Avrupa Birliği'nin üçüncü büyük ülkesi İtalya, tarihinin en büyük siyasi krizlerinden birini yaşıyor. Geçtiğimiz günlerde istifa eden Mario Draghi, 2018’de gerçekleştirilen genel seçimlerden bu yana görev süresini tamamlayamadan istifa eden üçüncü başbakan oldu.
Pandemi şartlarının getirdiği ekonomik koşullar, Brexit'in etkileri ve son olarak Rusya-Ukrayna Savaşı, siyasi istikrarsızlıkla boğuşan ülkedeki buhranın etkilerini artırıyor.
İtalya'da yaşanan krizi sizler için 5 soruda derledik.
İtalya’daki siyasi kriz nasıl başladı?
2’nci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle, 1946’da kurulan cumhuriyet, bugüne kadar 67 hükümete şahitlik etti. Siyasi partilerin içerisinde yaşanan görüş ayrılıkları, yeni partilerin doğması ve bitmek bilmeyen anlaşmazlıkların sonucu olarak parlamentodaki sayısal durumun sürekli değişmesi, İtalya’ya istikrarsızlık olarak yansıdı.
2018’de gerçekleştirilen genel seçimlerden sonra ise bu geleneksel durum devam etti. Mario Draghi bu dönemin üçüncü hükümetini temsil ediyordu. Ancak, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve ağır ekonomik durum gibi uluslararası arenaya da etki eden koşullar bu krizi diğerlerinden ayrıştırıyordu.
Mario Draghi, Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın geçen yılın başlarında bir koalisyon hükümeti kurma talebine yanıt verdiğinde, kendisini yönetimde başarısızlık üstüne başarısızlık yaşayan partilerin ve siyasi güçlerin çekişmelerinden koruyacak garantiler elde etmişti.
Draghi’nin önünde, yapısal krizlerle yalpalayan, aşırı uçların popülaritesini günden güne artırdığı ve COVID-19’un da neden olduğu ekonomik sıkıntılarla boğuşan bir İtalya vardı. İtalya ekonomisi, içinde bulunduğu durum itibarıyla “Avrupa’nın hasta adamı” olarak nitelendirilmeye başlanmıştı.
Draghi hükümeti, iş başına geldiği ilk aylar, İtalya'da modern tarihin tanık olmadığı siyasi ve popüler bir konsensüs sağlamıştı. Ülkenin Avrupa Birliği’nin asli unsuru olarak istikrara kavuşması, bölge ülkelerinden de takdir almıştı. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in siyasi sahneden çekilmesinin akabinde ise AB’de liderliğe duyulan ihtiyaç arttı ancak ne ekonomi, güçlü Alman ekonomisi gibiydi ne de siyasi partiler Alman partileri gibi uzlaşmacıydı. Draghi, 76 yıldır sürekli lav püskürten ve her an yeniden patlamaya hazır bir yanardağın üzerinde oturuyordu.
Draghi hükümetinin karnesi nasıldı?
Draghi, Frankfurt merkezli Avrupa Merkez Bankası’nın sessiz salonlarından ayrılmasının üzerinden çok zaman geçmeden kendisini Roma’nın siyasi çekişme ve kargaşasının içerisinde buldu.
Avrupa Merkez Bankası'nın eski başkanı olarak uluslararası sahnenin önde gelen isimlerinden olan Mario Draghi, Şubat 2021’de pandemi ve pandeminin ekonomik ve toplumsal etkileri ile mücadele için başbakan olarak atandı.
Sakin liderliğiyle dikkat çeken Draghi, göreve gelmesinin ilk aylarında Avrupa Komisyonu’nun üye ülkeler için ayırdığı 750 milyar Euro’luk ekonomik canlandırma paketinden 200 milyar Euro pay almayı başardı. Draghi’ye olan güven, İtalya’nın sunduğu canlandırma paketinin kabul edilmesinde büyük rol oynadı. Öte yandan, Draghi hükümeti, hayat pahalılığının getirdiği yeni dönemin etkilerini azaltmak için bir dizi önlem aldı ve ülkeyi ithal Rus gazına olan bağımlılığından kurtarmak için altarnatif kaynaklar bulma çalışmalarını hızlandırdı.
Ayrıca Draghi, İtalya'nın uluslararası arenada yeniden eski konumuna yükselmesine yardımcı oldu. Diğer Avrupa ülkelerinden daha fazla bölünmüş bir İtalya kamuoyu olmasına rağmen, Ukrayna'yı Rusya'ya karşı savaşında güçlü bir şekilde destekledi. Bu destek, hükümetini devirecek bölünmenin de bir kolunu oluşturdu.
Öyle ki, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Draghi’ni istifasının ardından “Moskova, İtalyanların Amerikan çıkarlarına hizmet etmeyen bir hükümete sahip olmasını temenni ediyor” dedi.
Draghi hükümetini düşüren temel nedenler neler?
