İranlı General Kasım Süleymani'nin 3 Ocak'ta, Haşdi Şabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi El Mühendis ile birlikte Irak'ta ABD tarafından öldürülmesi, Tahran-Washington ilişkilerinde kırılma noktası oldu.
İran, Süleymani suikastının bedeli olarak ABD'nin Irak'tan çıkmak zorunda kalacağını ifade etti. Nitekim, suikasttan birkaç gün sonra Irak parlamentosu, ülkedeki tüm yabancı güçlerin çıkarılması yönünde (bağlayıcı niteliği olmayan) bir karar onayladı.
O tarihten bu yana Irak'taki ABD askerlerine yönelik irili ufaklı çok sayıda saldırı düzenlendi.
En son 11 Mart’ta, Irak’ın başkenti Bağdat'ın kuzeyindeki Taci Askeri Üssü'ne gerçekleştirilen roketli saldırıda 2'si ABD'li, 1'i İngiliz olmak üzere 3 koalisyon askeri hayatını kaybetti, 12'si de yaralandı.
Saldırıyı üstlenen olmadı ancak ABD misilleme olarak, İran yanlısı Şii Haşdi Şabi milislerine ait birçok karargahı hedef aldı.
Taci saldırısının üzerinden henüz 1 hafta geçmemişken ABD, Irak'ın batısında, Suriye sınırında yer alan El Kaim bölgesindeki üssünü boşalttığını ve Irak güvenlik güçlerine devrettiğini duyurdu.
ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı koalisyondan yapılan açıklamada, terör örgütü DEAŞ ile mücadelede başarı sağlandıkça ABD'nin bu yıl boyunca Irak'ta bulunan üslerindeki varlığında değişiklikler yapacağı bildirildi.
Peki bütün bu gelişmeler ne anlama geliyor? Bundan sonra Irak'ta ABD-İran arasındaki rekabet nasıl bir şekil alır? Tüm bunların Irak'a yansımaları ne olur?
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Irak Çalışmaları Koordinatörü Bilgay Duman ve Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Uzmanı Ennasır Dureyd'e 5 soru yönelttik.
1- Son günlerde ABD ile Haşdi Şabi arasında karşılıklı saldırıların ardından ABD, El Kaim'deki askerlerini çekti. Bu ne anlama geliyor? ABD, Irak politikasında değişikliğe mi gidiyor? Yoksa bu sadece taktiksel bir karar mıydı?
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Irak Çalışmaları Koordinatörü Bilgay Duman:
ABD ile İran arasındaki gerilim, özellikle yaz aylarından bu yana devam ediyor. Washington bu meselede hiçbir şekilde geri adım atmayacağını söyledi.
Hatta İranlı General Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi El Mühendis'in öldürüldüğü olaydan sonra Irak parlamentosu tarafından Irak'taki yabancı güçlerin çekilmesine yönelik bir karar alınmıştı. Ancak buna rağmen ABD, Irak'ta kalmaya devam edeceğini açık bir şekilde dile getirdi.
Bu hamlenin, ABD'nin Irak'taki siyasetinde bir değişiklikle sonuçlanmayacağını düşünüyorum. ABD, Irak'ta kalmaya devam edecek. Ama bir strateji değişikliğine gidiyor olabilir.
Yani ABD'nin Irak'tan tamamen çekileceğini şu an itibarıyla söylemek mümkün değil ki geçtiğimiz günlerde yine ABD'nin askerlerinin bulunduğu Irak'taki 2 üsse yapılan saldırıdan sonra ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Mackenzy, İran'a karşı atılacak adımların devam edeceğini söyledi.
Hatta Irak'taki bazı askeri üsleri korumak için Patriot hava savunma sisteminin Irak'taki bazı bölgelere yerleştirileceğini söyledi.
Tabii bu askeri taktiksel anlamda bir değişiklik olabilir çünkü yine daha önce yapılan açıklamalarda, Irak'taki koalisyon güçlerinin daha küçük üslere çekileceğini ifade etmişlerdi. Şu an itibarıyla Irak'taki (Amerikan) üsler çok bilinen ve çok kolay hedef alınabilecek üsler.
"ABD Irak'ta varlığını koruyacak"
Bu nedenle ABD'nin Irak'ta bazı yeni üsler yaptırmış olabilebileceği ve askerlerini bu üslere yerleştirmeye gidebileceği düşünülüyor. Askeri taktiksel anlamda ABD'nin yeniden bir yapılanmaya gideceğini söylemek mümkün.
