Petrol zengini Suudi Arabistan, kurulduğu günden bugüne Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile yakın ilişkilere sahip olageldi. Kral Faysal döneminde uygulanan petrol ambargosunun haricinde iki ülke arasında istikrarlı bir ilişki olduğu görülüyor.
Körfez bölgesinin hem nüfus hem coğrafya hem de yer altı kaynakları bakımından en büyük ve güçlü ülkesi Suudi Arabistan, Soğuk Savaş döneminde Arap dünyasının diğer büyük ülkesi Mısır’ın aksine Batı bloğunda yer almayı seçti.
Öyle ki söz konusu iki ülke, bugün de Suudi Arabistan’ın öncelikli konularından biri olan Yemen’de karşı cephelerde savaştı.
Birinci Dünya Savaşı'nın akabinde ülke içerisindeki çatışmalardan sonra kurulan devlet, savunma konularında Batı’ya bağımlı bir çizgi izledi.
Suudi Arabistan yöneticileri, yer altı kaynaklarının çıkarılması konusunda ABD’li şirketlerle çalışırken, oldukça genç olan nüfusunu da Batılı ülkelerde yetiştirmeye çalıştı. Ülke içerisinde milyonlarca yabancı işçi çalıştırılırken, artan nüfus ile düşen petrol fiyatları yeni yollar aranmasına neden oldu.
İşte, halihazırdaki ABD-Suudi Arabistan ilişkileri bu parametreler üzerinden inşa edildi. Yabancı işçileri ülkeden çıkarmak için harekete geçen yönetim, diğer yandan da yerli istihdamı artırmak için çalışmalara başladı.
45. ABD Başkanı Donald Trump döneminde altın çağını yaşayan ilişkilerde iki parametre öne çıktı.
Bunlardan birincisi, ABD silah endüstrisinin Suudi Arabistan’dan aldığı milyarlarca dolarlık sipariş, ikincisi ise ABD yönetiminin Suudi Arabistan’ın iç işlerine karışmaktan uzak tutum sergilemesiydi.
Esasen 20 Ocak’ta göreve başlayan Joe Biden’ın değişim sinyalleri verdiği başlıklar da bunlardı.
Biden, Yemen’de 2015’ten beri devam eden savaşta İran destekli Husilere karşı Suudi Arabistan’a askeri yardımları askıya aldığını açıkladı.
Daha sonra ise Trump yönetiminin terör örgütleri listesine aldığı Husileri, listeden çıkardı ve Yemen’e özel temsilci atadı.
Bir diğer değişim ise Suudi Arabistan’ın iç işleri konusunda geldi. Suudi Arabistanlı kadın aktivist Luceyn el-Hezlul 1001 günlük tutukluluğunun ardından serbest bırakıldı.
Joe Biden'ın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Luceyn el-Hezlul'un salıverilmesini memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Biden da konudan duyduğu memnuniyeti çok geçmeden dile getirdi.
Peki, Suudi Arabistan-ABD ilişkilerini bundan sonra neler bekliyor?
Yemen Savaşı
2015’te Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyonu tarafından, meşru hükümete darbe yapan İran destekli Husilere karşı başlatılan askeri operasyonlar, dünyanın en fakir ülkesi Yemen’de birçok insani dramın yaşanmasına neden oldu.
Batı başkentlerinde olduğu gibi ABD’de de insan hakları savunucusu kurumlar eleştiri oklarını, savaşa silah tedarik eden ülkelere çevirdi. Bunların başında da ABD vardı.
Joe Biden seçim kampanyası sırasında Yemen savaşına verilen desteği keseceği vaadinde bulunmuştu. Göreve gelir gelmez de açıklama yaptığı konuların başında Yemen geldi. Biden yönetimi, Yemen’de devam eden insani dramın sonlandırılması baskısı altında.
Peki, Yemen’de neler oluyor?
