Avusturya'da eğitim sisteminde din, cinsiyet, kültür, etnik köken ve benzeri nedenlerle ayırımcılığa maruz kalan öğrenci ve eğitmenlere ilişkin 5 yıldır çalışmalar yürüten Eğitimde Ayrımcılık Karşıtı Eşitlik Derneği (IDB) tarafından düzenlenen basın toplantısında, "2020 Avusturya Eğitim Sisteminde Ayrımcılık Raporu" kamuoyuyla paylaşıldı.
Ayrımcılık nedenleri başta olmak üzere yaşanan olaylara ilişkin örneklerin aktarıldığı raporda, geçen yıl ayrımcılık nedeniyle 186 vaka kayıt altına alındı.
Yüz yüze eğitime ara verilmesi vaka sayılarını düşürdü
Raporda, 2019’da 403 vakanın rapor edildiğini, buna göre geçen yıl yüzde 54 düşüş yaşandığı ancak vaka sayılarındaki gerilemenin tamamen COVID-19 önlemleriyle doğrudan ilişkili olduğu yazıldı.
Salgın nedeniyle Mart 2020’den itibaren üniversitelerde fiziki eğitime ara verildiği, ilköğretim okullarında ise öğrencilerin yaklaşık 10 hafta sınıf ortamından uzak kaldıkları bilgisine yer verilen raporda, COVID-19 önlemlerinin aileler üzerindeki yükün artmasına neden olduğu, salgının yol açtığı sorunlarla baş etmeye çalışan ebeveynlerin ayrımcılığı geri plana atmak durumda kaldığına işaret edildi.
Etnik köken, birinci derecede ayrımcılık nedeni
Raporda, Avusturya eğitim kurumlarında bireylerin yüzde 74’le en çok "etnik köken" nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığı belirtilirken, bunu yüzde 15 ile İslam karşıtlığının takip ettiğinin ve yüzde 11’nin ise çeşitli nedenlerle mağduriyet yaşadığının altı çizildi.
Raporda, ayrımcılık suçunu işleyenlerin yüzde 63’ünün öğretmenlerden, yüzde 20’sinin öğrencilerden, yüzde 7’sinin ise okul yöneticilerinden oluştuğuna dikkat çekilerek, kurumsal ayrımcılığın ise yüzde 10 seviyelerinde olduğu aktarıldı.
En çok olay Viyana’da yaşandı
Ayrımcılığa şahit olan üçüncü kişilerin yüzde 94’ünün medeni cesaret göstererek mağdurdan yana tutum sergilemediği belirtilen raporda, ayrımcılık yapan faillerin sadece yüzde 1’inin işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırıldığı, geri kalanının ise ceza almadığı açıklandı.
Raporda, mağdurların büyük bir çoğunluğunun nerede ayrımcılığa maruz kaldıklarına ilişkin bilgiyi paylaşmak istemediği, buna karşın başkent Viyana’nın vaka sayısı açısından ilk sırada yer aldığı aktarıldı.
Yüzde 91 ile ilköğretim öğrencilerinin en çok mağduriyet yaşayan kesim olduğu vurgulanan raporda, bu oranın eğitmen, üniversite öğrencisi ve stajyerlerden oluşan grupta ise yüzde 9 olduğu kaydedildi.
Eğitimde ayrımcılık konusu tabu olmaktan çıkarılmalı
Raporda, eğitim kurumlarında yaşanan ayrımcılığın giderilmesi için önerilerde bulunuldu. Buna göre, ayrımcılık konusunun eğitimle ilişkili kurumların gündeminde olmadığına, bu konuya ilişkin elle tutulur bir çalışma yapılmadığına işaret edilerek yetkililerin bir konuyu tabu olmaktan çıkartıp, üzerine eğilmeleri gerektiğinin altı çizildi.
Öğrencilerin herhangi bir kaygı olmaksızın yaşadıkları sorunları aktarabilecekleri bağımsız yapıların hayata geçirilmesi gerektiğine değinilen raporda, öğretmen ve yöneticiler arasında farklı etnik ve dini kökenden bireylerin sayısının artırılmasının önemine değinildi.
Raporda, ilkokullardan başlamak üzere her okulda birlikte yaşam ve çok kültürlülük üzerine eğitim verilmesi çağrısında bulunulurken, eğitmenlere yönelik ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı eğitimlerin gönüllü değil, zorunlu olması gerektiğinin önemine vurgu yapıldı.
5 yılda bin 096 vaka
IDB Başkanı Dr. Sonia Zaafrani, rapora ilişkin yaptığı açıklamada, gönüllülük ilkesine dayalı olarak 5 yıldır derneğin çalışmalarını sürdürdüğü, bu zaman zarfında 1096 vakanın kayıt altına alındığını ifade etti.
Zaafrani, ilkokullarda uygulanan başörtüsü yasağının Aralık 2020’de Anayasa Mahkemesi tarafından kaldırıldığını anımsatarak birçok uzmanın bu düzenlemenin anayasaya ve eşitliğe aykırı olduğunu vurguladığını ancak iktidarın aksi yönde hareket ettiğini, benzer durumun ayrımcılığa yol açan "Almanca teşvik sınıfları" için de geçerli olduğunu söyledi.
"Almanca teşvik sınıfları"
Almancası yetersiz öğrencilere yönelik bir yılı aşkın süredir uygulanan Almanca teşvik sınıflarına gitmek durumunda kalan çocukların bu dili geliştiremediğine işaret eden Zaafrani, ana dili Almanca olan çocuklarla aynı ortamı paylaşmadıkları için dil bilgilerinin gerilediğini söyledi.
Zaafrani, bu sınıfa giden çocukların matematik gibi temel dersleri görmediklerini, bu durumun eğitim hayatlarını tehlikeye attığını, söz konusu uygulamadan başta öğretmenler olmak üzere öğrenci ve ebeveynlerin şikayetçi olmasına rağmen hükümetin bu konudaki ısrarını sürdürdüğünü anlattı.
COVID-19 nedeniyle yüz yüze eğitime ara verilmesinin öğrenciler arasında ciddi eşitsizliğe yol açtığını, gerekli fiziki ortam ve teknolojik araca her öğrencinin sahip olmadığını belirten Zaafrani, özellikle söz konusu Almanca teşvik sınıflarında bulunan çocukların bu süreçte neredeyse hiç eğitim görmediklerini sözlerine ekledi.