Çin’de başlayan ve önce Pekin yönetimine komşu ülkeleri ardından Avrupa’yı ve sonunda ABD başta olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını yerleşik düzenin en önemli kurumlarının varlığını da doğrudan tehdit eden bir boyuta ulaştı.
Kıta Avrupası'nda özellikle İspanya ve İtalya’da salgının açtığı derin yaralar sadece bu iki ülkede değil başta Avrupa Birliği (AB) üyesi diğer ülkelerin başkentleri olmak üzere dünyanın dört bir yanında tartışılıyor.
AB rüyası bitecek mi?
Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Özdal ve Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Armağan Gözkaman, AB’nin bugünkü durumu ve yakın gelecekteki muhtemel pozisyonuna dair değerlendirmelerde bulundu.
Özdal, AB’nin mevcut durumunun aktör bazında iki boyutlu ele alınabileceğini belirterek, AB’yi bir örgüt olarak ayrı, AB üyesi devletleri ise ayrı değerlendirerek bütünsel bir analize ulaşmak gerektiğine işaret etti.
AB koronavirüs döneminde iyi sınav vermedi
Birlik üzerinden değerlendirildiğinde AB’nin koronavirüs salgını sürecinde günümüze kadar iyi bir sınav vermediğinin altını çizen Prof. Dr. Özdal şöyle devam etti:
“AB’nin kurucu ve en önemli değerlerinden biri olan ‘dayanışma’ ilkesi maalesef bu dönemde yeterince işletilemedi. Virüsün merkezi Avrupa olduktan sonra salgından en çok etkilenen İtalya ve İspanya’ya gerek bir örgüt olarak AB gerekse üye devletler gerekli yardımları yapamadı. Eleştirilerin artması üzerine de AB Komisyonu Başkanı, İtalya ile başlangıçta yeterince dayanışma göstermediklerini kabul ederek, özür dilemek zorunda kaldı.
AB üyesi devletlerse büyük ölçüde bireysel hareket edip, kendi ulusal çıkarlarını gözeterek farklı önlemler alıp virüsle mücadelede farklı stratejiler izlediler. Koordinasyonsuz bir biçimde birçok AB ülkesi sınırlarını kapatırken, Schengen de fiili olarak askıya alındı.”
Orta ve uzun vadeli konuşmak için çok erken
AB’nin bu zorlu süreçten tek parça çıkamayacağı ve dağılma sürecine gireceği iddialarını sorduğumuz Prof. Dr. Özdal bu konuyla ilgili ise şöyle konuştu:
“Evet, şu an AB çok zor günlerden geçiyor ancak dağılacağını iddia etmek için kesinlikle henüz çok erken. Salgının Wuhan’dan gelip Avrupa’ya yayılması sırasında AB kendinden beklenildiği gibi hızlı adımlar atamadı ve tüm üye devletleri bağlayıcı kararları alamadı.
Bu durumun ardında yatan temel neden ise AB üyesi devletlerin korona salgını ile ilgili hususları doğal olarak güvenlik algısı kapsamında değerlendirmeleri. Güvenlik tüm devletler tarafından egemenlik yetkileri kapsamında görüldüğü için de bir üst otorite olan Birliğe yetki devrinde bulunulmamakta. Hiç şüphesiz üye devletler arasında sağlık alanında bir iş birliği ve entegrasyon süreci var ama yaşanan salgının da bize gösterdiği üzere AB’nin üye devletler açısından bağlayıcı ortak bir sağlık ve pandemi politikası yok.
AB hatalarından ders çıkaran bir kurum
Bir noktayı da netleştirmekte fayda var; AB, yaptığı hatalardan ders çıkaran bir kuruluş. Hatalarını hızlıca revize ederek, çeşitli reformlar yapmayı daha önce de tecrübe etmiştir. Bu kapsamda İtalya Dışişleri Bakanı’nın geçtiğimiz haftalarda yaptığı ‘AB üyesi devletlerin ortak korona aşısı üretmesi önerisine verilecek cevaplar bence kısa vadede AB’nin nasıl bir yol izleyeceğini görmemiz açısından önemli.
Birliğin geleceğinin şekillenmesinde AB karar organlarının ve üyesi devletlerin tek başlarına belirleyici olamayacağı gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Zira salgının seyri ve şiddeti de bu süreçte bence çok etkili olacak. Diğer bir deyişle salgının uluslararası sistemi etkileme düzeyi de AB’nin geleceğinde belirleyici olacaktır.”
