Çocuklar zaman zaman saldırgan, isyankar ya da asi tavırlarla ailelerini zorlayabiliyor. Ancak bu tepkilerin sürekli olması dürtü kontrol bozukluğuna işaret ediyor. Özellikle de 6-12 ay boyunca belirtiler devam ettiyse... Peki, nedir dürtü kontrol bozukluğu?
Dürtü kontrol bozukluğu, kısaca kişinin dürtülerini kontrol etme yeteneğinde sorunlar yaşaması durumu olarak ifade ediliyor. Bu bozukluk, bireyin kendine veya başkalarına zarar verecek şekilde davranmasına neden olabiliyor.
Halk arasında çalma dürtüsüne karşı koyamama olarak bilinen Kleptomani ile yangın çıkarma davranışıyla sonuçlanan Piromani, dürtü kontrol bozukluklarından sadece ikisi...
Peki, diğer dürtü kontrol bozukları neler? Çocuklarda bu bozukluklar kendini nasıl belli ediyor?Nasıl bir tedavi yöntemi izlenmesi gerekiyor?
Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Önder Küçük TRT Haber'e anlattı.
Çalma dürtüsüne karşı koyamama - Kleptomani
Yangın çıkarma dürtüsüne karşı koyamama - Piromani
Saç veya diğer vücut kıllarını çekme dürtüsüne karşı koyamama - Trikotillomani
Bunlar, en çok bilinen dürtü bozuklukları olarak öne çıkıyor. Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Önder Küçük, bu bozukluğun çok çeşitli başka türleri olduğunu belirterek genel olarak erkeklerde görülme sıklığının daha fazla olduğunu söylüyor. Küçük, kleptomanin ise kız çocuklarda yaygın olduğunu anlatıyor.
"Dürtü kontrol bozuklukları, kişinin duygu ve davranışlarını düzenlemede zorluk yaşadığı bir grup rahatsızlığı kapsıyor. Bu bozukluklar arasında Karşıt Olma-Karşıt Gelme Bozukluğu, Aralıklı Patlayıcı Bozukluk, Davranış Bozukluğu, Piromani ve Kleptomani yer alıyor. Bu rahatsızlıklar, başkalarının haklarını ihlal eden, toplumsal normlara ve otorite figürlerine karşı gelen davranışlarla kendini belli ediyor. Çoğu dürtü kontrol bozukluğu oğlanlarda daha yaygındır. Fakat kleptomani kızlarda üç kat daha sık gözlemlenmektedir."
Önder Küçük tüm çocukların zaman zaman isyankar ve zorlayıcı tavırlar gösterebileceğini, önemli olanın bu davranışların tekrar süresi ve sıklığı olduğunu söylüyor. 6 ila 12 ay boyunca gözlemlenen bu davranışların, dürtü kontrol bozukluğuna işaret edebileceği uyarısında bulunuyor.
"Çocuklar zaman zaman toplum içinde nasıl davranmaları gerektiğini, neyin uygun neyin uygunsuz olduğunu otorite figürlerinin sınırlarını zorlayarak öğrenme eğiliminde olabilirler. Bir çocuğun davranışlarının dürtü kontrol bozukluğundan kaynaklandığını iddia etmek için normalden çok daha olumsuz davranış örüntülerini belirli bir süre, belirli bir düzende gözlemlemek gerekir (örneğin; 6 ya da 12 ay boyunca belirli aralıklarla). Aynı zamanda bu davranış örüntülerinin gerek günlük gerek akademik hayatta işlevlerini bozacak ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecek düzeyde olması gerekir."
Küçük, çocuklardaki belirtileri sıralarken tedavi olunmadığı durumlarda yaşam boyu gözlemlenebilecek farklı sorunlara kapı aralandığını anlatıyor.
"Belirtiler arasında tartışmacı, sinirli ve alıngan tutum, sözel veya fiziksel taşkınlıklar, kurallara uymada zorluk çekme, okuldan kaçma, gereksiz riskler alma, çatışma, dövüşme, zorbalık, empati göstermede zorlanma, yalan söyleme ve çalma gibi davranışlar yer alır. Bu bozukluklar hayat boyu devam edebilecek davranış örüntüleri olarak kendini gösterebilir ve uzun vadede madde kullanımı, depresyon gibi diğer ruh sağlığı sorunlarıyla ilişkilendirilebilir. Buna ek olarak, yetişkinlikte yasalara aykırı davranışlar sergileme, işsizlik, romantik ilişkilerinde sorunlar gibi durumlarla mücadele etme riskleri daha fazladır."
Önder Küçük, dürtü kontrol bozukluklarının genetik, biyolojik, çevresel ve bilişsel faktörlerin bir kombinasyonu sonucu ortaya çıkabileceğini belirtiyor. "Genetik yatkınlık, işlevsiz aile ortamı, düşük sosyoekonomik durum, kültürel faktörler, ihmal ve istismar gibi çevresel etkiler bu bozuklukların gelişiminde rol oynayabilir" diyor.
Dürtü kontrol bozuklukları, genellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde başlarken erken teşhis ve müdahale ile tedavi edilebilir. Psikiyatrist Önder Küçük, genetik yatkınlık, biyolojik ve bilişsel farklılıklar, çevresel faktörlerin de etkili olduğu bu bozuklukların hangi yaşlarda görüldüğü ve hangi dönemlerde belirgin hale geldiği hakkında detaylı bilgi veriyor.
Kleptomani: Bu rahatsızlık, çocuklukta, ergenlikte, yetişkinlikte ve nadir de olsa geç yetişkinlikte başlayabilir. Ancak, yaygın olarak ergenlik çağında, özellikle 16-20 yaş arasında görülmeye başlanır. Kleptomaninin belirtileri yıllar boyu sürebilir ve çalma davranışının sıklığı süreç içerisinde değişebilir.
