Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) bağlı Filistin Ulusal Konseyi, 15 Kasım 1988'de Cezayir'de Filistin devletinin bağımsızlığını tüm dünyaya ilan etti.
Filistin devletinin bağımsızlık ilanına rağmen topraklarının İsrail işgali altında olması nedeniyle özgürlüğe giden yolun zorlu olacağı daha o günden belliydi.
Tek hedefleri kendi bayrakları altında bağımsız Filistin'de özgürce yaşamak olan binlerce Filistinli bu uğurda hayatlarını kaybetti, yüz binlercesi ise topraklarından sürüldü.
Bugün itibarıyla 140'a yakın ülke Filistin devletini tanısa da bazı Batılı ülkelerin bu grubun içinde yer almaması dikkati çekiyor.
Filistin'i tanımayan ülkelerin başında ABD, İngiltere ve Fransa geliyor.
Bir milletin kendi vatanında bağımsız ve özgürce yaşama isteği karşısında kayıtsız kalan ülkeler, İsrail'in kural tanımaz tutumuna da çoğu zaman göz yumuyor.
Tüm bu iki yüzlü politikalara ve İsrail'in işgaline rağmen Filistin halkı başkenti Doğu Kudüs olan, Batı Şeria ile Gazze Şeridi'nin de içinde yer aldığı bağımsız bir devlete sahip olma yolundaki mücadelesini sürdürüyor.
Osmanlı'dan sonra Filistin'in yüzü hiç gülmedi
Filistin'in kalbi olan Kudüs, Müslümanların ilk kıblesi ve Hazreti Muhammed'in Miraç yolculuğuna çıktığı yer olan Mescid-i Aksa'nın yanı sıra Hristiyanlar ile Yahudilerin en kutsal mekânlarına ev sahipliği yapıyor.
Bu nedenle tarih boyunca saldırılara ve işgallere sahne olan Filistin'in bugün içinde bulunduğu sancılı süreç 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Osmanlı Devleti himayesindeki bölgeyi işgal etmesiyle başladı. Filistin'i işgal eden İngilizler, 9 Aralık 1917'de kutsal şehir Kudüs'e girdi. Bu tarihten sonra Filistin'in yüzü hiç gülmedi.
Kudüs'ün işgalinden kısa süre önce 2 Kasım 1917'deki Balfour Deklarasyonu olarak bilinen mektupla Filistin'in kaderi değişti.
İngilizler dünyanın dört bir tarafından gelen Yahudi yerleşimcilerin Filistin topraklarına yerleşmesine göz yumdu.
BM'nin kararı bölgedeki durumu içinden çıkılmaz bir hale getirdi
Her gün sayıları artan Yahudiler tarihi Filistin topraklarına yerleşmeye başladı.
Araplar ile Yahudiler arasında artan çatışmalar nedeniyle İngilizler konuyu Birleşmiş Milletler'e (BM) taşıdı.
BM'nin 1947'de kabul ettiği taksim planında Filistin topraklarının yüzde 55'i İsrail'e verilirken, Araplara vatanlarından sadece 45'i layık görüldü. Özel bir statüye tabi tutulan Kudüs'ün ise uluslararası toplumun kontrolüne verilmesi kararlaştırdı.
Bu karar bölgedeki durumun iyice içinden çıkılmaz bir hâl olmasına neden oldu.
Bölgedeki İngiliz mandasının sona ermesinin ardından İsrail, 14 Mayıs 1948'de Filistin toprakları üzerinde bağımsızlığını ilan etti.
Bağımsızlığından bir gün sonra Mısır, Suriye, Lübnan ve Ürdün'ün de aralarında olduğu Arap ülkeleri İsrail'e savaş açtı.
Savaşı kazanan İsrail, Batı Kudüs'ü işgal etti.
İsrail, 1967'deki savaşta da Doğu Kudüs ve Batı Şeria'ya girerek tüm Filistin topraklarını işgal etmiş oldu.
Her karış toprağında acı ve gözyaşı olan Filistin'in bütün bölgelerinde İsrail işgalinin farklı boyutları hâkim.
İsrail'in hedefindeki Doğu Kudüs
Filistin-İsrail meselesinin çözümü önündeki en büyük engel olarak gösterilen Doğu Kudüs, bugün itibarıyla tamamen işgal edilmiş durumda.
Batı Şeria ile arasına 2002'de inşa edilen Ayrım (Utanç) Duvarı'yla Filistin'in diğer bölgeleriyle bağı koparılan Doğu Kudüs, işgali en derinden hisseden bölge olarak öne çıkıyor.
İsrail'in Yahudileştirme politikalarına maruz kalan Doğu Kudüs'te 18 yasa dışı Yahudi yerleşim birimi bulunuyor. Bu yerleşim birimlerinde 220 bin Yahudi yaşıyor.
İşgalin tüm baskılarına rağmen Doğu Kudüs'te yaşamaya devam eden Filistinlilerin sayısı ise 316 bin.
İsrail vatandaşlığını reddeden Filistinliler, İsrail'in verdiği "Kudüs Kimliği" isimli ikamet belgesini kullanıyor.
İsrail meclisi 1980'de kabul ettiği bir yasayla Kudüs'ü doğusuyla batısıyla İsrail'in "birleşik başkenti" ilan etti. Böylece Doğu Kudüs'ün ilhakı resmiyet kazanmış oldu.
Buna karşılık BM Güvenlik Konseyi (BMGK) 1980'de İsrail'in Doğu Kudüs'ü ilhak ederek başkent ilan etmesini geçersiz sayan 478 sayılı kararı kabul etti.