Ama "Amerikan askerleri Irak'tan çıkıyor" demek ya da "ABD, Irak'ı tamamen bırakıyor" demek bu anlamda yanlış olur.
ABD Irak'taki varlığını koruyacak. Çünkü Irak, Washington için Orta Doğu içinde bir merkez ülke hatta bir harekat üssü. Zira Irak'taki varlığını hem İran tehdidine karşı kullanabiliyor hem kendi müttefiklerine karşı, başta Suudi Arabistan olmak üzere, rahatlık sağlıyor. Suriye meselesine de oradan rahatlıkla müdahale edebiliyor. Bu nedenle ABD'nin kolay kolay ABD'den çekileceğini düşünmüyorum.
Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Uzmanı Ennasır Dureyd:
Aslında ABD, daha 2010'da Irak hükümeti ile güvenlik anlaşmasını imzaladığı tarihten itibaren Irak'tan çekilme kararını en üst düzeyde vermişti. Ancak çok önceden alınmış olmasına rağmen bu kararın uygulanması hep ertelendi.
"ABD'nin şu an Orta Doğu'dan çekilme sürecinde olduğunu söyleyebiliriz"
Washington sadece Irak'tan değil tüm Orta Doğu'dan çekilmek istiyordu. Ancak ABD'nin bölgeden çekilmesine birden çok taraf karşı çıktı. Gerek Körfez ülkeleri gerek İsrail, Washington'ın bölgeden çıkmasını istemiyor.
ABD ise Obama döneminde, Avrupa ve Orta Doğu'da gerektiğinden fazla müdahil olduğunu ve bu yüzden Asya ve Pasifik gibi daha önemli ve stratejik bazı bölgelerden uzak kaldığını ifade etmişti. ABD yönetiminin bazı çevrelerinde, Orta Doğu'nun zor ve yorucu bir coğrafya olduğu düşünülüyor.
Özellikle ABD'nin kaya petrolünün üretiminde yol katetmesinden sonra Washington, Orta Doğu'nun petrolüne bağımlılığını geride bıraktı ve bu bölge artık stratejik bölge olmaktan çıktı. Bunun için genel anlamda ABD'nin şu an Orta Doğu'dan çekilme sürecinde olduğunu söyleyebiliriz.
İran ve Irak konusuna gelecek olursak; Tahran, Kasım Süleymani suikastından sonra ABD'yi Irak ve Lübnan'dan çıkarma kararı almıştı ve bu konuda baskılarını artırdı.
Ancak İran bu hedefi en az maliyetle gerçekleştirmek istiyor. Bundan dolayı Tahran, Washington ile doğrudan çatışmaya girmekten kaçınıyor. Bunun yerine Irak ve Lübnan'daki proksilerini kullanarak ABD'ye baskıyı artırmak ve böylelikle bölgeden çıkarmaya çalışıyor.
"Trump'ın Irak'taki askerleri azaltması için uygun bir zaman"
Son günlerde şahit olduğumuz karşılıklı füze saldırıları bu bağlamda geliyor. Kanaatimce, şu anki çıkmaz, Trump'ın kişiliğiyle alakalı. Zira Trump, İran'ın baskısı nedeniyle Irak'tan çekilmek zorunda kaldığını itiraf etmek istemiyor. Trump, daha seçim kampanyasında sözünü verdiği çekilmenin kendi kararına bağlı olarak gerçekleştiği imajını vermek istiyor.
Şu an Trump için Irak'taki askerlerini azaltmak için uygun bir zaman. Çünkü ABD'deki gündem koronavirüs ve başkanlık seçimleri başta olmak üzere birçok konuyla meşgul. Bundan dolayı Trump Yönetimi, kamu oyunun başka konulara odaklanmış olmasından faydalanarak Irak'tan kısmi çekilmeler gerçekleştirebilir. Böylelikle hem İran'ın hem Trump'ın bu yöndeki arzusuna cevap vermiş olur.
Bu bölgeden yapılan çekilme bu kapsamda gerçekleştirilmiş olabilir. Unutmayalım ki ABD, Şii milislere karşı misilleme yapmak noktasında bir paradoks ile karşı karşıya kalıyor. O da Şii milislerin ABD'nin bombardımanına aldırmıyor oluşu. Hatta bilakis bu milisler maruz kaldığı ABD bombardımanını olumlu karşılıyor ve onu reklam amaçlı kullanıyor. Zira bu milisler ABD tarafından saldırıya uğradığında "direniş"in simgesi haline geliyor ve ona ilgi artıyor. Bundan dolayı ABD için, kısmi çekilme fikri daha uygun bir strateji olabilir.