Joe Biden’ın Husileri terör örgütleri listesinden çıkarmasının akabinde ülkedeki çatışmalar arttı. Öyle ki, Husiler petrol ve doğal gaz zengini Marib kentini ele geçirmek için saldırı başlattı. Husi yöneticilerinin yakın zamanda kurulacak müzakere masasına elleri güçlü oturmak istedikleri biliniyor. Marib kenti bu konuda oldukça önemli.
Öte yandan, koalisyon savaş uçaklarının saldırıları devam ederken, Husiler de Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a balistik füze ve Abha kentine silahlı insansız hava araçlarıyla saldırılar düzenlemeye devam ediyor.
Biden yönetiminin atadığı özel temsilci, Yemen’de müzakere yoluyla çözüm aranacağının bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Ancak meşru hükümet ile Husiler arasında müzakere ortamının henüz oluşmadığı söylenebilir.
İnsan hakları
Biden yönetimi, Suudi Arabistan’a insan hakları konusunda çokça eleştiride bulunuyor. İnsan hakları savunucuları ve aktivistlerin hapiste bulunması da eleştirilen odak noktalarından biri.
Suudi Arabistan Veilaht Prensi Muhammed bin Selman da ülkesinin uluslararası kuruluşların insan hakları eleştirilerine maruz kaldığı konularda bir reform dalgası icra etme konusunda kararlı.
Suudi Arabistan haber ajansına (SPA) göre, Veliaht Prens, "Aile hukuku, medeni hukuk, ceza hukuk ve takdire bağlı ceza ve ispat konularına ayrılmış 4 kanun taslağı bulunuyor" dedi.
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ilgili yasaların bu yıl içinde art arda çıkarılacağını vurguladı.
Cemal Kaşıkçı
Joe Biden, 2 Ekim 2018'de İstanbul'daki Suudi Başkonsolosluğunda Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinden Suudi yetkililerin sorumlu tutulmasını istemişti.
10 Demokrat Parti milletvekili, Cemal Kaşıkçı suikastıyla ilgili istihbarat raporunun gizliliğinin kaldırılması ve Suudi Arabistan'la ilişkilerin daha kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirmesi için ABD Dışişleri Bakanı Blinken'e mesaj gönderdi.
Suudi Arabistan, Kaşıkçı suikastında başta veliaht prens olmak üzere Suudi yöneticilerin bilgisi veya rızası olmadığını savunuyor ve söz konusu suikastten "haydut" bir grubu sorumlu tutuyor.
Kaşıkçı suikastıyla ilgili Amerikan istihbaratının ulaştığı sonuçları Trump, kongrenin konuyla ilgili ayrıntılı bir rapor taleplerine rağmen sakladı. Yeni Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines, daha sonra planlanacak bir Senato duruşmasında bu raporu sunmayı vaat etmişti.
Donald Trump, dört yıl boyunca siyasi müttefikleri Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed'in yanında durması ve Suudi Arabistan'a silah satışlarının durdurulmasını öneren karar tasarılarına karşı veto yetkisi kullanması nedeniyle büyük bir baskı ile karşı karşıya kaldı.
Trump'a olan baskılar, Kaşıkçı suikastı olayında Suudi Arabistan'ı ve Veliaht Prens'i savunması ve bölgedeki İran tehditlerine karşı bir ortak olarak görmesi üzerine daha da arttı.
Buna karşılık ABD Dışişleri Bakanı Blinken Suudi Arabistan'ın "ortak" bir ülke olduğunu belirterek, İran'la mücadeleyi güçlendirmek için ülkesinin Suudi Arabistan'da iki askeri üssü ve limanı kullanma niyetinde olduğunu söyledi.
Nükleer Anlaşma
İran ile P5+1 ülkeleri arasında 2015’de imzalanan Nükleer Anlaşma, Biden’ın İran ilişkilerindeki en önemli başlığı.
Donald Trump’ın 2018’de anlaşmadan ayrılmasının ardından, İran ile ABD arasında soğuk rüzgarlar esiyor.
