Asya’nın küçük ama önemli ülkesi Afganistan, uzun bir süredir iç siyasi ve askeri karmaşıklıklara, dış müdahalelere sahne oluyor.
20. yüzyılın başından itibaren sömürgeci güçlerin dikkatini çeken ülke ilk önce Britanya, ardından Sovyetler Birliği işgaline uğradı.
Tüm dünya millet ve devletleri için olduğu gibi 20. yüzyıl Afganistan için de oldukça uzun bir asır oldu. Sovyetler Birliği’nin çekilmesinin ardından ülkede birçok silahlı aktör, yönetimde söz sahibi olmak için mücadeleye başladı.
Ülkede, işgallerin ardından iç savaş başlamıştı.
İşte, Afganistan’da bugüne kadar uzanan sürecin ana aktörleri bu iç savaşta şekillendi. 11 Eylül saldırılarının ardından başlayan ABD ve İngiltere’nin müdahalesi ise ülkede uzun soluklu bir savaşın kapılarını araladı.
20 yıla yakın bir zamandır devam eden şiddet sarmalının ardından, ABD ile Taliban arasında ve Taliban ile Afgan hükümeti arasında barış müzakereleri başladı. Katar’ın başkenti Doha’daki görüşmelerde nihai bir sonuca varılamayınca gündeme Türkiye geldi. Şimdi gözler, İstanbul’da başlayacak görüşmelerde.
Peki, Afganistan’da etkili aktörler kimler? Hangileri görüşmelere etki edebilir?
Taliban
Sovyet işgalinin sona ermesinin ardından Afganistan’ın içine düştüğü iç savaş koşullarında bir güç olarak ortaya çıkan Taliban, ülkede son 25 yılın en etkili siyasi aktörlerden biri oldu.
Sovyetler Birliği’nin 10 yıl süren işgalinin ardından 1989’da ülkedeki askerlerini çekmesiyle Afganistan'da mücahit gruplar arasında 1992'de başlayan bir iç savaş yaşandı.
Afgan İç Savaşı, henüz işgalden yeni çıkmış bir ülkeyi yeniden çatışma ortamına sürükledi. Siyasi istikrarsızlık ülkede devlet kurumlarının yerleşmesini, tahrip olan altyapının yeniden inşa edilmesini, eğitim ve sağlık hizmetlerinin verilmesini engelledi.
Taliban bu kargaşa ortamında, Afganistan’da "Hanefi fıkhına dayalı İslami bir sistem" kurma hedefiyle ortaya çıktı.
Örgüt, “talebeler” anlamına gelen Taliban adını, Afganistan’da Peştun etnik topluluğunun yoğun yaşadığı, ülkenin doğu ve güney bölgelerindeki medreselerde eğitim görmüş öğrencilerden alıyordu.
Molla Ömer, Taliban’ı Eylül 1994’te, ülkenin güneyindeki Kandahar vilayetinde 50 medrese öğrencisiyle birlikte kurdu.
Sovyet işgali sırasında mücahitler arasında yer alan, işgalin sona erdiği 1992’den sonra Kandahar’ın kuzeybatısındaki Mayvand köyünde bulunan Sang-i Hisar medresesinde eğitimine başlayan Molla Ömer, komünist yönetim devrildikten sonra ülkede "İslami esaslar"a dayalı bir düzenin kurulmasını talep ediyordu.
50 kişiyle başlayan hareket, yaklaşık bir ay sonra savaş yorgunu, umutsuz ve çoğu iç savaşta yurtlarından edilmiş Afgan medrese öğrencilerinin katılımıyla 15 bine ulaştı.
Taliban'ın yönetimi ele geçirmesi
Grubun militan kaynağını sağlayan medreselere ev sahipliği yapan Pakistan'ın başından beri örgütün en önemli destekçisi olduğu ileri sürüldü.
Taliban, 3 Ekim 1994’te sürpriz bir saldırıyla Kandahar vilayet merkezini ele geçirdi.
1995 yılı başına gelindiğinde Afganistan’ın 12 vilayetinde kontrolü ele alan örgüt başkent Kabil’i kuşattı.
