İran ile İsrail arasında yaşanan gerilim, bölge üzerinde nüfuz mücadelesi veren Çin ile ABD’nin yeni hesaplar içerisine girmesine neden oldu. Orta Doğu’da son yıllarda giriştiği altyapı yatırımlarının yanında siyasi olarak da etkisini artıran Pekin, İsrail’e verdiği destekle bilinen Washington’ın olası krizlerden zarar görmesini istiyor.
Ancak özellikle İran petrolünün en büyük müşterisi konumundaki Pekin, her geçen gün ilişkilerinin geliştiği İsrail saldırılarının ekonomisine etkisini de düşünüyor. Peki, olası bir İran-İsrail savaşı kime nasıl zarar verir? Gelin biraz yakından bakalım.
İran ve İsrail arasında savaş tamtamları çalarken Pekin, İran'ın başkenti Tahran'da bir Çin film festivali düzenlenmesine ön ayak oldu. Festival, gişe rekorları kıran bir filmle açıldı: "Changjin Gölü Muharebesi". Beyaz perdede, 1950-53 Kore Savaşı'nda Amerikan birliklerine karşı savaşan Çin askerlerinin kahramanlığı tasvir ediliyor. Çin’in büyük kahramanı Mao Zedong, yoldaşlarını "Yüz yumruktan kurtulmak için bir yumruk at" diye teşvik ediyor.
Çin'deki milliyetçi blog yazarları filmin gösterimi hakkında övgü dolu yazılar yazdı. Tel Aviv ile her geçen gün büyüyen ekonomik ilişkilere rağmen, "İsrail'in arkasında Amerika Birleşik Devletleri olsa bile İran boş oturamaz!"
Bölgede Amerika ve de Çin’i kapsayan üç mihenk taşı var: Petrol, Ticaret ve Nüfuz. Analistlere göre her iki ülke de bölgede tırmanan gerilimi bir diğerinin ekonomisine verdirebilecek bir zarar için fırsat olarak görüyor. Ancak her iki süper güç de oldukça temkinli.
Bölgede genişleyen olası çatışmanın İsrail'e verdiği destek nedeniyle ABD'nin çıkarlarını tehdit etmesi, Washington ve Pekin'in karşı karşıya olduğu büyük bir ikilem. Pekin bu durumu, İsrail'e verdiği büyük destek nedeniyle Amerikan nüfuzunu baltalamak için bir fırsat olarak görüyor. Zira bu sayede, İpek Yolu boyunca genişleme, büyük petrol üreticileriyle geniş ilişkiler kurma ve varlığını güçlendirme avantajını elde edebilir.
Öte yandan ABD, büyük ölçekli bir savaşın ortaya çıkaracağı sonucun, iddialı Çin ekonomisi için risk taşıdığına inanıyor.
Savaşın yoğunlaşacağı Basra Körfezi, enerji tedariki için hayati önem taşıyan bir arter. Bu kriz, Çinli üreticilerin maliyetlerini artıracak ve mallarının rekabet gücünü büyük ölçüde zayıflatacak, bu da ekonominin yavaşlama hızını artırabilir.
Uzmanlara göre, her iki ekonomik dev de bölgesel bir savaşın çıkması durumunda zararın kaçınılmaz olarak ortaya çıkacağından emin olmuş durumda ancak her iki tarafı da meşgul eden, hasarı yönetmek ve bunu en büyük ölçüde diğerine yönlendirmek.
Çin, Orta Doğu'da Amerikan gücünün azaldığını görüyor ve fırsatı seziyor. İran'ın yanı sıra Suudi Arabistan ve İran'ın diğer rakipleriyle de yakın ilişkiler kurdu. Çin, bölgedeki büyük yatırımlarını, Çin ticaretini ve nüfuzunu artırmayı amaçlayan küresel bir altyapı sunma planı olan Kuşak ve Yol Girişimi'nin bir parçası olarak tanımlıyor.
Bu yaklaşım Çin'e siyasi olarak müdahale etmeyen bir güç olarak yardımcı oluyor. Amerika'ya karşı bir denge unsuru olarak gördüğü Küresel Güney ülkeleri arasındaki bu imajı güçlendirmek istiyor.
Analistlere göre, Çin'in İran'la yakın ilişkileri var ve İsrail'le de harika ilişkileri var ancak yaklaşmakta olan savaş sırasında çıkarlar konuşacak. Geçtiğimiz yıl İran, Çin ve Rusya'nın hakim olduğu bir Avrasya güvenlik ve ekonomi kulübü olan Şanghay İşbirliği Örgütü'ne tam üye oldu.
İngiliz Economist dergisinin bir raporuna göre, geçtiğimiz Ocak ayında İran, Çin ve Rusya'nın Batı'daki şüpheciler için bir kale olarak geliştirmeye çalıştığı bir başka grup olan BRICS'e kabul edildi.
Çin aynı zamanda İran'ın zengin petrol kaynaklarından da yararlanıyor. Çin ve İran'ın ABD yaptırımlarından kaçınmak için kullandığı karmaşık prosedürler nedeniyle bu ticaretin boyutunu belirlemek zor.
Dünyanın en büyük yabancı petrol ithalatçısı olan Çin, Orta Doğu'daki daha geniş bir savaşın enerji tedariği ve maliyeti üzerindeki potansiyel etkisinden endişe duyuyor.
