7 Ekim’den beri İsrail, insan haklarını hiçe sayarak Gazze’de ölüm saçıyor.
Tüm dünyada bu suça sesini yükselten toplumlar, İsrail’in durması için protestolar ve yürüyüşlerle karşı duruşlarını ortaya koyuyor.
Birleşmiş Milletler (BM) de büyük bir uluslararası örgüt olarak ateşkesi sağlamak için bir araya gelip karar veriyor, ülkeler ateşkesin sağlanması için el kaldırıyor. Ancak, İsrail’in ilk günden beri en büyük destekçisi olarak öne çıkan ABD, çatışmaların durmasını veto ederek, ölümlerin günden güne artmasına kayıtsız kalıyor.
İşte böyle bir tabloda ABD’nin veto ettiği bir diğer “insan hakkı” da fikir özgürlüğü oldu. Harward gibi büyük üniversitelerde yapılan Filistin’e destek protestoları ABD’ye başka skandal bir karar aldırdı.
Öğrencilerin Filistin'e destek gösterileri ile ilgili üniversite rektörlerini ifadeye çağıran ABD Temsilciler Meclisi, aldığı son kararla “Siyonizm” karşıtlığını antisemitizm olarak kabul etti. Yani, İsrail devletine karşı olmayı Yahudi karşıtı olmakla bir tutan karar Meclis’te kabul gördü.
Hatırlatmak gerekirse, Siyonizm, 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasına yardımcı olan bir ulusal ideoloji olarak tanımlanabilir. Bu ideoloji, Yahudi halkının Filistin’de kendi kaderini belirleme hakkına sahip olduğunu savunur ve Siyonistler, bu bölgeyi kendi vatanı olarak görür. Antisemitizm ise Yahudilere karşı önyargılı olma, onlara karşı düşmanlık besleme anlamına gelen bir terim.
Temsilciler Meclisi’nin bu kararını ve ABD’de ket vurulan fikir özgürlüğünü Uluslararası Hukukçu Doç. Dr. Levent Ersin Orallı değerlendirdi.
“Artık ABD’de düşünceler kısıtlanıyor”
Orallı sözlerine, ilk yazılı anayasaların yapıldığı ABD'den bu yana 250 yıl geçtiğini belirterek başlıyor. ABD'nin ifade özgürlüğü bağlamında öne çıkması gerekirken, artık düşüncenin sınırlandığı, din ve vicdan hürriyetinin tam manasıyla daraldığı ve kişilerin fikirlerini ortaya koyabilme kabiliyetlerinin kısıtlandığı bir dönemden bahsedildiğini söylüyor ve ekliyor:
“Her geçen gün özgürlük alanından çıkarılan, maalesef ırk ayrımcılığının, siyahiler ve beyazlar arasındaki ayrımcılığın her gün artarak devam ettiği bir ülkeden söz ediyoruz. Dolayısıyla, artık ABD'nin batı medeniyeti üzerine kurguladığı değerlerin temsilcisi olmaktan giderek uzaklaştığı bir döneme doğru adım adım ilerliyoruz. 21. yüzyıl, beklenenin aksine ırkçılığın yükseldiği bir dönem olarak öne çıkarken, özellikle iklim değişikliği bağlamında savaşlar da kendini hissettirmekte.”
“ABD’de hala ulusal bilinç yok”
Orallı, ABD’nin kuruluşundan bu yana üniter bir yapıya bürünemediğine dikkati çekiyor, ulusal bir bilincin oturtulamadığını vurguluyor.
“Çatışmalardan kaynaklanan, insanların daha özgür bir şekilde kendilerini ifade edebilecekleri coğrafyalara göç etmelerinin öne çıkan bir olgu olduğu bu dönemde, özellikle ABD'de, yani bundan 150 yıl önce büyük iç savaşların yaşandığı kurgusal kimliğini henüz oturtamamış bir devlette, bir üniter yapının olmaması ve ulusal bir bilincin belirgin olmaması hala sorun teşkil etmektedir.”
Yahudilerin egemen olduğu bir ABD olduğunu belirten Orallı, Protestan yapısının üstünlüğüne dayalı bir sistemin oluşturulduğunu söylüyor. Bu sistemin mimarisini ortaya koyan Musevilerin de Amerikan değerlerinden daha kıymetli gördükleri İsrail coğrafyasının gerçek anlamda egemenleri olduklarını inandıklarını dile getiriyor. Gazze şeridinde yaşanan katliamın en büyük örnek olduğunu belirtiyor.
“ABD hegemonyası sona eriyor”
ABD’de üniversitelerdeki tutuma değinen Orallı, ABD’nin elinde tuttuğu tek kutuplu dünya sisteminin elinden kaydığının altını çiziyor. Artık insan hakları meselelerinde ABD’nin dünyaya uyarıda bulunacağı bir hakkının olmadığı döneme girildiğini ifade ediyor:
“Özellikle ifadenin, düşüncenin gelişimi için en açık alanlar olması gereken üniversitelerde başlatılan bu daraltma politikasının, Filistin'e destek veren barıştan yana kimlik ortaya koyan öğrencilerin istihdam edilmeyeceğine, üniversitelerden atılacağına ve yeni üniversitelere kayıt olmayacağına dair söz konusu vurgulara değiniliyor. Ayrıca, bu üniversitelerin dekanları, öğretim üyeleri ve rektörleri hakkında soruşturmaların yapılacağı ve Temsilciler Meclisi'nde görevlerinden alınabileceği yönünde uyarılar var.
Kültür ve hegemonyanın sorgulanmaya başlandığı, 21. yüzyıl itibarıyla batı değerlerinin kimliğini kaybedip, doğunun doğal hukuk doktrinine dayalı tabii hak anlayışının öne çıktığı bir döneme doğru adım adım gidiliyor. Bu nedenle, ABD'nin insan haklarıyla ilgili dünya devletlerine uyarılarda bulunma yeteneğini kaybettiği ve tek kutuplu dünya düzeninin kültürel hegemonyanın zayıfladığı bir dönemin sona erdiğini düşünüyorum.”