Örgütün Kabil’i ilk ele geçirme girişimi, Savunma Bakanı Ahmed Şah Mesud önderliğindeki geçici hükümet güçleri tarafından püskürtüldü. Örgüt burada ağır kayıplar verdi.
Taliban, ertesi yıl güç toplayıp yeni bir saldırıya hazırlanırken Şah Mesud 26 Eylül 1996’da kendi kuvvetleriyle şehri terk edip Taliban işgaline karşı direniş örgütlemek üzere Hindukuş Dağları'nın kuzeyine çekildi.
Ertesi gün Kabil’e giren Taliban geçici hükümete son vererek “Afganistan İslam Emirliği” adıyla kendi devletini kurduğunu ilan etti.
1998 yılına gelindiğinde Taliban, Afganistan topraklarının yüzde 90’ını kontrol eder hale gelmişti.
Taliban iktidara geldiğinde ülke 20 yıla yakın süren savaş ve çatışma nedeniyle bitap durumdaydı. Yeterli su, elektrik, telekomünikasyon ve ulaştırma altyapısı bulunmuyordu. Halkın barınma, gıda ve ilaç gibi en temel gereksinimlerinin karşılanmasında sıkıntı yaşanıyordu.
İç savaş ülkenin ekonomik ve sosyal dinamiğinin temelini oluşturan aile ve aşiret dayanışmasına dayalı toplumsal yapıyı sarsmıştı. İşgal ve iç savaş yıllarında yaklaşık 1 milyon sivil hayatını kaybetmiş, 100 bine yakın kadın eşini toprağa vermişti.
Temel sağlık hizmetlerine erişim konusunda yaşanan sıkıntı nedeniyle bebek ölüm oranı yüzde 25’le dünyanın en yüksek oranına ulaşmıştı. Ülkede doğan 4 çocuktan 1’i, 5 yaşına gelmeden hayatını kaybediyordu.
Afgan halkı Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşları ile yabancı sivil toplum örgütlerinin sağladığı insani yardıma muhtaç durumdaydı.
Taliban yönetimi, iktidara geldiğinde katı bir "İslami yönetim" usulü uygularken yabancı yardım kuruluşlarına karşı şüpheci tavır gösterdi.
Taliban, 1998 yazında ülkedeki tüm yabancı yardım örgütlerinin ve BM kuruluşlarının ofislerini kapatarak faaliyetlerine son verdi.
BM, Taliban’ı "Dünya Gıda Programı'nın ülkede açlık çeken 160 bin sivile gıda yardımı ulaştırmasını engellemek"le suçladı.
Teröre yardım ve yataklık suçlaması
Taliban’ın 1996-2001 yıllarında Afganistan’da kurduğu rejimi dünyada diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tanıdı.
Örgüt bu dönemde, 1980’lerde Afganistan’da Sovyetlere karşı savaşmış yabancı mücahitlerden bir bölümünü “El Kaide” adını verdiği uluslararası terör ağı içinde örgütleyen Suudi milyarder Usame bin Ladin’e koruma sağladı.
Bin Ladin, El Kaide’nin uluslararası terör eylemlerini burada planlayıp yönetirken, Taliban’a mali destek veriyordu. Bin Ladin’e bağlı militanlar, Taliban saflarında savaşıyor, sivillere yönelik saldırılarda rol alıyordu.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Aralık 2000’de aldığı 1333 sayılı kararla, Afganistan’da kontrolündeki bölgeleri uluslararası teröristlerin eğitimi için kullandırdığı ve El Kaide elebaşı bin Ladin’e yataklık yaptığı gerekçesiyle Taliban rejimine yaptırım uygulama kararı aldı.
11 Eylül saldırıları ve Amerikan işgali
El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine düzenlendiği terör saldırılarının ardından ABD, 7 Ekim 2001’de Afganistan’da “Sürekli Özgürlük Operasyonu” adını verdiği işgal harekatına başladı.
ABD öncülüğündeki koalisyon ve “Kuzey İttifakı” çatısı altındaki Afgan destekçileri, birbiri ardına büyük vilayetleri ele geçirdi.