İran petrolünü ucuz fiyata satıyor. İsrail'in İran'ın petrol tesislerine saldırması, Çin'i Suudi Arabistan gibi daha pahalı tedarikçilere daha fazla güvenmeye zorlayabilir. Ancak İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatması halinde veya Yemen’deki Husilerin gemilere yönelik füze saldırıları nedeniyle Kızıldeniz'deki Suudi sevkiyatları kesintiye uğrayabilir.
Tankerleri takip etme konusunda uzmanlaşmış bir şirket olan Frutexa Analytics, Çin'in “Geçtiğimiz yıl günde 1,11 milyon varil İran ham petrolü satın aldığını, bunun İran'ın ham petrol ihracatının yaklaşık yüzde 90'ını ve Çin’in ithal ettiği ham petrolünün de yüzde 10'unu temsil ettiğini” tahmin ediyor.
Öte yandan konu sadece ham petrol de değil. Pekin, her ne kadar petrol rezervlerinin üç ya da 4 aylık bir savaşı yani kesintiyi kaldırabileceğini düşünse de diğer ekonomik çıkarları da için de alarm zilleri çalabilir.
Bilindiği üzere Çin, özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Körfez ülkelerindeki enerji ve altyapı projelerine milyarlarca dolar akıttı. İran’ın olası bir savaşta pek çok Amerikan üssüne ev sahipliği yapan ülkeleri hedef alması, Pekin’in devasa yatırımlarını geciktirebilir.
Son zamanlarda hem ekonomi çevrelerinde hem de dünya siyasetinin arka kapılarında cevabı en çok aranan sorulardan biri bu. Kamuoyuna yapılan açıklamalardan, seçime giden ABD yönetiminin İsrail’in üzerinde yeterince baskı kuramadığı anlaşılıyor.
Her ne kadar ABD’den sızan bilgiler, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Amerikalı müttefiki Joe Biden'a, İran'ın nükleer ve petrol altyapısına değil, İran ordusuna saldırma niyetinde olduğunu bildirdiğini belirtse de katil İsrail tarafından yapılan açıklamalar şüpheleri artırıyor.
Şüphesiz ABD yaptırımları altında oldukça kötü zamanlar geçiren İran ekonomisi, petrol üretim ve ihracat tesislerine, hatta rafinerilere yapılacak bir saldırıdan oldukça fazla zarar görebilir.
Petrol piyasalarını analiz etme konusunda uzmanlaşmış bir şirket olan Kpler'e göre, İran'ın ortalama petrol ihracatı günde yaklaşık 1,6 milyon varil.
Üretimi veya ihracatı hedef alan herhangi bir saldırının Çin'i ve tüketici ülkeleri etkileyeceği anlamına geliyor. Ancak küresel piyasada fiyatların artma olasılığı da bulunuyor.
ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'in İran petrolüne saldırısı konusunda uyarı açıklamaları kamuoyunda sık sık yer alırken, uzmanlar Beyaz Saray'ın bu konudaki ciddiyetinden şüphe ediyor. Zira ABD ve müttefikleri olası bir petrol krizinden minimum zararla çıkacaklarını düşünüyor. Bu zarar hesabı, yükselişini sürdüren Pekin’in ekonomisinin alacağı olası darbeye göre hesaplanıyor.
Zaten bu konuda Batı çalışmalar uzun süredir devam ediyor. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın başını çektiği 29 ülkeyi temsil eden Paris merkezli Uluslararası Enerji Ajansı, İran'dan gelen tedarikte yaşanacak herhangi bir kesintiyi karşılamak için gerekirse harekete geçmeye hazır olduğunu söyledi.
Kurumun yayınladığı raporda olası senaryolar da tartışılıyor. Bu da demek oluyor ki, başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler İsrail’in İran petrol sahalarını ve rafinelerini vurma ihtimalini oldukça olası görüyor.
Ancak Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü, 11 Ekim'de yayınlanan bir araştırma makalesinde, "ABD yönetiminin İsrail'i İran petrol tesislerini hedef alma konusunda caydırmaya devam etmesi gerektiğini" belirtti.
Makalede, "İsrail'in, rejimin askeri, güvenlik veya istihbarat örgütüne veya İsrail'in saldırılarını gerçekleştiren bir tesise odaklanması durumunda daha iyi sonuçlar elde edeceği" değerlendiriliyor.
Uzmanlar, Batı’nın olası bir savaştan kaçınma çabaları olduğunu belirtiyor. Ancak İsrail üzerindeki nüfuzlarının etkisi konusunda şüpheler var. Dolayısıyla küresel petrol arzını da etkileyecek bir krizden en az zararla çıkmak için senaryolar üretiyor.
ABD ise tıpkı küresel rakibi Çin gibi Orta Doğu’daki kaynayan kazandan en fazla zararı rakibinin alması için çalışmalar yapıyor.
Nihayetinde küresel bir kriz, hatta çokça dillendirilen Üçüncü Dünya Savaşı, ellerinde 42 binden fazla masumun kanı olan Binyamin Netanyahu ve aşırı sağcı ortaklarının insafına terkedilmiş durumda. Yine biliniyor ki, 21’inci yüzyılda sapkın dini ideolojileri kendilerine rehber edinmiş, yeni topraklar ve daha fazla kan için seferber olan bir ülke, dünyanın kaderiyle oynayabilir.