Trikotillomani: Bu bozukluk genellikle erken ergenlik döneminde, 11-13 yaşları arasında görülmeye başlanır.
Karşıt Olma-Karşıt Gelme Bozukluğu (KOKGB): Genellikle okul öncesi çağda ortaya çıkar.
Aralıklı Patlayıcı Bozukluk: Geç çocukluk ya da ergenlik döneminde başlar.
Davranış Bozukluğu: Orta çocukluk ya da ergenlik dönemlerinde kendini göstermeye başlar.
Dürtü kontrol bozukluğu olan çocuklar, sosyal ve akademik yaşamda ciddi zorluklar yaşayabiliyor. Küçük, bu çocukların sınıf içinde yerinde oturma, hareketsiz durma, sessiz kalma ve öğretmenlerin yönergelerine uymada zorluk çektiklerini belirtiyor. Sosyal açıdan ise, bu çocuklar genellikle "yaramaz" veya "haylaz" olarak etiketlenirken akranları tarafından reddedilebiliyor.
"Dürtülerini kontrol edemeyen, duygularını ve/veya davranışlarını düzenleyemeyen ve denetleyemeyen bir birey doğal olarak gündelik hayatın getirileri ile baş etmede zorlanacaktır. Bu tür bir çocuk hem sosyal yaşama hem akademik yaşama ayak uydurmada sıkıntılar yaşayacaktır.
Akademik açıdan bakıldığında sınıfta yerinde oturma, hareketsiz durma, sınıfın içinde kalma, sessiz kalma, diğerlerinin sözünü kesememe, söz alarak konuşma gibi konularda zorlanabilirler. Ders içeriğini dinleme, verilen ödev ve görevleri yerine getirme, sınavlara çalışma gibi beklentileri karşılamakta sıkıntı yaşayabileceklerinden akademik başarıları düşük olabilir. Otoriteye karşı gelme eğiliminde olabileceklerinden öğretmenlerinin ve okul personelinin yönergelerine uymada ve kurallara uygun davranmada sorun yaşayabilirler.
Sosyal açıdan bakıldığında 'sınıfın düzenini bozan', 'yaramaz', 'haylaz' çocuk olarak etiketlenme, öğretmenleri tarafından akranlarına kıyasla daha farklı muamele görme, akranları ve öğretmenleri tarafından reddedilme gibi riskleri daha fazla olabilir. Hareketlerini denetlemede güçlük yaşayabileceklerinden çevrelerindeki insanları istemeden incitecek, onlara zarar verecek davranışlarda bulunabilirler. İnsanlarla iş birliği ve uyum içinde çalışmak onlar için daha zor olabilir. Bu ve benzeri sebeplerden arkadaş edinme ve arkadaşlıklarını sürdürme gibi konularda zorlanabilir, yalnız kalabilirler. Arkadaş edinebildikleri durumlarda ise kendileri gibi dürtü denetiminde sorun yaşayan çocuklar ile yakınlaşma eğiliminde olabilirler. Bu da onlar için bir risk faktörü oluşturabilir, olumsuz deneyimler yaşama olasılıklarını artırabilir."
Psikiyatrist Önder Küçük, ailelerin katı, baskıcı ve tutarsız ebeveynlik tutumlarından kaçınmaları gerektiğini belirtiyor. Küçük'ün verdiği bilgiler, bu konuda atılacak adımlar için yol gösterici nitelikte.
"Katı, baskıcı, tutarsız, ihmalkâr, istismarcı ebeveynlik tutumları dürtü kontrol bozukluğu yaşayan çocukların ailelerinde sıkça gözlemlenmektedir. İnatçılık, otoriteye başkaldırı, saldırganlık, aşırı öfke ve benzeri belirtiler gösterebilecek bir çocuğa bu çizgide bir ebeveynlik ve bakım sağlamak dürtü kontrol bozukluğu belirtilerini ortaya çıkarmanın yanı sıra azaltmak yerine artırabilir.
Bu tür çocuklara yaklaşımda reddedildiklerini hissettirmek yerine kabul gördüklerini hissettirmek, onları oldukları gibi kabul etmek önemli bir başlangıç olabilir. Çocuğun güvende ve sevildiğini hissedebileceği, fiziksel, duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarının karşılanacağına emin olabileceği bir ortam oluşturmak onun yüksek yararına olacaktır. Bu şekilde güvenli bir bağlanma örüntüsünün ve sağlıklı iletişimin temeli atılacaktır. Çocuğun ebeveynini dinlemeye gönüllü olabileceği bir iletişim sağlanacaktır."
Dürtü kontrol bozukluklarının tedavisinde kişiye özel yaklaşımlar büyük önem taşıyor. Önder Küçük, "Spesifik bir ilaç tedavisi bulunmamakla birlikte, belirtileri azaltmaya yönelik ilaçlar kullanılabilir" diyor, tedaviye erken yaşta başlanmasının önemini vurguluyor.
"Bilişsel Davranışçı Terapi, aile terapileri gibi yaklaşımlar ile psikolojik destek alınabileceği gibi çocuğun sosyal becerilerini, empati becerilerini geliştirebileceği eğitimler, ebeveynlik becerilerine yönelik eğitimler ve müdahale programlarından da yararlanılabilir. İlaç tedavisinin, psikolojik desteğin yanı sıra okul ve çocuğun ailesinin de sürece dahil olduğu, çocuğun her koldan desteklendiği bütüncül bir yaklaşım izlenmelidir. Önleme ve müdahale çalışmalarının olabildiğince etkili olabilmesi için tedavi sürecine mümkün olduğunca erken yaşta başlanılmalıdır."