Taliban 13 Kasım’da başkent Kabil’den, aralık başında ise kalesi kabul edilen Kandahar’dan çekildi. Taliban ve El Kaide elebaşları ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Taliban yönetiminin devrilmesinin ardından Aralık 2001'de Almanya’da düzenlenen Bonn Konferansı’nda bir araya gelen Afgan liderleri, daha sonra Cumhurbaşkanı seçilecek Hamid Karzai’yi Afgan Geçici Yönetimi liderliğine getirdi.
Taliban’ın yeniden ortaya çıkışı
İşgalin ardından Molla Ömer liderliğinde yeniden örgütlenen Taliban, 2003’te ABD ve çoğunluğunu NATO ülkelerinin oluşturduğu Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) ile Afgan merkezi hükümetine karşı gerilla savaşı başlattı.
Kırsal bölgelerde pusu ve gerilla baskınları, kentlerde ise intihar eylemleri düzenleyen örgüt 2006’dan itibaren yeniden ülkede belli bölgelerde kontrol sağlamaya başladı.
Uluslararası koalisyon güçleri Taliban’ın yeniden güçlenmesi karşısında ülkedeki asker sayısını artırmak zorunda kaldı. 2009-2011 yıllarında ülkede 100 bini ABD askeri olmak üzere ISAF komutasında 140 bin asker bulunuyordu.
Taliban lideri Molla Ömer’in de 23 Nisan 2013’de Pakistan’ın Karaçi kentindeki bir hastanede tüberkülozdan öldüğü ortaya çıktı.
ABD 2012’de, Afganistan’daki operasyonlarını 2014'ün aralık ayında sonlandırarak askerilerini çekmeye başlayacağını açıkladı.
28 Aralık 2014’te NATO, ISAF operasyonlarını resmi olarak sonlandırırken tüm güvenlik sorumluluğunu Afgan hükümetine devretti. Aynı gün Sürekli Özgürlük Operasyonu'nun devamı niteliğinde NATO öncülüğünde Kararlı Destek Operasyonu’nun başladığı duyuruldu.
Ülkede merkezi hükümete bağlı güçler güvenliği sağlamada başarı sağlayamazken, çekilme planı da başarısız oldu. Çatışmalar sürdü ve Taliban terör eylemlerine devam etti.
2011’den beri ABD ile Taliban arasında süren müzakerelerde ise barış anlaşması imzalansa da hala fiili bir sonuç alınmış değil. Şimdi ABD ülkeden çekilmeye hazırlanıyor.
Hakkani örgütü
Afganistan’ın Pakistan sınırındaki Paktiya kentinde dünyaya gelen ve geleneksel medrese eğitimi alan Celaluddin Hakkani, özellikle Peştum kabileleri arasında dikkate değer bir etkiye sahipti.
1980’li yıllarda Sovyetler Birliği işgaline karşı Afganistan’da ABD ve Batı tarafından desteklenen liderlerden biri olduğu bilinen Celaluddin Hakkani, Sovyetlerin çekilmesiyle birlikte yeni bir yolda yürümeye başladı.
90’lı yıllarda Hakkani, ülkede etkin olmaya başlayan Taliban’la yakınlaşmaya girişti. Öyle ki, Taliban’ın kurduğu hükümette bakanlık bile yaptı.
Ancak Taliban 2001’de ABD ve İngiltere’nin müdahalesi ile devrildi. Taliban gibi Celaluddin Hakkani ve örgütü de bu sefer ABD karşıtı tarafta yer aldı.
Celaluddin'in kurduğu Hakkani örgütü, Taliban ile aynı safta yer alan ama farklılığını koruyan bir yapıya sahip.
Celaluddin Hakkani, öldüğünün açıklandığı 2018’e kadar Taliban içerisinde üst düzey görevlerde bulundu. Ölmeden önce de oğlu Siraceddin Hakkani’yi örgütün başına getirdi.
Siraceddin, 2015’ten itibaren Taliban’da askeri operasyonlardan sorumlu başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Hakkaniler son yıllarda Afganistan’da yaşanan şiddet olaylarının bir numaralı faili olarak gösteriliyor.
