Avrupa Birliği'nin (AB), sığınmacı sorununu çözmek için vardığı anlaşma, üye ülkelerin iç siyasetindeki çalkantılara esir kalarak soruna uzun vadeli bir çözüm üretmekten yine uzak kaldı.
Geçen hafta Brüksel'de üye ülkelerin 28 liderini bir araya getiren zirvenin göç sorununa ilişkin tartışmalı sonuç bildirgesinde alınan kararlarda, farklı üyelerin iç siyasette yaşadığı karmaşının büyük etkisi oldu.
Bildirgede, bir yandan birliğin önde gelen ülkelerinden Almanya'yı koalisyon krizinden kurtarmaya çalışılırken, diğer yandan sığınmacı yükünü ağırlıklı olarak üstlenen cephe ülkeler İtalya ve Yunanistan'a zeytin dalı uzatılmaya çalışıldı.
Tüm üye ülkelerin onayıyla kabul edilebilen bildirgeyi, Vişegrad grubu olarak bilinen ve katı bir sığınmacı karşıtı politika yürüten Macaristan, Çekya, Slovakya ve Polonya gibi ülkelere kabul ettirmek için ise sığınmacıların yeniden yerleştirilmesi politikası "gönüllülük" esasına bağlandı.
Almanya koalisyonunu kurtarmak için "açık çek"
İç siyasette sığınmacı sorununa ilişkin oluşan görüş ayrlığının mevcut koalisyonu tehdit ettiği Almanya için zirve büyük önem taşıyordu.
Koalisyon ortağı Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı ve İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e "ikincil sığınmacı hareketlerine" çözüm bulması için zirve sonuna kadar süre tanımıştı.
Merkel, "ikincil sığınmacı hareketlerine", yani bir AB ülkesinde önceden kayıt altına alınan ve başka bir AB ülkesinde iltica talebinde bulunan sığınmacılara ilişkin "AB düzeyinde" bir sonuç bulunması gerektiği konusunda ısrarcı davranmış, zirveye de bu beklentiyle gelmişti.
AB, birliğin önde gelen ülkesi Almanya'nın lideri Merkel'in taleplerine kayıtsız kalmadı. Sığınmacı sorunu açısından Almanya dışında çok fazla ülkenin öncelik konusu olmayan "ikincil sığınmacı hareketlerine" çözüm bulmak için bildirgede üye ülkelere "açık çek" verildi.
Üye ülkeler arasındaki "ikincil sığınmacı hareketlerinin" Ortak Avrupa İltica Sistemi'ni ve Schengen müktesebatını tehlikeye attığı uyarısına yer verilen bildirgede, bu hareketleri engellemek için üye ülkelerin ulusal mevzuatlarında "gerekli tüm önlemleri" alması gerektiği kaydedildi.
Bu madde, Merkel için "can simidi" niteliği taşıyor.
İtalya'ya büyük imtiyaz
AB'nin sığınmacı konusunda iç siyasete yönelik diğer bir hamlesi ise İtalya bağlamında gerçekleşti. Zirvenin ilk gününün ardından yayımlanması beklenen bildirgeyi veto eden İtalya'yı ikna etmek için AB, kendi değerler sistemini tartışmaya açacak "sığınmacı kamplarına" yeşil ışık yaktı.
Akdeniz açıklarında 630 sığınmacıyı kurtaran Aquarius yardım gemisine yanaşma izni vermeyen İtalya'nın yeni hükümeti, "Avrupa'nın paspası değiliz" diyerek sığınmacı karşıtı bir politika yürüteceğini vurgulamış, diğer üye ülkelerin yüke ortak olması gerektiğini savunmuştu.
AB liderleri, Afrika ve Sahel bölgesinden İtalya'ya gelen sığınmacı akınını durdurmak için bölgeye mali desteği artıracağını duyurdu. Bu çerçevede AB Afrika Fonu'na 500 milyon euro transfer etme kararı alındı.
İtalya'yı daha da memnun edecek karar ise "bölgesel tahliye merkezleri" olarak adlandırılan ve denizde kurtarılan sığınmacıların üye ülke topraklarının dışında "toplanmasını" öngören fikire verilen destekle gerçekleşti.
Fikrin uygulamaya konması durumunda İtalya tekrar bir "Aquarius" davasıyla karşı karşıya kalmayacak, kurtarılan sığınmacılar insani standartların çok da yüksek olmayacağı kamplarda toplanacak.
Özellikle cephe ülkeler olarak bilinen İtalya ve Yunanistan'ı memnun edecek bir diğer karar da AB topraklarında kurulması planlanan "kontrol merkezleri" olarak ortaya çıktı.
Olur da sığınmacılar tüm önlemlere rağmen AB topraklarına ulaşırsa, bu sığınmacılar da "kontrol merkezlerine" yönlendirilecek, burada koruma hakkı olanlar ile iade edilecek olanlar "ayıklanacak".
Vişegrad "gönüllülük" kararıyla rahatladı
Zirve bildirgesinde mevcut sığınmacı politikalarında en büyük değişiklik ise "gönüllülük" kavramının "zorunluluk" esasının yerini alması oldu.
AB liderleri sığınmacıların üye ülkeler arasında yeniden yerleştirilmesinin "gönüllülük" çerçevesinde gerçekleşeceğine karar verdi.
Sığınmacı krizinin 2015'te patlak vermesinin ardından AB Komisyonu İtalya ve Yunanistan'da bulunan sığınmacıların 160 binini üye ülkeler arasında zorunlu olarak yeniden yerleştirmeyi öngören bir kota sistemi kabul etmişti.
Son veriler bu sığınmacıların sadece 33 bin 846'sının yeniden yerleştirildiğini gösterdi. Bu çerçevede Polonya ve Macaristan gibi üye ülkeler hiçbir sığınmacı almazken, Çekya 12, Slovakya da 16 sığınmacı alarak tepkiye yol açtı.
Sığınmacıların yeniden yerleştirilmesini "gönüllülük" esasına çevirerek AB, bir yandan Vişegrad ülkelerinin zirve sonuç bildirgesini veto etmesini engelledi.
Diğer yandan AB'nin çok da tercih etmemesine rağmen, iç siyasette sığınmacı karşıtı politikalar yürüten bu ülkelerin liderlerinin eli güçlenmiş oldu.
AB zor dönemde dayanışma mesajı verdi
AB, zirvenin ilk gününün ardından yayımlayacağı sonuç bildirgesini, İtalya vetosu nedeniyle gecikmeli olsa da ikinci günün erken saatlerinde paylaştı.
İngiltere'nin birlikten ayrılması, üye ülkelerde aşırı sağın güçlenmesi ve sığınmacı krizi nedeniyle "AB dağılıyor" görüşlerinin yaygınlaştığı bir dönemde, AB'nin sonuç bildirgesine tüm ülkelerin onayını alamaması büyük bir dayanışma eksikliği gösterecek ve prestij kaybına yol açacaktı.
Özellikle ABD-AB ilişkilerinin de ticaret alanında sürtüşmeler nedeniyle gerildiği ve Rusya'yla ilişkilerin giderek kötüleştiği mevcut durumda, AB dış dünyaya "dayanışma" mesajı vermek zorundaydı.
AB'nin tüm ülkelere imtiyaz vererek sağladığı dayanışma ise bir kez daha başarısızlığa mahkum bir sığınmacı politikası doğurdu.
Kaynak: AA