2- Trump'ın Süleymani suikastından sonra İran'ın Irak'taki etkisini kırabileceği beklentisi bu aşamada ne kadar gerçekçi duruyor? ABD bu hedefi gerçekleştirmek için bundan sonra nasıl bir strateji izleyebilir?
Bilgay Duman: Söylediğim gibi, ABD'nin Irak'taki varlığı bundan sonraki süreçte devam edecek ve İran'a karşı daha güçlü bir karşılık vereceğini görüyoruz. Zaten Kasım Süleymani'nin suikastı başlı başına bir göstergeydi.
Ama daha sonra CENTCOM'un da dahil olması ve komutanının İran'a karşı böyle bir açıklama yapması, ABD'nin Irak'taki varlığının devam edeceğini gösteriyor. ABD, Irak'ta yeni üsler kurabilir ki şu an Irak'ta yeni bir hükümet kurulma süreci var. ABD'nin Irak'taki varlığına yönelik bazı siyasi gruplar tarafından tepki var. ABD'nin Kaim bölgesinden çekiliyor olması, biraz da olsa piskolojik anlamda, hükümet kurma görevini üstlenen Adnan Zurfi'yi bu süreçte rahatlatacak.
Irak'taki ABD varlığının 5 bin asker civarında olduğunu biliyoruz. Önümüzdeki süreçte Suriye'den çekilme olursa ya da Amerika'nın İran ile mücadelesi devam ederse Irak'ta hükümet kurulduktan sonra yeniden askeri varlığını artırmaya gidebilir ki Patriot sisteminin kurulması, Amerika'nın askeri varlık anlamında belki insani güç değil ama askeri varlığını artırması konusundaki önemli mesajlardan bir tanesi. Çünkü bu İran tehdidinin daha büyük şekilde algılandığını gösteriyor.
Ennasır Dureyd: Bence Trump Süleymani'nin suikast kararının verirken, İran'ın Irak'taki etkisini kırmayı hiç düşünmüyordu bile. O anda tek düşündüğü şey seçimde kullanabileceği bir malzeme yaratmaktı. Trump, (terör örgütü DEAŞ'ın elebaşı) Bağdadi'yi öldürme kararını verdi ancak Obama yanlıları ve Demokratlar bunda bir marifet olmadığını, Obama'nın "ABD için daha tehlikeli olan" (El Kaide'nin elebaşı) Bin Ladin'i aynı şekilde öldürdüğünü belirtiyordu.
Bundan dolayı Trump, Kasım Süleymani'ye de suikast düzenledi ki ikinci dönem seçim kampanyasında Obama'dan daha çok "ABD düşmanı" öldürdüğünü söyleyebilsin diye. Maalesef Trump'ın Süleymani'ye suikast kararı herhangi bir stratejik hedefe bağlı değildi. Bu kararın sonuçlarıyla ilgili de hiçbir stratejik analiz yapılmadı.
"Süleymani'nin suikastı hükümet protestolarını olumsuz etkiledi"
Buradaki en önemli noktalardan biri, bu kararın sokaktaki halk protestolarına nasıl bir yansıması olacağı meselesiydi. ABD bunu hiç düşünmedi ve maalesef bu kararın bu yönde büyük olumsuz etkileri oldu.
Çünkü birçok taraf, protestolara destek vermek ile İran'ın safını tutmak arasında kararsız kalmıştı. Mukteda Sadr bu taraflardan biriydi. Çok yanlış ve hiç hesap edilmemiş bir şekilde gerçekleştirilmiş bu suikasttan sonra bu taraflar İran eksenine kaydı. Sadr ise protestoları destekleyen taraftan, protestoları bastırmak için kullanılan en önemli İran aletlerinden birine dönüştü.
Sonuç itibarıyla bence ABD'nin Süleymani'yi suikast kararı büyük bir hataydı. Çünkü bölgedeki en acımasız savaş suçlusunu "şehit" ve "kahraman"a dönüştürdü. İran ve onunla ilişkili diğer milis gruplar için Süleymani bir ikon haline geldi. Daha önemlisi, İran'ın bölgedeki nüfuzunu reddeden tüm taraflara karşı Süleymani bir korkuluğa dönüştü.
