Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği krizlerin yanı sıra öngörülemeyen jeopolitik gelişmeler de gündemde. Soğuk savaşın ardından büyük güçler arasında yeniden kutuplaşma hissedilirken diplomasi trafiği de buna göre şekilleniyor.
Savaş nedeniyle Rusya’ya uygulanan enerji yaptırımları, Avrupa ve ABD’de geçmiş politikaları sorgulatıyor. Zira, son yıllarda ABD ile ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşayan ülkelerin Washington nezdindeki konumları ve değerlerinde gözle görülür bir artış gözlemleniyor.
ABD’nin bu geri adım politikasında Venezuela ve İran ise dikkat çekici iki ülke. Rusya’ya uygulanan ambargoların ardından, ABD’nin bu ülkelere yeşil ışık yakması Washington’ın diplomasi alışkanlıklarında eski gücünü sorgulatıyor.
Maduro aleyhine seçim desteği
ABD 2019 yılında Venezuela’daki siyasi krizde Nicolas Maduro'nun istifasını isteyerek kendisini başkan ilan eden Juan Guaido'yu desteklemişti. Hatta ülke aleyhine Guadio lehine politika izlemişti.
Maduro, o dönem ülkedeki darbe girişimi için yaptığı konuşmada Guadio için “kukla” ifadesini kullanarak, “Miraflores Sarayı'na asla kukla bir başkan getiremeyecekler" diyerek ABD’yi işaret etmişti.
Yaşanan enerji krizinin çözümü olarak ABD’nin o zaman yıkmaya çalıştığı Venezuela hükümetiyle petrol anlaşması için adım atması ise ABD’nin havlu attığına yönelik yorumları beraberinde getirdi.
ABD’li Chevron enerji şirketi Venezuela'da
Bu anlamda en önemli gelişme ise ABD’li Chevron enerji şirketi ile Venezuela’nın tekrar anlaşma yapması oldu. Bu anlaşmayı Venezuela Petrol Bakanı Tareck El Aissami, Twitter hesabından duyurdu.
Ülkenin ekim ayında günde 717 bin varil petrol ürettiğini hatırlatan Aissami, hükümet olarak bunun hedeflerinin çok altında olduğunu ve anlaşmadan sonra yıl sonunda günde 2 milyon varil petrol üretimine ulaşmak istediklerini anlattı.
Venezuela, ABD’nin yaptırımlarından önce günlük petrol üretiminde 3,2 milyon varile kadar çıkıyordu. Ambargo sonrası 2020 yılında bu üretim günlük 1 milyon varilin altına kadar indi.
ABD’nin değişen siyasi manevrasını TRT Haber Editörü Mehmet Kancı ile konuştuk…
Mehmet Kancı, ABD ile Venezuela arasındaki husumetin dayandığı yıllara dikkati çekiyor önce. Ardından Washington yönetiminin son adımıyla bir anlamda da barış mesajı verdiğini belirtiyor.
“ABD ile Venezuela arasında Hugo Chavez’in iktidara geldiği 1999 yılından bu yana bir nevi kan davası düzeyinde süren çekişme halefi Nicholas Maduro döneminde, alternatif bir devlet başkanının Washington tarafından tanınması boyutuna kadar ulaşmıştı. Ancak geçen hafta uluslararası konjonktür, Washington yönetimini bir nevi ateşkes sayılabilecek bir karar almaya yöneltti.”
"ABD'nin eski usul metotları artık dünyaya işlemiyor"
ABD, Maduro yönetimine uygulanan ambargoları hafifletti. Ardından da Chevron enerji şirketine Venezuela’ya yatırımları geri çekme izni verildi. Kancı, masaya geri dönen Venezuela’nın Beyaz Saray’ın eski usul metotlarının artık dünyaya işlemediğinin de kanıtı olduğunu gösterdiğini söylüyor:
“Dünyanın kanıtlanmış en büyük petrol rezervlerine sahip ve çıkardığı petrol kalitesi nedeniyle İran gibi vazgeçilmez bir pozisyonda olan Venezuela böylece müzakere masasına geri döndü. Aslında 2018 yılından bugüne ABD ile Venezuela arasında süren mücadele, Beyaz Saray’ın eski usul metotlarının artık dünyaya işlemediğinin de kanıtı oldu.”