Türkiye yeni dönemde ön plana çıkabilir
Bursa Uludağ Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Diplomasi Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Barış Özdal, Çin ve Rusya’nın başta İtalya ve İspanya olmak üzere kimi AB ülkelerine yardımda bulunduğunu ancak bu süreçte Türkiye’nin de unutulmaması gerektiğinin altını çizerek, şunları söyledi:
“Sadece Çin ve Rusya yardım eli uzatmadı bu süreçte Avrupa’ya. Salgın nedeniyle 94 ülke Türkiye’den yardım talebinde bulunmuş ve 23 ülkeye yardım gönderildi. Bu yardımlar hiç şüphesiz nitelik ve nicelik olarak çok değerli. Böylesi dönemlerde uluslararası sistemlerde dönüşümler yaşanırken küresel krizlerde sorumluluk alan aktörler, işler düzelmeye başladığında ön plana çıkan ülkeler olurlar. Türkiye bu nedenle yeni dönemde ön plana çıkabilir.
AB’nin ise günümüze kadar olan dönemde krizi kötü yönettiği bir gerçek. Ancak buna rağmen AB’yi sadece koronavirüs dönemine indirgemek büyük hata olur. Bu nedenle Türkiye’de de her ne kadar bazı çevreler ‘ulus devletler daha güçlenecek, AB gibi yapılar çökecek’ yaklaşımını savunsa da ben AB’ye tam üyelik hedefinin Türkiye için halen geçerli olduğu düşünüyorum. Zira özellikle ekonomik refah açısından bakıldığında Türk insanları için AB halen cazibesini korumaktadır."
Pekin yönetimi maske diplomasisi yürütüyor
Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve aynı üniversitenin AB Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Armağan Gözkaman ise Çin’in koronavirüs ile ‘maske diplomasisi’ yöntemini etkin olarak kullanabilmek adına harekete geçtiğine işaret etti.
Çin’in bu yardımına Avrupa’daki kimi aşırı sağcıların ‘AB yanımızda yok ancak Çin dünyanın diğer ucundan bize yardıma geldi’ yaklaşımını siyasi araç olarak kullanmaya başladığını hatırlatan Doç. Dr. Gözkaman, “Çin’in bu yardımları yapabilmesinin temelinde kendi içindeki mücadeleyi büyük ölçüde düzene oturtması var. Çin kendi işlerini yoluna koyunca rotasını AB ülkelerine çevirdi. Çünkü Pekin yönetimi uzun süredir böyle bir yumuşak güç sergileyebilmenin peşindeydi. Şimdi fırsat ayaklarına geldi ve onlar da maske ve tıbbi malzeme üzerinden bir diplomasi yürütmeye başladı” bilgisini paylaştı.
AB bu süreçten güçlenerek çıkabilir
Bugün yaşananların penceresinden bakıldığında, AB’nin geleceğine dair iki farklı projeksiyon olduğunu anlatan Gözkaman, şöyle devam etti:
“Eğer AB üyesi ülkeler salgın sonrasındaki süreçte tek başlarına AB şemsiyesi altında oldukları kadar güçlü olacaklarına inanırlarsa Birliğin geleceğinden endişe edilebilir. Ancak AB üyesi ülkeler birliğin sinerjisi ile her anlamda daha iyi olduklarının bilincini yeniden kavrarsa, AB’nin bırakın dağılmasını, bu süreçten çok daha güçlü çıkmasını da bekleyebiliriz.
Koronavirüs yayılma hızı ve etki alanı kapsamında değerlendirildiğinde AB’nin daha önce hiç karşılaşmadığı büyüklükte bir sorun. Bu nedenle sınavları da büyük. Eğer meydan AB içindeki ‘kuşkucu grup’ olarak bilinen ve demagojiyle, polemiklerle, korku siyaseti ve gerçek dışı argümanlarla hareket eden kesime kalırsa, Birliğin bugününe ve geleceğine ilişkin sınavı daha da zor geçecektir.
AB bu süreci aşabilmek için özellikle mali anlamda ciddi adımlar atıyor. AB Merkez Bankası 750 milyar euro destek sunacak. Avrupa Parlamentosu, 2002’den beri var olan Avrupa Dayanışma Fonu’nun kamu sağlığı alanını da kapsamasına ve 37 milyar euro’luk ekstra acil yardım paketine onay verdi. Tüm bunlar, AB’nin mevcut durumundan ne denli hızlı kurtulmak istediğini bizlere gösterir nitelikte.”
Bugünleri bir daha yaşamazlar
Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Armağan Gözkaman, AB’nin bugün yaşananlardan ciddi dersler çıkaracağı ve bir daha maske ya da solunum cihazı sıkıntısı yaşamalarının neredeyse imkansız olduğunu savunarak, “Salgının hemen ardından birlik harekete geçecek ve tüm depoları maske ve solunum cihazı dolacak kadar geniş çaplı bir tedarik başlatacaklardır. Kaldı ki AB’nin korona sınavında sadece İtalya ve İspanya örneği ile hareket etmek pek de doğru olmaz. Birlik içerisinde çok iyi önlemler alan ülkeler de oldu. Tüm bunları alt alta koyduğunuzda, AB’nin bu yaşananlara rağmen cazibesinin halen geçerli olduğunu düşünüyor, Türk vatandaşlarının son 2 aydır yaşananlar nedeniyle AB’ye yüz çevireceklerini sanmıyorum” şeklinde konuştu.