Biden yönetimi ise AB'nin organize edeceği ve P5+1 ülkeleri ile İran'ın katılacağı bir toplantıya katılmaya hazır olduğunu açıkladı.
Ancak, Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkeleri İran’ın bölgedeki “genişlemeci” ve “başka ülkelerin iç işlerine müdahaleci” olarak tanımladıkları siyasetinden oldukça rahatsız.
Suudi Arabistan, İran’ın Irak, Lübnan ve Yemen’de artan varlığına sürekli dikkat çekiyor. Öyle ki, geçtiğimiz günlerde çatışmaların yoğunlaştığı Yemen’de Suudi Arabistanlı ve destekledikleri meşru hükümet yetkililerinden “İran Devrim Muhafızları çatışmaları doğrudan yönetiyor” suçlaması gelmişti.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan Al Suud gibi Suudi yetkililer, her ne kadar ABD'deki yeni yönetimle ilişkilerin "mükemmel" olacağı ve İran'ın nükleer dosyası ve balistik füzeleri konusunda Washington ile görüşmelerine devam edecekleri konusunda iyimser olsalar da iki ülke ilişkilerinin İran’ın nükleer programı konusunda da ayrışması bekleniyor.
Savunma iş birliği
Biden yönetimi, göreve gelir gelmez önceki ABD yönetimi tarafından alınan kararları gözden geçirmek için Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) silah satışını "geçici" olarak durdurma kararı aldı.
Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, geçici askıya alma kararını Amerikan yönetiminin şeffaflığa olan bağlılığını gösteren bir "rutin idari prosedür" olarak nitelendirdi. Sözcü ayrıca, silah satışlarının ABD'nin karşılıklı çıkarlara dayalı güvenlik ortaklıkları oluşturma konusundaki stratejik hedeflerine yardımcı olması gerektiğini söyledi.
Suudi Arabistan, ABD’den savaş uçağı, tank, füze, hava savunma sistemleri gibi ordunun ihtiyaç duyduğu stratejik ekipmanları tedarik ediyor.
Son olarak 2020’nin aralık ayında Savunma ve Güvenlik İşbirliği Ajansı, Suud Arabistan savaş uçaklarında kullanılmak üzere 3 bin adet "GBU-39 SDB I" tipi küçük ölçekli füze mühimmatının satışına onay verildiğini duyurmuştu.
Suudi Arabistan'da son 5 yılda askeri harcamalar 273 milyar doları bulurken, bu miktar devlet harcamalarının yüzde 20,9'unu oluşturdu. ABD, özellikle Donald Trump'ın göreve gelmesinden sonra Suudi Arabistan'ın ana silah tedarikçisi oldu.
Trump, ilk yurt dışı ziyaretini 2017'de Suudi Arabistan'a gerçekleştirdi ve burada iki ülke arasında silah anlaşması imzalandı.
110 milyar dolarlık anlaşma ayrıca Suudi Arabistan'ın, ABD'nin farklı sektörlerinde 10 yıl boyunca yapacağı ve bir milyon ABD'liye istihdam alanı açacak toplam 470 milyar dolarlık yatırımı da kapsıyordu.
Silah ithalatı
Suudi Arabistan'ın koalisyon güçleri bünyesinde Yemen'de operasyonlara katılmaya başladığı 2015'ten itibaren silah ithalatı 17,69 milyar doları buldu.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI) küresel askeri harcamalar raporuna göre, Suudi Arabistan'ın silah ithalatı bu dönemde yüzde 8,7 arttı. 2015'te 3,38 milyar dolar olan silah ithalatı, 2019'da 3,67 milyar dolara yükseldi.
Öte yandan Suudi Arabistan, ABD'den söz konusu sürede (2015-2019) 13,1 milyar dolar silah ithalatı yaptı ve bu meblağ 5 yıllık ithalatın yüzde 73,5'ini oluşturuyor.
Yine SIPRI'ye göre, Suudi Arabistan, 2019'da 61,9 milyar dolar askeri harcamayla küresel askeri harcamalarda dünyada 5'inci sırada yer aldı.