Hizb-i İslami Partisi ve Hikmetyar
1947’de Kunduz’da doğan Afganistan'daki Hizb-i İslami partisinin lideri Gülbeddin Hikmetyar, Kabil Üniversitesinde mühendislik eğitimi aldı. Hikmetyar, üniversiteden mezun olmadı ama taraftarları arasında “Mühendis” olarak anılıyor.
Hikmetyar, 1972’de üniversitede bir öğrencinin öldürülmesi olayından sorumlu tutularak hapse atıldı. Bir yıl sonra afla serbest kalacak olan Hikmetyar, o dönemde ülkede her geçen gün nüfuzunu artıran komünizm karşıtı “Müslüman Gençler Örgütü”ne katıldı.
1979’da Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etmeye başladığında Hikmetyar, Pakistan’da yaşıyordu. Sovyet işgaline karşı birçok ülkeden askeri destek aldı.
Sovyetlerin ülkeden çekilmesinin akabinde ise savaş döneminin etkin örgüt ve liderleri arasında çatışmalar başladı. İlk önce 1992’de Kral Necibullah devrildi, ardından da Hikmetyar’ın da dahil olduğu iç savaş başladı.
Afganistan tarihinin en kanlı yıllarının yaşandığı bu dönemde yalnızca başkent Kabil’de 50 binden fazla insan hayatını kaybetti.
Taliban’ın ülkede kontrolü tamamen ele geçirmesine kadar Hikmetyar ilk olarak 1993 ile 1994 arasında ve kısa bir süreliğine de olsa 1996’da ikinci kez Başbakanlığa atandı.
Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinin ardından İran’a giden Hikmetyar, 2001’de Taliban yönetimi düşünce Pakistan’a ve partisi tarafından örgütlenmiş silahlı grupların başına geçti.
Hikmetyar’ın hedefinde ABD ve İngiltere’nin müdahalesi ile iş başına gelmiş Hamid Karzai vardı.
Uzun yıllar devam eden çatışmaların ardından 2016’da Hikmetyar’ın partisi Hizb-i İslami ile Afgan hükümeti arasında bir barış anlaşması sağlandı. Böylece hapishanelerde bulunan destekçileri serbest bırakılırken, Hikmetyar’ın ülkeye dönmesine ve siyaset yapmasına izin veriliyordu.
Gülbeddin Hikmetyar, 2017’de Afganistan’a döndü ve halihazırda kendisi ve partisi ülkedeki önemli aktörler arasında gösterilmeye devam ediliyor.
Mareşal Raşid Dostum
Afganistan’da son 20 yılda öne çıkan aktörlerden biri de Abdürreşid Raşid Dostum’dur. Özbek asıllı Dostum, 1954 yılında Cüzcan vilayetinin Şibirgan şehrinde dünyaya geldi.
26 yaşında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’da inşa ettiği bir doğal gaz boru hattında işçi olarak çalışıyordu. Dostum’un kaderi de burada şekillenecekti.
Dostum, kısa sürede öne çıkarak işçi sendikasına başkan oldu. O dönem Afganistan’da yönetim karşıtı faaliyetlerde bulunan bazı örgütlerin Özbek, Türkmen ve Taciklerle ters düşmesi Dostum’u ülke yönetimiyle aynı safta buluşturdu.
Dostum, ülkenin kuzeyindeki güçleriyle 1992’de devrilene kadar Kral Necibullah ile iş birliğini sürdürdü. Öyle ki, Mezar-ı Şerif dahil olmak üzere Afganistan’ın kuzeyindeki 7 vilayete Dostum hakimdi.
Bu dönemde siyasi arenada da görülmeye başladı Dostum. Cümbüş-ü İslami Partisi aynı dönemde kuruldu.
Abdürreşid Dostum, Necibullah’ın devrilmesinin akabinde kuzeye çekilerek otoritesini güçlendirmeye çalıştı. Mezar-ı Şerif’teki varlığını artırırken, Türkiye ile ilişkilere de ayrıca önem verdi.
O dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile samimi ilişkiler geliştirdi ve Özal'ın desteğini aldı. Ancak Taliban’ın ülkede kontrolü ele geçirmesiyle Dostun için sürgün yılları başlıyordu.
