Hızla gelişen teknoloji beraberinde getirdiği tehditleri de aynı hızda büyütüyor. Hakaret, aşağılama, değersizleştirme, itibarsızlaştırma... Çevrim içi platformlarda sıkça karşılaştığımız bu tür nefret söylemi taşıyan içeriklerin aile dinamiklerinden toplumsal barışa birçok değeri zedeleyeceğinden endişe ediliyor. Öyle ki durum Birleşmiş Milletler'in de gündeminde... BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, insani bağların güçlenmesi için oluşturulan platformların, dijital alanda nefret ve yalanların yayılmasına zemin hazırlayarak küresel zarara neden olduğu çağrısında bulundu.
Geniş bir yelpazede tehdit olarak görülen nefret söylemi, rol modellerini yoğunluklu olarak dijital mecralarda popüler olandan yana kullanan, dijital oyunlarla büyüyen çocuk ve gençler için de tehlikeli mi? Bu dili onlar da benimseyebilir mi? Çocuk Psikiyatri Uzmanı Prof. Özalp Ekinci ile konuştuk.
Sosyal medyadaki nefret söyleminin altında ne yatıyor?
Prof. Özalp Ekinci; "Sosyal medyadaki öfke ve nefret söylemlerinde son yıllarda sıkıntılı artış olduğunu görüyoruz" diyerek başlıyor sözlerine.
"Bunun altında aslında pek çok etken var. Ülkelerin içinde bulunduğu sosyoekonomik özellikler, sosyal zorluklar bu tür mesajlar için etkili olabiliyor. Birey bazında baktığımızda sıkışmış, çaresiz hissi ve algısı da bu tip mesajların altında yatabiliyor."
Özalp Ekinci, çoğunlukla kendini ifade etmekte zorluk çeken kişilerin bu tür bir dile başvurduğunu söylüyor.
"Kişilik ya da mizaçla ilgili özellikler, içinde yaşadığı aile şartları, akademik hayatta yaşadığı güçlükler, çözümleyemediği çatışmaların bir kısmında birey, kendisini yaşadığı olay karşısında ifade etmekte zorlanabiliyor. Zorlandığında da bunu üstü kapalı şekilde başka platformlarda yansıtılabiliyor. Yani bireysel bir yaklaşım türü. Herkes bu şekilde paylaşımda bulunmuyor. Bunu söylememizde fayda var ama yaşadığı zorluklar karşısında, bireysel çatışma olabilir, aileyle ilgili bir zorluk da olabilir ya da kurumsal hayatta kişinin önüne koyulan bir engel olabilir; hakkını arayamayan ya da ilgili kuruma kendi ismi ile yazamayan bazı bireyler bunu üstü kapalı olarak paylaşabiliyorlar. Bu aslında bir açıdan çok olgun olmayan bir savunma mekanizması olarak da değerlendirilebilir."
Nefret dilini ergenler neden kullanır...
Yetişkinlerle ergenlerin öfke ve nefret dilini kullanması aynı dinamiklere dayanmıyor. Nefret ve şiddet türü söylemler yetişkin dünyasında kimi zaman kışkırtma, yayma amaçlı kullanılırken bir yandan da çocuk ve gençleri de bu dili kullanmaya teşvik edebiliyor. Prof. Özalp Ekinci nefret içerikli söylemlerin çocuk ve ergenler üzerindeki etkisini bakın nasıl açıklıyor:
"Ergenler bu tip paylaşımları gördüklerinde zaten bulundukları yaş itibariyle adalet arayışı, haksızlıklar karşısında yoğun bir duyarlılık hissetme, çok kolay bir empati süreci içine giriyorlar. Kendilerinde böyle bir duyarlılık olmasa bile benzer bir duyarlılığı hissetmiş algısına kapılarak aynı yola başvurabiliyorlar."
Özalp Ekinci, çocukların ve ergenlerin bu tür paylaşımları yaparken aslında sonuçlarını idrak edemediğini, sadece popülarite için yapabildiğini söylüyor.
"Bu tip mesajların dikkat çekiciliği, okuduğu zaman merak uyandırması, ergenler için daha göz alıcı olarak görünüyor. Tabii ki bulunduğu yaşın popülarite isteği ve eğilimini de göz önünde bulunduralım. İnsanlar önünde göz alıcı ve farklı olmak uğruna bu paylaşımları aslında çok anlamadan, çok bilmeden, bilişsel olarak sonuçlarını çok idrak etmeden paylaşabiliyorlar."