ABD dâhil uluslararası toplum Doğu Kudüs'ü işgal altında kabul ediyordu. Ta ki ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ün işgali kadar şehrin kaderini de etkileyen kararına kadar.
Trump, Filistin-İsrail meselesinde iki devletli çözüm umudunu da ateşe atarak 6 Aralık 2017'de Kudüs'ü "İsrail'in başkenti" olarak tanıyan kararı imzaladı.
Bu kararın ardından, ABD 14 Mayıs 2018'de Tel Aviv'deki İsrail Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıdı.
Batı Şeria'daki Yahudi varlığı her geçen gün artıyor
Osmanlı egemenliğinden çıktığı 1917'den 1948'e kadar İngiliz manda yönetimi altında kalan Batı Şeria, bir müddet sonra Ürdün'ün egemenliğine girdi ve 1967'ye kadar bu ülkeye bağlı kaldı.
Batı Şeria'yı "Yahudiye ve Samara" olarak adlandıran ve burada tarihte Yahudilere ait bir devlet olduğunu öne sürerek bölge üzerinde hak iddia eden İsrail, 1967'deki savaşın ardından bölgeyi işgal etti.
İsrail, işgal sonrası askeri kanunlarla yönetmeye başladığı Batı Şeria'yı Yahudileştirmek için bölgeye yasa dışı Yahudi yerleşim birimleri inşa etmeye başladı.
Bugün itibarıyla 250'e yakın yasa dışı Yahudi yerleşim biriminin bulunduğu Batı Şeria'da yaklaşık 500 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor.
Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Antlaşması" çerçevesinde A, B ve C bölgelerine ayrılan Batı Şeria’nın yüzde 18'i kapsayan "A bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e, yüzde 21'lik "B bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e, "güvenliği" İsrail'e devredilirken, yüzde 60'ını kapsayan "C bölgesi"nin "idare ve güvenliği" İsrail'e bırakılmıştı.
Antlaşma, İsrail askerlerinin Gazze Şeridi ve Eriha'dan çekilmeleri ile başlayan 5 yıllık bir geçiş dönemi öngörüyordu. Bunun yanı sıra Batı Şeria ve Gazze'de yönetimin Filistin otoritesine teslim edilmesiyle sonuçlanacak geçici bir dönemin belirlenmesi konusunda anlaşılmıştı.
Böylece, 1999 itibarıyla tarafların nihai statü anlaşması imzalayacağı ve Filistinlilerin kendi yönetimini oluşturması öngörülüyordu. Filistinlilerin istediği bölgeler Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'tü. Ancak gelişmeler planlanan şekilde olmadı ve İsrail bu taahhütlerine uymadı.
Bugün Filistin hükümetine ait tüm kurumlar Filistin'in "fiili başkenti" durumunda olan Batı Şeria'nın Ramallah kentinde bulunuyor.
Ayrım Duvarı nedeniyle Batı Şeria'daki Filistinliler senenin 11 ayı Kudüs'e giremiyor.
İsrail sadece Ramazan ayında Batı Şeria'da yaşayan Filistinli kadınlar ile 12 yaş altı ve 40 yaş üstü erkeklerin Kudüs'ü ziyaret etmesine izin veriyor.
Gazze Şeridi ablukayla mücadele ediyor
Osmanlı askerlerinin İngiliz ordusuna karşı verdiği çetin savaşların ardından Gazze Şeridi 1917'de İngiliz işgali altına girdi.
İsrail, 1967'de Gazze'yi işgal etmesinden bir yıl sonra bölgeyi kontrol altına alacak pek çok stratejik noktada Yahudi yerleşim birimi inşa etmeye başladı.
Gazze Şeridi'nde 23 bin metrekare üzerinde 19 Yahudi yerleşim birimi inşa eden İsrail, 23 bin metrekarelik alanı da inşa etmiş olduğu bu yerleşim birimlerine "güvenli alan" adı altında ilhak etti.
Dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Gazze'de yükselen silahlı direnişle beraber 2003 yılında ilk defa bölgedeki Yahudi yerleşim birimlerinin boşaltılmasını öngören "Ayrım Planı"nı gündeme getirdi.
İsrail, 15 Haziran 2005'te Gazze Şeridi'ndeki Yahudi yerleşim birimlerini boşaltmak ve bu yerleşim yerlerini yıkarak Gazze'den çekilmek zorunda kaldı.
Filistin seçimlerini kazanan Hamas'ın Gazze'de yönetime gelmesi üzerine İsrail, 2 milyona yakın insanın yaşadığı bölgeyi abluka altına aldı.
İsrail'in 2006'dan bu yana hava, kara ve denizden abluka uyguladığı Gazze Şeridi'nde büyük bir insani kriz yaşanıyor.
Seyahat özgürlüğü olmayan Gazze halkı, çok istisnai durumlar dışında bölgeden ayrılamıyor.
İsrail'in son 10 yılda Gazze'ye düzenlediği 4 büyük saldırıda da binlerce Filistinli şehit oldu, on binlerce ev yıkıldı.
Son olarak 30 Mart'tan bu yana devam eden "Büyük Dönüş Yürüyüşü" gösterileriyle gündeme gelen Gazze dünyanın gözü önünde yeni bir katliama sahne oldu.
İsrail güçleri ablukanın kaldırılması ve topraklarından sürülen yaklaşık 6 milyon Filistinli mültecinin evlerine dönmelerine izin verilmesini isteyen göstericilere karşı aşırı güç kullandı.
İşgal karşıtı göstericilere karşı gerçek mermi kullanmaktan geri durmayan İsrail askerlerinin saldırılarında gösterilerin başladığı tarihten bu yana 210'dan fazla Filistinli şehit oldu, binlercesi yaralandı.
Kaynak: AA