Evet İran belki Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen dosyalarını Kasım Süleymani kadar etkin bir şekilde yürütecek bir isim bulamamış olabilir ve burada bir boşluk ortaya çıkmış olabilir. Ancak ABD ve İran'a karşı ayaklanan bölge halkları bu suikasttan İran'a nazaran daha büyük bir zararla çıkacak.
3- Sadece Irak'ta değil Suriye'de de Şii milisler ile ABD güçleri arasında gerginlik var? Irak'taki gelişmelerin Suriye'ye nasıl bir yansıması olabilir? Elbu Kemal ile Deyrizor'daki ABD güçlerinde bir değişiklik beklenebilir mi?
Bilgay Duman: Artık hiçbir olayı diğerinden bağımsız olarak incelemiyoruz. Irak'taki mücadelenin devamı Suriye'ye de yansıyor. Ki zaten bugün Suriye'de İran tarafından desteklenen ve yerleştirilen gruplar, aynı şekilde Irak'ta da pozisyon alıyor ve onlar Irak'taki grupların birer parçası. Bu nedenle ABD'nin Şii milis gruplara karşı yapmış olduğu müdahalenin ortak bir strateji ile çizildiğini görüyoruz.
Nitekim Irak'taki bazı grupların liderleri, ABD tarafından yaptırım listesine alınıyor. Bu anlamda Amerika, Suriye meselesinde her ne kadar güçlü bir aktör olmayı başaramasa da Suriye'deki varlığını bu süreçten sonra koruma yönünde bir pozisyon izleyecek. Özellikle Deyrizor bölgesinde ki orası da DEAŞ'ın hakim olduğu bir bölge olarak biliniyordu.
Diğer taraftan çevresinde ABD'nin desteklediği SDG (terör örgütü PKK/YPG'nin paravanı) güçleri de var. ABD sadece Irak ile bağlantılı olarak değil Suriye'deki kontakt ve vekalet unsuru olan SDG'ye destek sağlayabilmek için Suriye'deki pozisyonunu koruyacaktır. Ama Irak'ta nasıl Şii milisler hedef alınıyorsa Suriye'de de hedef alınabilir.
Ennasır Dureyd: Suriye'den çekilme konusunda Trump yönetimi ile ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) arasında, bazen açıktan bazen de kapalı kapılar ardında bir anlaşmazlık olduğu ortaya çıkmış oldu. ABD'nin içindeki bu çekişme, eski Savunma Bakanı Jim Mattis'in istifasına da yol açtı.
Pentagon ve arkasından Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA), Trump'ın Suriye'den tamamen çekilme kararına hala karşı çıkıyor. Trump bu muhalefetin karşısında kararını ertelemek zorunda kaldı ancak zannederim ki bu konudaki kararlılığını koruyor
Bence Trump, tıpkı Dışişleri Bakanlığında yaptığı gibi Pentagon'daki -sayısı azımsanmayacak- muhalif yetkilileri de temizlemek için ikinci dönem seçimlerini bekliyor. Seçimi kazanırsa temizlik hamlesini yapacak ve tüm kararlarını kabul ettirebileceği bir askeri yönetimi oluşturmaya çalışacak.
Başta Suriye olmak üzere belki tüm Orta Doğu'dan tamamen çekilmek için yeniden harekete geçecek. Ama özellikle Suriye'den çekilmek onun önceliklerinden biri olacak.
4- Irak'ta hükümet kurma görevi 17 Mart'ta Adnan Zurfi'ye verildi. İran'a yakın siyasi aktörler çok hızlı bir şekilde bu ismi reddetti. ABD ile İran arasındaki çekişmenin hükümet kurma meselesine de yansıdığını görüyoruz. Peki bu konuda beklentiler ne yönde? Kimin elinde hangi kozlar var?
Bilgay Duman: Adnan Zurfi, Necef'in eski valisi. Bu görevi 2004'te yürütmüş olması ABD ile iş birliğini gösterir nitelikte çünkü ABD Irak'a girdiğinde bir geçiş yönetimi oluşturdu. Bu geçici yönetimin vilayet yönetimleri, yöneticilerini belirlemişti.
O dönemde Adnan el Zurfi ile ABD'nin (Irak'tan sorumlu) yöneticisi Paul Bremer arasında güçlü bir ilişkisi olduğu söyleniyor. Bu nedenle Zurfi ABD'den uzak bir isim değil. Bir diğer yandan Zurfi'nin Necefli olması itibarıyla Irak ile İran Şiiliği arasında özellikle son dönemde ortaya çıkan bir mücadele olduğundan bahsetmek mümkün.
