ABD Suriye konusundaki söylemleriyle kafa karıştırıyor. En yetkili isimlerden gelen açıklamalar bile bir süre sonra yalanlanıyor. Bunun son örneği Çavuşoğlu Tillerson görüşmesi sonrası yaşandı.
Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Amerikalı mevkidaşı Tillerson’la Paris’te bir araya geldi.
Tillerson Çavuşoğlu’na, “birlikte 30 kilometrelik güvenli alan oluşturma” önerisi yaptı. Çavuşoğlu bu öneriyi gazetecilere anlatırken Tillerson’un "Size roketler geliyor. Biz önceden 10 kilometrelik hat düşünüyorduk, esasen 30 kilometre olabileceğini öngörüyoruz ki bu sizin durumunuzu ancak karşılıyor. Suriye sınırı boyunca bir güvenli hat olsun ki size terör saldırısı yapılmasın" dediğini aktardı.
ABD'den Türkiye'ye 'güvenli bölge' önerisi
Ancak Rex Tillerson kısa süre içinde kendi sözlerini reddetti. ABD Dışişleri bakanı "Bir dizi olası seçeneği tartıştık, ama Suriye'de güvenli bölge oluşturulması yolunda bir öneride bulunmadık" dedi.
Karşılıklı çelişen bu açıklamalar tartışılırken Amerikan Savunma Bakanlığı, kendi dışişleri bakanlarını yalanlayan bir açıklama yaptı.
Pentagon "Türkiye ile Suriye sınırı boyunca bir "güvenli bölge" oluşturma ihtimalini görüşmeyi sürdürüyoruz." dedi.
Amerika Birleşik Devletleri, Suriye’de olaylar başladığı ilk günden beri kafaları karıştırmaya devam ediyor. Yapılan açıklamalar ve görüşmelerde sürekli başka şeyler söyleniyor ama sahada PKK ile birlikte tutarlı bir süreç işletiyor.
Öyle ki PKK ile işbirliğini gizlemek için Suriye’deki teröristlere “Suriye Demokratik Güçleri” diye yeni bir isim veren de ABD’li komutanlar.
ABD verdiği sözleri tutmadı
Suriye’de barışçıl gösteriler başladığında Türkiye devreye girdi, Esed yönetimi ile görüşmeler yürüttü. Gidişatın iyi olmadığı ve olayların kısa sürede kontrolden çıkacağı belliydi, zira büyük güçlerin planları kendini belli etmeye çoktan başlamıştı. Ankara Şam’ı ikna edemedi. İlişkiler koptu.
ABD henüz olaylar büyümemişken Şam yönetimini görevden çekilmeye çağırdı. Bu çağrı silahlı çatışmaların büyümesine neden oldu. ABD muhaliflerden yana tavır aldı ve yardımlarda bulunmaya başladı.
İşte henüz daha 2011’de ABD’nin tutarsız açıklamaları bu süreçte başladı.
Obama yönetimi Şam’da rejimin değişmesi gerektiğini söylüyordu ama bunun için hiç bir adım atmıyordu. Tek yaptığı muhaliflere telsiz gibi malzemeler ve bazı hafif silahlar vermekten ibaretti. Türkiye’nin birlikte hareket etme çağrıları da hep karşılıksız kaldı.
Dönemin ABD Başkanı Obama 21 Ağustos 2012’de Suriye’ye yönelik bir askeri harekatı değerlendireceklerini açıkladı. Bunun için de bir kırmızı çizgi belirledi: Kimyasal ya da biyolojik silah kullanımı.
Haziran 2013’de Esed rejimi kimyasal silah kullandı. Obama yönetimi harekete geçmedi. Rusya devreye girip Suriye’deki silahları ülke dışına çıkartmayı önerdi. Bu teklif ABD için can simidi oldu. Amerikan yönetimi zaten müdahale etmek istemiyordu. Rusya’nın bu teklifini hemen kabul ettiler.
Bu sayede Rusya Suriye’deki alanını genişletti. Rejimin hamisi rolünü artık sahada da üstlenmeye başladı.
Amerika’nın sahaya aktif olarak indiği 2014 yılına kadar büyük göç dalgalarıyla karşı karşıya kalan Türkiye sayısız kere Washington’a güvenli ve uçuşa yasak bölgeler oluşturulmasını teklif etti. ABD, Ankara’nın bu tekliflerini kimi zaman görmezden geldi, kimi zaman da bir harekette bulunacakmış gibi davranarak oyalama politikası izledi.
2014 sonu geldiğinde, yüzbinlerce insan ölmüş, şehirler yerle bir olmuş, milyonlarca insan komşu ülkelere sığınmıştı. DEAŞ suriye ve Irak’ta büyük bir alanı gele geçirmişti. ABD bu süreçte neredeyse hiç hareket etmedi. Ta ki, DEAŞ Türkiye sınırındaki Kürt bölgelerine dayanıncaya kadar.
DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyon kuruldu. Türkiye de bunun bir parçası oldu. Ancak İncirlik Üssü uzun süre uçuşlara açılmadı. ABD, Türkiye’ye İncirlik karşılığında “güvenli bölge ve muhaliflere destek” sözü verdi. Ancak bu sözler de tutulmadı.
PKK ile işbirliği
Rusya’nın rejimin yanında aktif olarak sahaya inmeye başladığı bir dönemde ABD de çatışmaların yarattığı boşluktan faydalanıp bölgeye yerleşen PKK yanında saf tuttu.
Kobani’de başlayan birliktelik kısa sürede ülkenin kuzeyine yayıldı.
Türkiye bu süreçte ABD’yi “Fırat’ın batısı kırmızı çizgimiz” sözleriyle uyardı. ABD yönetimi, PYD’nin Fırat’ın batısında kalmayacağını, döneceğini söyledi, güvence verdi.
Ancak PYD dönmedi. Aksine buradaki alanını büyütmeye devam etti.
Terör örgütünün ilan ettiği sözde kantonlar ABD”nin üsleri haline geldi.
ABD bu bölgelere silah yığmaya başladı. Türkiye uyardı, bu kez ağır silah olmayacağı güvencesi verildi.
Ancak öyle olmadı. Zırhlılardan hava savunma silahlarına kadar binlerce TIR dolusu ağır silah PKK’lılara verildi.
ABD askerleri YPG işaretleri takmaya başladı. PYD/YPG karakollarına ABD bayrakları çekildi.
Türkiye PYD/YPG’nin PKK’nın ta kendisi olduğunu tüm kanıtlarıyla ABD’nin önüne koydu. Bunu kendi içindeki soruşturmalarda da resmi olarak kabul eden ABD, terör örgütüne Suriye Demokratik Güçleri ismini verdi, dünyaya ve kendi halkına yalan söylemeye devam etti.
Üstelik bu yalanı uyduran komutan, kameraların önünde PKK’lılara nasıl da içinde “demokratik” kelimesi geçen bir isim bulduklarını gururlanarak anlatmaktan çekinmedi.
Türkiye Fırat Kalkanı harekatını başlattığında destek sözü veren ABD bir süre sonra tek bir uçak bile kaldırmadı. Hatta Rakka’ya düzenlediği saldırıları durdurdu, DEAŞ’ın Al Bab’a Türkiye’ye karşı destek göndermesine göz yumdu.
Kaynak: TRT Haber/ AA