"Başkan olarak, ülkemizi güçle ve güvenli tutmak benim işim. Rusya'nın saldırganlığına karşı durmalıyız, kendimizi Çin ile mücadele için en iyi yere konumlandırmalıyız, tüm dünya için daha çok istikrar adına çalışmalıyız. Suudi Arabistan bu ülkelerden birisi. Cuma günü Suudi liderler ile görüştüğümde benim amacım ortak çıkar ve sorumluluklara dayalı stratejik ortaklığımızı güçlendirmek olacak"
ABD Başkanı Joe Biden, Suudi Arabistan’a gerçekleştireceği ziyareti, Washington Post gazetesinde "Suudi Arabistan'a neden gidiyorum" başlıklı bir makale ile anlatma ihtiyacı hissetti. Yukarıda yer alan cümle, makalenin en can alıcı noktalarından birine işaret ediyordu.
Trump’a karşı yarıştığı başkanlık seçimlerinde Suudi Arabistan’ı ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı sık sık, sert sözlerle eleştiren Biden, 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan enerji krizi ile petrol üreten ülkelerle ilişkileri tekrar gözden geçirmek zorunda kaldı.
Öyle ki, ABD ile Suudi Arabistan ilişkileri, 77 yıl sonra yine petrol üzerinden şekilleniyor. Şimdi gelin, iki ülke ilişkilerinin petrol üzerinden verdiği sınamalara birlikte bakalım..
Abdülaziz el-Suud, Birinci Dünya Savaşı’nın akabinde Arap Yarımadasında başlayan kabileler arasındaki savaştan galip çıkmıştı. Bölgenin güçlü lideri Şerif Hüseyin yenilmişti.
Krallık henüz 6 yaşındayken topraklarında dünyanın en büyük petrol rezervleri keşfedildi. Bu, ülke tarihi için dönüm noktasıydı.
Ancak dünya hızla yeni bir savaşa gidiyordu. Hitler’in Avrupa’yı kasıp kavuran saldırıları İngiltere’nin korunaklı adasına dayanmıştı. Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi sonucu yine dünyanın yeni büyük gücü ABD belirleyecekti.
Savaş Ortadoğu’da da yakından takip edildi. Abdülaziz el-Suud’un iç savaş sırasında ve sonrasında sıkı ilişkilere sahip olduğu İngiltere, artık eski gücünde değildi. Dolayısıyla ülkenin kaderini değiştirecek petrolde de rota değişmişti.
14 Şubat 1945’de USS Quincy destroyerinde bugün önemi daha çok anlaşılan bir görüşme gerçekleşti.
Amerikan Başkanı Franklin Delano Roosevelt, Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz ile Süveyş Kanalı üzerinde bulunan Acı Göl’de demirlemiş ‘USS Quincy’ destroyerinde bir araya geldi.
Suudi Arabistan topraklarındaki petrolün çıkartılmasında aslan payı ABD’li şirketlere verilmişti.
Bu görüşmenin üzerinden tam 77 yıl geçti. Dünyanın en gelişmiş yedi ekonomisine sahip ülkelerin liderlerini bir araya getiren G7 Zirevesi’nde Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, ABD Başkanı Joe Biden’a petrol üretimiyle ilgili önemli bilgiler veriyordu:
"Kendisi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim (Birleşik Arap Emirlikleri lideri Şeyh Muhammed bin Zayed al-Nahyan’ı kastediyor). Bana iki şey söyledi. Birincisi maksimum üretim kapasitesi. İkincisi ise Suudiler fiyatı biraz daha artırabilir. Ama en azından altı aylık bir süreden önce çok büyük kapasiteleri yok."
Macron'un da işaret ettiği gibi Suudi Arabistan'ın petrol üretimini artırma kapasitesinin olması, enerji denkleminde onu diğer aktörlerden ayırıyordu. Uzmanlar, Biden'ın çokça eleştirdiği Suudi Arabistan ile enerjide yaşanan sıkıntıları giderecek bir formül üzerinde anlaşma yapmak istediği konusunda hem fikir.
Peki, ekseriyetle petrolle şekillenen Suudi Arabistan-ABD ilişkileri, aradan geçen 77 yılda hangi zorlu sınavları verdi.
Hiç şüphesiz bu sınamalardan en önemlisi, hafızalardan silinmeyen ve Batı’da büyük bir enerji buhranına yol açan petrol ambargosuydu.
Suudi Arabistan’ın kuruluşunu tamamlamaya çalıştığı dönemler Ortadağu’da yeni bir devlet doğuyordu. 1948’de İsrail Devleti’nin kurulduğunun ilan edilmesi, tesiri bugünlere kadar sürecek bir çatışmanın en önemli noktalarından birini oluşturdu. Öyle ki, başta Mısır olmak üzere, Arap ülkelerinin İsrail ile savaşları, Suudi Arabistan-ABD ilişkilerini zorlu sınamalardan geçirmeye başladı.