Ekinci, popülarite arayışının işin sadece bir boyutu olduğunu anlatıyor. Ergenlerin sosyal medyadaki davranış kalıplarını rol model olarak alabildikleri konusunda uyarıyor:
"Böyle bir davranışı gören bir ergen bunu model alıyor. Aynı davranışı kendisi yapma eğilimine giriyor. Bu tip öfke, nefret gibi paylaşımı gören bir ergen bunu paylaşabiliyor, kimi zaman da kendisi bir mesaj oluşturmaya çalışabiliyor. Bu tip örnekleri yakın zamanda çok gördük. Örneğin ülke yönetimi, kurumların yaklaşımları, ailenin yapısı, sosyal kurallar, cezalar uygun olmayan davranış, vakalar, bazen bu tip kabul edilmesi mümkün olmayan ya da ergeni de ailesini de zora düşürecek, toplum kurallarının dışında paylaşımları ortaya koyabiliyorlar. Ergenin 'yaptığının ne olduğunun farkında olmaması' bizim açımızdan temel değerlendirmede gördüğümüz şey."
"Yetişkinler sahte hesaptan, ergenler isim değiştirerek paylaşıyor"
Dikkat çekmek, görünür olmak, içeriğin temelinde kabul görmeyen söylemler dahi olsa, ergenleri paylaşım yapmaya teşvik edebiliyor. Özalp Ekinci, önemli bir noktaya daha işaret ediyor ve nefret dili kullanan yetişkinlerin sahte hesap kullanarak, benzer paylaşım yapan çocuk ve ergenlerin ise sadece isim değiştirerek paylaşım yapmaya daha yatkın olduklarını anlatıyor.
"Bir yetişkin bunu yaptığında ismini değiştirse bile bulunabileceğini öngörerek sahte hesaplarla hareket eder. Ama işte ergen yalnızca ismini değiştirir ve tabii ki bulunması çok daha kolay olur. Nefret, öfke içerikli mesaj yazmak, adını değiştirmek ön plana çıkmak gibi. Böyle bir eğilimde bulunan ergenlerin belli özellikleri de var. Akranlar arasında yer bulamama, akademik başarısızlık. Aileyle yetersiz, duygusal bir bağın olması. Yani bu bağlamda kimliğinde yetersizlik algısı olan, kendini yeterli şekilde ifade edemeyen ergenler daha çok böyle yollarla kendini ifade ederler. Bunu da aklımızda tutmamız lazım."
"Fikirlerini kurallar çerçevesinde ifade etmeye teşvik edilmeliler"
Aile-arkadaş, öğretmen- otorite ilişkilerinde yaşadıkları haksızlık ya da adalet arayışı, kendini ifade etmede yetersiz olan ergenlerin, tepkilerini ve öfkelerini sosyal medyada dile getirmesine yol açabiliyor. Ekinci, bu noktada ebeveyn ve eğitimcilere düşen görevleri şöyle anlatıyor:
"Doğrusu, ergenenin yaşadığı zorluklar karşısında kendini direkt, doğru kelimelerle, toplumsal kuralları yıkmayan bozmayan şekilde hakkını araması, yaşadığı zorluğu tanımlaması ve bu zorlukla ilgili duygularını ifade ederek çözüm arayışı içinde olması... Hep bunu özendiririz, hep bunu teşvik ederiz. Ebeveynlerin de öğretmenlerin de bu şekilde model olması doğrusudur. Üstü kapalı başka yollarla, adını gizleyerek, farklı yollarla bu paylaşımları yapmanın doğru olmadığını mutlaka ebeveynler çocuklarına anlatmalı.
Tabii ki toplumsal konularla ilgili, zorluklarla ilgili ebeveynlerin tutumları da önemli. Bazen anne babalar yaşanan zorluklarla ilgili keskin yorumlar yapıyorlar. Ergen de o keskin yorumu benimsiyor. O da aynı tutuma girebiliyor. Bu anlamda ebeveynlerin sağlıklı yorum yapması çok önemli. Belli bir kurala, yaşantı tarzına karşı olabilirler ama bunu söyleyiş tarzlarında, ergenin anlama kapasitesi, muhtemel eğilimleri akılda tutulmalı. Yani 'yaşadığımız olaylardan dolayı mutsuzuz, bu hatalı bir uygulama. Bu hatalı uygulama nedeniyle gideceğiz ilgili kuruma başvuracağız ve şikayette bulunacağız veyahut da bize bu davranışta bulunan kişi hakkında savcılığa gideceği, ya da burada bu kişiyle konuşacağız, bize yaptığının yanlış olduğunu söyleyeceğiz gibi hukuki bir yol, sosyal bir çözümle olabileceğini ergene anlatmak doğrusu."