Taliban, Mezar-ı Şerif’te de kontrolü sağlayınca Dostum bir süre yurt dışında kaldıktan sonra yine Afganistan'ın kuzeyine döndü.
2001 yılında Taliban karşıtı cephenin içerisinde güçlü şekilde varlık gösterdi ve öne çıkmayı başardı. Ülkede 9 Ekim 2004’te yapılan ve Hamid Karzai’nin kazandığı seçimlerde aday olan Dostum, oyların yüzde 10’nu aldı.
Afganistan’da 2014’te gerçekleştirilen seçimlerde ise Eşref Gani’yi destekledi ve seçimi kazanan Gani’nin Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı olarak görev yaptı.
2020 yılında, Cumhurbaşkanı Gani ve Afganistan Ulusal Yüksek Uzlaşma Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah’ın da katıldığı bir törenle Dostum’a “Mareşal” unvanı verildi.
Dostum, Afganistan tarihinde bu unvanı alan 3’üncü kişi oldu.
Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah
Afganistan siyasetinin tepesindeki dört isimden birisi, Afganistan’da 1979’dan bu yana süren savaşın en çok tanınan isimlerinden, Taliban'a karşı oluşturulan Kuzey İttifakı'nın lideri Ahmet Şah Mesud’un yakın arkadaşı, Tacik nüfusun önde gelen ismi Abdullah Abdullah, Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı olarak görev yapıyor.
1983 yılında Kabil Tıp Fakültesinden mezun olan Abdullah, çevresinde doktor olarak anılıyor. Mezun olduktan sonra bir süre çalışmasının ardından, iç savaşın tırmanması üzerine Pakistan’a giderek Peşaver Seyyid Cemaluddin Hastanesinde Afgan mültecilere destek olacağı görevine devam etti.
Kısa süre sonra Pakistan’dan ülkesine dönerek Sovyetler Birliği’ne karşı sürdürülen savaşa katıldı ve ülkedeki savaşta ünlenen cephelerden Pençşir'de yer aldı.
1992 yılında Necibullah’ın devrilmesiyle kurulan Rabbani hükümetinde Savunma Bakanlığı sözcülüğü yaptı. Taliban karşısında kurulan Kuzey İttifakı'nda Ahmed Şah Mesud’un yanında aktif şekilde yer aldı.
Ülkeye yönelik ABD müdahalesi sonrası oluşturulan geçiş hükümetinde bir süre Dışişleri Bakanlığı görevi yaptıysa da 2005 yılında bu görevden ayrıldı.
2009 yılında ise Abdullah Abdullah, siyaset sahnesinde daha güçlü şekilde varlık göstermeye başladı. Devlet Başkanı Hamid Karzai’ye karşı 2009 seçimlerine katılan Abdullah, seçimin ilk turunda yaklaşık yüzde 30 oy alarak Karzai’nin ardından ikinci oldu.
Abdullah Abdullah 2014 yılında gerçekleştirilen devlet başkanlığı seçimlerine de katıldı. Tartışmalı seçimlerde ikinci sırada yer alan ve Eşref Gani tarafının hile yaptığını öne süren Abdullah’ın itirazları neticesinde ABD’nin de katılımıyla bir uzlaşı hükümeti kuruldu ve Abdullah, Afganistan İcra Kurulu Başkanı görevine geldi.
Abdullah Abdullah, ülkede 2019’da gerçekleştirilen seçimlerde yeniden aday oldu. Eşref Gani’nin ardından yine ikinci sırada yer alan Abdullah, sonuçlara itiraz etti.
Kriz, aylar sonra Abdullah ile Gani’nin anlaşmasına kadar sürdü. Buna göre, Abdullah kabinenin yarısının belirleyecek ve Afganistan Ulusal Yüksek Uzlaşma Konseyi Başkanlığı görevini yürütecekti.
Halihazırda Afganistan Ulusal Yüksek Uzlaşma Konseyi Başkanlığını üstlenen Abdullah, Taliban ile Afganistan hükümeti arasında yapılan barış görüşmeleri sürecini yürütüyor.