. Diğer önemli bir avantajı ise suyun soğutucu etkisinden dolayı verimlilikleri biraz daha yüksek olabiliyor. Bu da yüzer güneş enerji santrallerini gittikçe ön plana çıkıyor. Karasal ve su üstü güneş enerji santrallerinin Türkiye’de güneş enerjisi yatırımlarını gelecek yıllarda 2-3 katına kolaylıkla çıkarabilir.”