Draghi hükümetine, İtalyan parlamentosunda temsil edilen 10 siyasi parti destek veriyordu. Ancak koalisyonundaki farklı partiler 2023'ün ilk yarısında yapılacak ulusal seçimde, oylarını artırmak için kendi aralarında savaşmaya başladı. Analistler, aşırı sağ partilerin oylarındaki artışın, Draghi hükümetine yönelik tahammülün son bulmasında etkili olduğunu düşünüyor.
İstifaya giden süreç ise koalisyon ortaklarından M5S'nin, 14 Temmuz'da parlamentoda bir oylamada, hükümetin sunduğu ekonomik yardım paketine destek vermemesiyle başladı.
M5S'nin tavrı üzerine Başbakan Draghi istifasını vermek üzere Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'ya gitti ancak Cumhurbaşkanı, Draghi'nin istifasını kabul etmeyerek, kendisinden hükümet kriziyle ilgili Senato ve Temsilciler Meclisi'ne bilgi vermesini istedi.
Başbakan Draghi, dün Senato'da yaptığı konuşmada, "Eğer halen bir arada kalmak istiyorsak, bunun tek yolu hükümet anlaşmasını cesaretle, fedakarlıkla ve güvenilirlikle sıfırdan yeniden inşa etmektir" ifadelerini kullanarak, ulusal birlik koalisyonu adıyla andığı hükümetini canlandırmaya çalıştı.
Senato'daki görüşmeler sırasında M5S'ye ek olarak sağ partiler FI ve Lig de parçası oldukları Draghi hükümetine yönelik güven oylamasına katılmayacaklarını açıkladı.
Senato'da yapılan oylamada, Draghi hükümeti kıl payı güvenoyu aldı ancak koalisyonun üç büyük partisi oylamaya katılmadı. Bunun üzerine Draghi, daha önce sunduğu istifasını, Cumhurbaşkanı Mattarella'ya giderek tekrar verdi ve istifası da kabul edildi. Draghi hükümeti, 2018'deki seçimlerle oluşan 18. yasama döneminde görev yapıp, normal süresini tamamlayamadan düşen üçüncü hükümet oldu.
Başbakanlık için öne çıkan adaylar kimler?
SWG araştırma şirketinin 18 Temmuz'da açıkladığı son kamuoyu araştırmasına göre, aşırı sağcı Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya'nın Kardeşleri Partisi (FdI), yüzde 23,8 ile birinci sırada, yüzde 22,1'lik oranla merkez solun çatı partisi Demokratik Parti (PD) ikinci sırada yer alıyor.
2018’de yapılan son genel seçimlerde yüzde 4 oy alan FdI, aradan geçen 4 yılda oy oranını neredeyse 6 katına çıkararak İtalya'nın en büyük partisi olmayı başardı. 45 yaşındaki Giorgia Meloni de ülkenin muhtemel ilk kadın başbakanı olma yolunda ilerliyor.
Moloni, istifa eden Başbakan Draghi'nin geçen yıl kurduğu "ulusal birlik" hükümetinde yer almayı reddetmişti.
Sağ partilerden Lig'in oyu yüzde 14, 5 Yıldız Hareketi'nin (M5S) oyu ise yüzde 11,2 olarak kaydedildi.
Merkez sağ ittifak içinde yer alan eski Başbakan Silvio Berlusconi'nin partisi Forza Italia'nın (FI) oyu ise yüzde 7,4.
İtalyan basınında çıkan haber ve yorumlarda, son kamuoyu yoklamalarına göre, FdI, Lig ve FI'nin oluşturduğu merkez sağ ittifakın seçimleri kazanıp iktidar olma şansının yüksek olduğu ifade ediliyor.
İtalya’yı bundan sonra neler bekliyor?
Koalisyonda yer alan üç partinin desteğini çekmesi üzerine Başbakan Draghi'nin istifasını kabul eden Cumhurbaşkanı Mattarella, anayasada belirtildiği üzere 70 gün içinde yeniden seçimlere gidilmesi için parlamentonun alt ve üst kanatlarının feshine ilişkin kararnameyi imzaladığını söyledi.
Parlamentonun vaktinden önce feshedilmesini, yapılması gereken en son seçenek olarak tanımlayan Mattarella, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak, ortaya çıkan siyasi durum bu karara yol açmıştır. Dün Senato'da yapılan tartışmalar ve oylama, hükümete parlamento düzeyinde desteğin kalmadığını ve parlamento çoğunluğuna sahip yeni bir hükümet kurulma olasılığını açıkça ortaya koydu. Bu durum, parlamentonun feshini kaçınılmaz kıldı."
Seçim 25 Eylül’de
İtalyan ANSA ajansının başbakanlık kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, bakanlar kurulu, genel seçimlerin 25 Eylül'de yapılmasını kararlaştırdı.
1946'dan bu yana cumhuriyetle yönetilen ülkede o tarihten bu yana genel seçimlerin ilk defa sonbaharda yapılacağı kaydedildi.
Cumhurbaşkanı'nın parlamentoyu fesheden, dolayısıyla 18. yasama dönemini sonlandıran kararıyla ülkede seçim kampanyası dönemi de resmen başladı. Ülkede erken seçim kararı alınmasaydı, genel seçimlerin 2023'ün ilk aylarında yapılması gerekiyordu.