ABD’nin koşulsuz İsrail desteği Arapların tepkisini çekiyordu. 1967’de Arapların büyük bir hezimet yaşadığı savaşın rövanşı, ekim 1973’te ani bir Arap saldırısıyla alınıyordu.
Dönemin Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, petrol konusunda Arapların önemli bir aktör olduğunu biliyordu.
Kral Faysal’ın girişimleriyle, ABD'nin İsrail ordusuna destek vermesine tepki gösteren OPEC üyesi Arap ülkeleri, 15 Ekim 1973'te petrol ambargosu ilan etti.
Faysal petrolü hem silah olarak kullanmış hem de artan petrol fiyatlarından yararlanarak ülke hazinesini doldurmuştu. Bölge, ABD ile Suudi Arabistan ilişkilerinin en gergin dönemlerinden birine şahitlik ediyordu.
İsrail ile Arap devletleri arasında mekik diplomasisi yürüten dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, bu zor dönemin en önemli aktörlerinden biriydi. Peki, İsrail’e destek veren Batı’lı ülkelere ambargo uygulayan Kral Faysal ile ABD arasında neler yaşandı.
Gelin, Kral Faysal’ın oğlu ve uzun bir dönem Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı olarak görev yapan Prens Türki bin Faysal’dan dinleyelim...
Prens Türki, bakanlık görevinden ayrıldıktan sonra Al Qabas Tv kanalına verdiği uzun röportajın 5’inci bölümünde, babası Kral Faysal’ın ABD tarafından tehdit edildiğini söylüyor.
Prens Türki, “Kendisine babasına ulaştırılmak üzere bir uyarı mektubu verildiğini ve “Eğer Batı’ya uygulanan ambargo kısa zaman içerisinde kaldırılmazsa, ABD menfaatlerini korumak için her tedbiri alacaktır” denildiğini ifade ediyor.
Tehdit mektubunun imzasız olarak ve ABD’nin istihbarat teşkilatı CIA tarafından kendisine ulaştırıldığını ifade eden Prens, Kral Faysal’ın mektuba baktıktan sonra yalnızca “Hayırlı olsun inşallah” dediğini aktarıyor.
ABD’nin petrol ambargosu uygulayan Suudi Arabistan’a bakışını anlamak için gizliliği kaldırılan bazı İngiliz belgelerine bakmakta da fayda var.
Bu belgelere göre, İngiliz yöneticiler, ABD’nin Suudi Arabistan’ı işgal etme planlarından oldukça endişeli. Hatta bu konuda istihbarattan detaylı bir rapor dahi isteniyor.
Rapor, ABD’nin petrol sahalarını ele geçirmek için hızlı bir operasyon yürütmeyi ciddi olarak düşündüğü sonucuna varıyor.
ABD’nin artık doğrudan Kral Faysal’I tehdit etmesi, diplomatik olarak ikna çabalarının başarısız olmasından sonra geliyor. Petrol ambargosunun kaldırılmasının talep edildiği bu diplomatik görüşmelerden birinde Kissenger ile Kral Faysal arasında şöyle bir diyalog yaşanıyor;
Kral Faysal, “İsrail’e destek olmaktan vazgeçerseniz, ambargo biter” dediğinde, Kissinger, tehdidi bir ileri seviyeye götürüyor ve petrol kuyularını bombalama tehdidinde bulunuyor. Faysal ise Kissinger’a, tarihe geçecek bir cevap veriyor;
“Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz. Ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.”
İlerleyen aylar ve yıllarda, OPEC’e üye Arap ülkeleri ambargoyu yavaş yavaş kaldırmaya başladı. Kral Faysal ise, ambargonun başlamasından iki yıl sonra 25 Mart 1975’de kendi sarayında öldürüldü. Suikastin faili ise, Kral’ın uzun yıllardır Amerika’da yaşayan yeğeni Faysal bin Musâid’dı.
ABD ile Suudi Arabistan arasında petrol üzerinden tesis edilen ilişkilerin üzerinden uzun yıllar geçti ancak ilişkileirn seyrini hala petrol belirliyor.
Uzmanlar, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında artan enerji fiyatları ve artan enflasyonun Biden’ı ve Demokrat Parti’yi ara seçimlerde zorlayacağını düşünüyor. Biden yönetimi, Suudi Arabistan’ın petrol üretimini artırmasına ihtiyacı var.
Her ne kadar gündemde İran, İsrail ve Yemen olsa da Biden’ın Suudi Arabistan ajandasının ilk sırasında enerji geliyor.
Bir destriyorin üzerinde 77 yıl önce başlayan ve inişli çıkışlı seyreden ilişkiler, Biden’ın Suudi Arabistan ziyaretiyle “yeni bir döneme” girecek gibi görünüyor.