Kancı, Venezuela’da 2018 yılında düzenlenen devlet başkanlığı seçiminin, ABD’nin 20’nci yüzyıldan kalma metotlarla devlet başkanını değiştirme ve tayin etme metotlarıyla bezendiğini belirtiyor.
“Askeri darbe girişimi, suikast teşebbüsü, renkli darbe denemesi ve kontr-gerilla yapıları ile silahlı bir ayaklanma başlatma girişimlerinin tamamının yürürlüğe konmasına rağmen Maduro geri adım atmadı.”
Maduro iktidardan inmedi
2019 yılının ilk günlerinde ABD yönetimi işi muhalefet lideri Juan Guaido’yu Venezuela’nın devlet başkanı olarak tanımaya kadar götürdü. Peki bu süreci Beyaz Saray’da yönlendiren isim kimdi?
Dönemin ABD Başkanı Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevine getirdiği, tam anlamıyla Soğuk Savaş yıllarının artığı olarak tanımlanabilecek bir bürokrat: John Bolton.
Kancı, Bolton’ın ABD’nin dış politikası için sıkıntılar yaratan adımları nedeniyle Trump tarafından görevden alındığının da altını çiziyor.
“Irak’ın işgal sürecinde de önemli rol oynayan Bolton, 2018 yılının Nisan ayından 2019 yılının Eylül ayına kadar süren görevi sırasında ABD’nin dış politikasında uzun vadeli sıkıntılar yaratacak icraatları ile gündeme geldi. Bu dosyalardan biri de Venezuela oldu. Nitekim Trump, fikir ayrılıklarını gerekçe göstererek Bolton’u görevden aldı. Aradan geçen 3 yılda uygulanan yaptırımlar Venezuela’yı ciddi bir ekonomik ve sosyal krize sürüklese de Maduro’yu iktidardan etmedi.”
Rusya krizi fırsata çevirdi
ABD-Venezuela ilişkilerindeki bozulma Rusya için bir fırsat oldu. Kancı, Rusya’nın bu durumu kendi yararına çevirdiğini, Latin Amerika’da nükleer silah taşıma kapasitesine sahip stratejik bombardıman uçaklarını konuşlandıracak bir üs bulduğunu belirtiyor.
ABD’nin politikası değişti
Kancı, ABD Başkanı Joe Biden döneminde ABD politikasının değiştiğine de dikkati çekiyor.
“Nitekim 2021 yılının Mart ayında Beyaz Saray’da yeni hükümet göreve geldiğinde ABD Dışişleri Bakanı Blinken, yabancı ülkelerde askeri darbe yaptırmak, renkli devrimler kurgulamak gibi metotları artık uygulamayacaklarını ilan etti. ABD, yabancı ülkelerdeki yönetimleri devirmekten vazgeçmiyordu sadece yöntem değişikliğine gidiyordu.
İşte Biden yönetiminin bu yaklaşım farkı, Suudi Arabistan liderliğindeki OPEC ülkelerinin ABD’den bağımsız olarak üretim kotaları belirleme hamlesi Venezuela’nın önünü açtı.”
“Suudi Arabistan’ı cezalandırmak için Venezuela kartı”
ABD’nin bu tutumu Venezuela için krizden çıkmayı sağlayacak önemli bir adım. Zira, Venezuela ambargolar nedeniyle petrol üretim potansiyelinin çok altında. Kancı, Venezuela gelişmesinin bir diğer göstergesi olarak da ABD’nin yönetimleri değiştirmek için eski gücünde olmadığı yorumunu yapıyor.
“ABD hem kendisinin hem Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılamak hem de Suudi Arabistan’ı cezalandırmak için Venezuela kartını yeniden masaya sürdü. Venezuela yaptırımların hafifletilmesiyle beraber şu sıralarda günlük 700 bin varil civarında olan petrol üretimini 2 milyon varil hedefine ulaştırmayı başarırsa içerisinde bulunduğu ekonomik krizi aşma yönünde önemli bir ilerleme sağlayacak.
Ama daha önemlisi, Venezuela örneği ile ABD’nin 1970 ve 1980’lerde olduğu gibi gerek Latin Amerika’da gerek dünyanın diğer kıtalarında yönetimleri değiştirmek için eski gücüne sahip olmadığı ispatlandı.”