Dijital şiddet, çocukların internet ve dijital platformlar aracılığıyla zararlı içeriklere, tacize veya zorbalığa maruz kalması anlamına geliyor. Ekran ardındaki bu görünmez saldırı, çocukların benlik saygısı, sosyal ilişkileri ve akademik başarıları üzerinde beklenenden daha yıkıcı etkiler bırakabiliyor.
Uzmanlar, sosyal medyada alay edilmenin, dijital dışlanmanın ya da sürekli olumsuz yorumlarla karşılaşmanın çocukların psikolojik sağlığını derinden sarsabileceğini vurguluyor. Peki ebeveynler ve eğitimciler bu görünmeyen tehlikeyi nasıl fark edebilir, çocukların yaralarını nasıl sarabilir? Sorularımızı Uzman Psikolog Münire Sevinçelli'ye yönelttik.
Dijital şiddet, fiziksel bir saldırı gibi gözle görülür izler bırakmasa da uzun vadede kalıcı duygusal hasarlara yol açabiliyor. Öyle ki çevrim içi zorbalığa maruz kalan çocuklarda öfke, içe kapanma, saldırganlık veya davranış bozuklukları görülebiliyor. Daha tehlikeli olan ise bu süreçte çocuğun yaralarının fark edilmesinin zor olması. Psikolog Münire Sevinçelli, dijital ortamda yaşanan şiddetin çocuklar üzerindeki etkilerini şu sözleriyle özetliyor:
“Dijital şiddete maruz kalan çocuklar sık sık kaygı, depresyon veya yalnızlık hissi yaşayabilir. Sanal ortamda yaşanan zorbalık veya dışlanma, çocukların özsaygısını olumsuz etkileyebilir. Kendilerine olan güvenleri sarsılan çocuklar, maruz kaldıkları olumsuz deneyimler nedeniyle kendi kimliklerini bulmakta zorlanabilirler.”
Sevinçelli, “dijital şiddetin duygusal ve psikolojik bir etki yaratarak, görünmeyen yaralar açtığını” ve bu nedenle sonuçlarının uzun vadede daha ciddi boyutlara ulaşabileceğini belirtiyor.
Ebeveynlerin ve eğitimcilerin, çocuklarda görülebilecek dijital şiddet belirtilerini erken fark etmesi çok önemli. Aileler; çocuklarının davranışlarında ani değişimler, huzursuzluk, endişe veya içe kapanma gibi durumları takip etmeli, ayrıca onların çevrim içi etkinliklerinden haberdar olmalı. Psikolog Münire Sevinçelli, ebeveynlerin dikkat etmesi gereken ipuçlarını şöyle sıralıyor:
“Davranışlarında çekingenlik, huzursuzluk veya endişe hali görülebilir. Okulda veya evde daha içe kapanık, sinirli ya da depresif olma hali ortaya çıkabilir. Sürekli çevrim içi olma isteği veya derslere odaklanma güçlüğü gözlenebilir. Çocuğun telefonunda tehditkar mesajlar, nefret dolu yorumlar veya cinsel içerikli tacizler varsa, dijital şiddet söz konusu olabilir.”
Sosyal ilişkilerde aksaklıklar, okul başarısında düşüş ve genel yaşam kalitesinde bozulmalar da bu tablonun devamında gözlenebiliyor. Psikolog Münire Sevinçelli, dijital şiddetin uzun vadeli etkilerine değiniyor.
“Çocukların çevrim içi zorbalığa uğradıklarında, kendilerini değersiz ve yetersiz hissedebileceklerini ve özgüven kaybı yaşayabileceklerini görüyoruz. Anksiyeteye ve depresyona yatkınlık artıyor, oynanan oyunlar realiteyi kaybettirebileceği için empati yoksunluğu oluşabiliyor. Bu süreç, ergenlik ve yetişkinlik döneminde akademik başarı ve sosyal ilişkiler de dahil olmak üzere pek çok alanda sorun yaratabiliyor.”
Dijital şiddete uğrayan çocuklar, bu deneyimlerini paylaşmakta çekingen davranabiliyor. Hem utanç hem de korku duygusu, çocukları susmaya itebiliyor. Ebeveynler ve eğitimciler, açıklayıcı ve destekleyici bir iletişim ortamı kurarak bu duvarı yıkabilir.
Sevinçelli, bu konuda ebeveynlerin rolüne dikkat çekiyor ve “çocuğun duygularını açıkça ifade edebilmesine izin vermenin, iyileşme sürecinin temeli olduğunu” vurguluyor.
"Çocuğun psikolojik iyileşme sürecini desteklemek için çocuğun duygularını açıkça ifade etmesine izin vermek, iyileşme sürecinin temelidir. Çocuğun yaşadığı deneyimleri yargılamadan dinlemek, ona destek verdiğinizi hissettirir. Ayrıca, çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanmalıdır. Düzenli olarak duygusal durumuyla ilgili konuşmak, rahatlatıcı bir ortam yaratır."
Teknolojinin hızla hayatın merkezine yerleştiği düşünüldüğünde, dijital dünyadaki riskler konusunda çocukların bilinçli olmaları büyük önem taşıyor. Ailelerin, 3-6 yaş döneminde ekran süresini ve içerik türlerini kontrol etmesi; 9-14 yaş arasındakilere dijital zorbalıkla başa çıkma stratejilerini anlatması; 15-18 yaş döneminde ise gençlerin hem güvenlik hem de etik sınırlar konusunda bilgilendirilmesi gerekiyor. Sevinçelli, doğru zamanda doğru yaklaşımın önemine dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Dijital güvenlik ve şiddetle başa çıkma becerilerini öğretmek, çocukların çevrim içi platformlarda kendilerini korumalarını sağlar. Ortaokul ve lise çağında verilen eğitimler, zorbalıkla karşılaşıldığında ne yapılacağından hukuki hakların bilinmesine kadar farklı konuları içermeli. Gençler, dijital ortamda başlayan süreçlerin gerçek hayatta çok daha büyük tehlikeleri beraberinde getirebileceğinin farkına varmalı.”
Dijital şiddet, günümüzün en görünmez ama en can yakıcı sorunlarından biri olarak öne çıkıyor. Ancak açık iletişim, doğru rehberlik ve yaşa uygun eğitimle çocukların dijital dünyada güvende olmaları mümkün. Çocukları bu tehditten korumak, ebeveynlerin ve eğitimcilerin sorumluluğunda şekilleniyor.