Bu nedenle Necef valisi olarak görev yapan birine başbakan adayı görevinin verilmesi, Kum-Necef arasında yani İran ile Irak Şiiliği arasındaki mücadelede Necef'in ön plana çıkarılması anlamına geliyor.
ABD bu konudaki tutumu destekliyor. Yani Iraklılık kimliğinin İran'a karşı ön planda tutulmasını destekliyor.
Hükümet kurma görevinin Adnan Zurfi'ye verilmiş olması, İran açısında bir dezavantaj oluşturuyor. Ama tabii Irak'taki Şii grupların bu ismi vermiş olması ve İran ile nisbeten iyi ilişkileri olan Berhem Salih'in bu ismi belirlemiş olması üzerine İran'ı müdahalesiz bırakmadığını düşünüyorum.
Bazı gruplar Adnan Zurfi'ye karşı çıkmış olsa da eski başbakan Haydar İbadi ile Şii lider Ammar Hekim'in Zurfi'ye destek veriyor olması, önemli bir gelişme. Burada (Şii lider ve din adamı) Sadr'ın alacağı pozisyon da önemli.
Ancak burada tek önemli mesele Zurfi'ye destek verilmesi değil aynı zamanda onun oluşturacağı kabineye de desteğin verilmesi çok önemli. Çünkü aynı şekilde Tevfik Allavi de bazı gruplar tarafından destekleniyordu. Ancak onun oluşturduğu kabine aynı desteği bulamadı. Nitekim hükümeti kuramadı.
Kabinedeki siyasi pazarlıklar, hükümetin güvenoyu alıp almaması konusunda kritik mesele oluşturacak.
Ennasır Dureyd: Irak'taki siyasi aktörler öyle bir noktaya geldi ki birbiriyle iç çatışmalar yaşıyorlar. Yani bu aktörler, dış güçlerin baskısına bile gerek kalmadan iktidar için birbiriyle sürekli çatışır hale geldi. Bugün Irak'taki siyasi sistem batan bir gemiye benzetilebilir ve bu gemideki herkes birbiriyle kavga etmekten geminin batıyor oluşunu önemsemez oldu.
Belli ki sokaktaki protestolar, Adil Abdülmehdi hükümetinin istifasına neden olduktan sonra siyasi sistemi yönlendiren bir etken oldu. Ancak buradaki dikkat çekici husus, bu istifadan sonra hükümet kurma görevi için önerilen isimlerin hepsinin yine söz konusu siyasi sistem tarafından bertaraf edilmiş olması.
Bu sistemin aktörleri sırf aralarındaki ihtilaflardan dolayı ortaya konan her ismi engelledi. Mesela Tevfik Allavi hükümetinin engellenmesi, siyasi sistemin partileri tarafından gerçekleştirildi. Şimdi ise belli ki aynı partiler, iktidar kavgası kapsamında Adnan Zurfi'nin hükümet kurma görevini de sabote etmeye çalışıyor.
Zurfi'nin İran karşıtı bir isim olduğu ya da Şii milislere karşı hasmane bir tavır takındığı söylemleri ise bence gerçeği yansıtmıyor. Zurfi, zeki ve pragmatist biri. Irak'ta iktidara ulaşmak için ABD'nin onayından önce İran onayının şart olduğunu bilecek kadar zeki.
Bundan dolayı Zurfi'yi reddetmek, bence siyasi aktörlerin çıkarlarını ve kabinedeki koltuk sayılarını garantiye alma çabaları kapsamında geliyor.
Bence Mukteda Sadr, desteklediği Tevfik Allavi hükümetinin engellenmesine bir misilleme olarak parlamentonun önüne gelecek herhangi bir hükümeti reddedecek.
Dolayısıyla bundan sonra Irak'ta herhangi bir hükümet kurulma şansı çok düşüktür. Nedeni ise; sokaktaki halk protestolarının bu hükümetleri reddetmesinden ziyade siyasi aktörlerin aralarındaki çekişmelerden dolayı.
5- ABD ile İran çekişmesi Irak'ta zaten zor işleyen siyasi sistemin tıkanmasına neden olur mu? Sokaktaki siyasi sistemi eleştiren protestocuların bu konuda etkisi ne olabilir?
