ABD'de siyahi George Floyd'un polis müdahalesi sonucu hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protestolar son günlerde boyut değiştirdi. İlk etapta pankartlarla yürüyen kalabalıklar polisle çatışmaya, kamu kurumlarını ateşe vermeye, mağazaları yağmalamaya başlayınca ortaya eşine çok az rastlanır görüntüler çıktı.
Yerel yönetimlerin kontrol edemediği olaylar nedeniyle çok sayıda bölgede sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, ulusal muhafızlar şehirlere indi ve göstericilere doğrudan müdahale etmeye başladı.
Tüm bunlar yaşanırken söz konusu polisin tutuklanması, ABD yönetiminden gelen ‘gerekeni yapacağız’ mesajı ve diğer adımlar göstericilerin öfkesini dindirmedi. Öyle ki ilk başlarda sadece Minneapolis’ta başlayan gösteriler önce ülke geneline yayıldı, ardından Kanada, Fransa, İngiltere gibi yerlerde benzer tepkilere neden oldu.
ABD’deki ırkçılık hiçbir zaman tam anlamıyla bitmedi
Peki ABD’deki Afro Amerikalılar başta olmak üzere kitlelerin öfkesi neden bir türlü dinmek bilmiyor? Tüm bu yaşananlarda ABD’nin koronavirüsle mücadeledeki başarısızlığı, sağlık sisteminin tamamen ‘parası olanlar için’ iyi işlemesi, salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin çoğunluğunun göçmen olması ve nihayetinde 41 milyon kişinin bu dönemde işsiz kalması gibi süreçler kitlelerin George Floyd’un ölümüne gösterdikleri tepkiyi ne kadar etkiledi?
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı’ya göre ABD’de yaşanan olayların toplumsal açıdan farklı boyutları var.
ABD’deki Martin Luther King Jr ve diğerleri tarafından 1955-1968 yılları arasında yürütülen sivil haklar hareketinin ırk ayrımı sistemini muhafaza eden yasaları feshettirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Narlı, “O dönemde atılan adımlar Afro-Amerikalılara karşı yıllardır süren ırkçı ayrımı ortadan kaldırmış olsa bile, ırk temelli ayrımcılık günlük hayatta olduğu kadar kurumsal düzeyde de son bulmadı” dedi.
2017'den 2019'a kadar ABD’deki polis şiddetinden ölenlerin oranında yüzde 1,7'lik artış görüldüğüne işaret eden Prof. Dr. Narlı, “Bu ölümlerin etnik gruplara göre dağılımına bakıldığında 2017-2019 arasında sadece siyahi Amerikalılarda ölümlerin arttığı dikkat çekiyor. Bu iki yılda polis şiddeti ölüm oranlarında beyaz Amerikalılar'da yüzde 19'luk, Hispaniklerde ise yüzde 11'lik bir düşüş olurken, Afro-Amerikan vatandaşların ölümlerinde yüzde 5,3'lük bir artış var” bilgisini paylaştı.
Afro-Amerikalılar zulüm ve işkenceleri unutmadı
Tarihten gelen sorunlar, koronavirüs dönemindeki sıkıntılar, George Floyd'un polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesi ve bu ölümün herkesin gözü önünde gerçekleşmesi gibi etmenlerin bir halkanın zincirleri olduğunu anlatan Prof. Dr. Narlı, “Bugün yaşananların geçmişteki olaylarla arasında bir bağ var mı?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Afro Amerikalıların atalarının köle olarak Afrika’dan getirilmesi, kendilerine reva görülen zulüm ve işkencelerin yüz binlerce insanın ölümüne sebep olmasını unutmadılar.
Siyasal hafızalarında canlı olan bu geçmiş ile uzlaşabilmeleri için kendilerine karşı ayrımcılığın sona erdiğinden emin olmaları ve ayrımcılık yapanların pişman olduklarını bilmeleri gerekir. Polis şiddetinin Afro-Amerikalıları hedef alması ve ‘beyaz üstünlüğü’ hareketinin yaygınlaşması onların kölelik geçmişi ve hayatlarının hiçe sayılması anlayışına göre hareket edilen dönemlerin travmalarını deşiyor, canlarını tekrar acıtıyor ve can güvenlikleri ile ilgili endişelerini katlıyor.”
Salgın dönemi ABD’nin bazı defolarını ortaya çıkardı
Prof. Dr. Nilüfer Narlı, bugün yaşanan protestoların temelinde koronavirüs döneminde yaşanan kimi sancılı süreçlerin de yer aldığına işaret ederek, “Salgın döneminde çok sayıda yoksul hayatını kaybetti. Ve onların arasında Afro Amerikalılar ve Hispaniklerin çoğunlukta olması siyasal hoşnutsuzluğu güçlendirdi.
Ayrıca koronavirüs ABD’nin sağlık ve eğitim sistemindeki eşitsizliklere ayna tuttu. Bu eşitsizliklerin insan yaşamını hiçe saydığı algısı sivil toplum örgütlerini, entelektüelleri ayağa kaldırdı. Sosyal medya paylaşımlarında ‘yoksul isen öl’ ve ‘sağlık sorunun varsa öl’ gibi bir anlayışın ülkede egemen olduğu inancına dair paylaşımlar gördük. Bunlar son derece önemli belirtilerdi.
Haksızlık ve adaletsizliğin güçlenmesi endişesini paylaşanlar, George Floyd'un polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesine tepki gösterirken adaletsiz uygulamaların yaygınlaşmasını önleme refleksi ile hareket ediyor. Bu geniş kitle ABD’nin özgürlükler ve fırsatlar ülkesi olduğuna inançlarını kaybetmek istemiyor.”
ABD yönetiminin atması gereken adımlar belli
Olayların dinmesi için ne tür bir yaklaşım sergilenmesi gerektiği konusuna da değinen Prof. Dr. Narlı, “Haksızlığa uğrayanın acısının ve sesinin duyulması, haksızlık yapanların cezalandırılması ve bu tür olayın bir daha asla olmayacağını garanti edecek düzenlemenin yapılması gibi adımlar ancak süreci dindirebilir. Ayrıca bu tür durumlarda protestocular otoriteden büyük bir özür beklentisi içine de girerler” şeklinde konuştu.