Bilgay Duman: Zaten bu, Irak'ta bugüne kadarki temel mesele. ABD, Irak'ı 20 Mart 2003'te işgal etti. Birkaç gün içinde aynı tarihe geliyoruz. İşgalin 17. yıl dönümündeyiz. ABD-İran çekişmesi Irak'taki temel argüman şu an.
ABD ile İran arasındaki mücadele ile diyalog ve uzlaşma, Irak'taki siyasi sürecin temel belirleyicisi konumunda. Irak'ta şu ana kadar hiçbir başbakanın, Washington ile Tahran ortak uzlaşısı olmadan koltuğuna oturamadığını düşünüyorum. Bundan dolayı, ABD ile İran arasındaki her türlü mücadele, Irak'taki siyasi sistemi kilitliyor. Devlet kurumsallaşması sağlanamamasındaki en önemli nedenlerinden biri de bu.
Bu kriz devam ettikçe, kısır döngü ortaya çıkıyor. Çünkü bir türlü hükümet kurulamıyor. Kurulamayınca devlet işlemez hale geliyor. Bu sefer kamu hizmetleri sağlanamıyor. Sağlanamayınca da halkın tepkisi ve protestolar ortaya çıkıyor.
Bugün protestoların çıkmasının en önemli sebeplerinden biri yolsuzluk, ekonomik kriz, kamu hizmetlerinin sağlanamaması ve işsizlik.
"En önemli taleplerden biri dış müdahalelerin kesilmesi"
Irak nüfusuna baktığımızda neredeyse yüzde 75'inin gençlerden oluştuğunun görüyoruz. Dünyanın en genç ülkelerinden bir tanesi. Dolayısıyla gençleri tatmin etmek çok önemli bir mesele. Her ne kadar koronavirüs nedeniyle protestolar azalmış olsa da eylemler devam ediyor.
Bu genç nüfus tatmin edilmediği sürece Irak'ta ilerleme yakalamak zor olacak. Gençlerin en önemli taleplerinden biri de dış müdahalelerin kesilmesi.
Burada Zurfi hükümet kurma görevinde başarılı olursa, bu hükümetin önündeki en önemli gündem maddelerinden biri, mümkün olduğu derecede dış müdahalelerin engellenmesi ve bu genç nüfusun taleplerinin asgari derecede de olsa yerine getirilmesi.
Çünkü bu sorunlar, bir başbakanın tek başına çözebileceği türden değil. Zira bu sorunlar birikimsel bir süreç. İşgal sonrası birikimiş sorunlar.
Zurfi'nin bu sorunlara bugünden yarına çözüm bulmasını beklemek gerçekçilikten uzak olacak. Ancak atılacak küçük adımlar bile Irak'ın geleceği açısından çok önemli olacak.
Ennasır Dureyd: Kasım Süleymani suikastından önce Irak'ta ABD ile İran arasındaki rekabet, iki tarafın birbirlerini kabul ederek beraber varmak ve yaşamak temeline dayalıydı. Irak bu iki tarafın beraber varlık gösterdiği bir gri alana benziyordu.
"İran ile ABD arasındaki gri alanların daralmasını bekliyorum"
ABD ve İran, Irak siyaset sahnesinde de beraber yaşayabilme iradesini göstermişti. Ancak Süleymani'nin ölümüyle beraber bu süreç kapandı. İran, ABD'yi Irak ve Lübnan'dan da çıkarma kararı aldı.
Bu karar her ne kadar İran için de ağır sonuçlar doğurabilir olsa da Tahran, Süleymani hamlesine karşı bu noktaya itilmiş oldu. Bundan sonra hem Irak'ta hem dünyanın diğer bölgelerinde İran ile ABD arasındaki gri alanların daralmasını bekliyorum.
Genel olarak bu iki taraf arasındaki ilişkilerde zor bir süreç bekliyorum. ABD mesela Irak'ın İran'a bağlı olduğu doğal gaz alanını Tahran'ın elinden çıkarmaya çalışıyor. İran ise ABD askerlerinin Irak'tan çıkarılması için oradaki gücünü kullanıyor. Bütün bunlar önümüzde zor günlerin olacağının göstergesi.
Maalesef bundan en çok etkilenecek taraf ise Irak halkı olacak. Bu halk hem ABD hem de İran'ın nüfuzundan ve bu iki tarafın kendi topraklarında çatışma ihtimalinden kurtulmaya çalışıyor.