Sokakta elleri silahlı siyahi insanlar. Her taraf toz, toprak, duman. Yükselen silah sesleri, askerlerin koşuşturmaları, kuşatılmış hükümet binası...
Resim çok tanıdık, zira sürekli ve sürekli tekrar ettiği için unutmak mümkün görünmüyor.
Batı Afrika bölgesinde 17 ay içinde dört darbe gerçekleşti. Özellikle son yıllarda, benzer sahnelerin sıkça yaşandığı Afrika’da; Mali, Çad, Gine, Sudan ve son olarak Burkina Faso’daki hükümetler devrildi.
1950'den bu yana kıtada 214 darbe girişimi gerçekleşti. Bunların 108’i başarısızlıkla sonuçlanırken 106’sında maksat hasıl oldu. Hâlihazırda yönetimde olan birçok hükümet aslında darbe yoluyla gelmiş cuntalardan oluşuyor.
Kıtanın sömürge tarihi çok kabarık. Afrika uzmanları ve kıtayı yakından takip eden araştırmacılara göre; sömürgeci ülkelerin yönetimlerdeki nüfuzunu sürdürmesi nedeniyle, darbe tarihi kitabı daha uzun süre açık kalacak.
En çok darbe girişimi Sudan’da görüldü
Central Florida Üniversitesi’nden Jonathan Powell ve Kentucky Üniversitesi’nden Clayton Thyne’in araştırmasına göre, 1950'den beri en çok darbe girişiminde bulunulan Afrika ülkesi olarak listenin başında Sudan bulunuyor. Bu yönetimi devralma çabalarından altısı, en son Ekim 2021’deki de dahil olmak üzere başarılı oldu. Ülkedeki darbe sayısı ise toplam 17.
Burkina Faso ise aynı dönemde daha az darbe girişiminde bulunulan ve ocak ayındaki dahil olmak üzere sekiz darbe ile en yüksek başarılı darbe sayısına sahip Afrika ülkesi. Burkina Faso'da en sonki darbeye ek olarak 1966, 1974, 1980, 1982, 1983, 1987 ve 2014'te yönetime el konuldu. 2015'te ise yine darbe girişiminde bulunulmuştu.
Afrika'nın en kalabalık ülkesi olan Nijerya, 1960'taki bağımsızlığın ardından, altısı başarılı olmak üzere sekiz darbe girişimiyle uzun bir darbe geçmişine sahip. 1999'dan bu yana ülke, demokratik seçimler yoluyla iktidarı devretti. Böylece, Batı Afrika'da ve bir bütün olarak kıtada istikrarın sağlandığı ülke oldu.
Afrika’daki darbeleri, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkan Yardımcısı, Kuzey Afrika Çalışmaları Koordinatörü İsmail Numan Telci ve Kuzey Afrika Uzmanı Kaan Devecioğlu ile konuştuk.
“Küresel sistemde yaşanan krizler kıtaya yansıyor”
İsmail Numan Telci, Afrika’da yaklaşık 20 yıldır azalma eğiliminde olan ve son yıllarda artan darbelerin nedenini şöyle anlatıyor:
“Afrika’da darbelerin son yıllarda artışının iki göstergesi olduğu söylenebilir, birincisi uluslararası sistemde yaşanan krizlerin, küresel güç mücadelesinin Afrika’yı etkilemesi. İkincisi, Afrika’nın kendi iç dinamiklerinin, problemlerinin çıkmaza girmesidir. Uluslararası sistemde ABD, Fransa gibi aktörlerin yükselen bölgesel ve küresel aktörler karşısında kıtanın problemlerine çözüm üretememesi, sömürgeciliği yeni biçimde sürdürmeye devam etmesi Afrika ülkelerini yeni aktörlerle iş birliği içerisine girmesine sebep oldu. Elbette bütün darbeleri bu bağlamda değerlendiremeyiz. Ama genel bağlamda son yıllardaki darbelerin iki yönü bulunmaktadır: geleneksel aktörlerin iktidarlarını elde tutma çabası veya geleneksel aktörlere yakın isimlerin saf dışı bırakılması. Bu durumun en önemli sebebi de küresel sistemde yaşanan krizlerin kıtaya yansıması olarak değerlendirilebilir. Nitekim uluslararası sistem bir kriz içerisinde ve dönüşüm sürecinde, bunun etkileri de Afrika’da gözlemlenebilmektedir.”
“Darbeler bazen ‘kurtarıcı’ bazen var olan kazanımların kaybedilmesi”
Telci, kıtada gerçekleşen askeri darbelerin bazen halk için kurtarıcı olarak algılanabildiğini söylüyor:
“Askeri darbe, Afrika ülkelerindeki halklar nezdinde aslında bazen “kurtarıcı” rolü üstlenirken bazen var olan kazanımların kaybedilmesi olarak algılanabiliyor. Örneğin Mali, Burkina Faso’da darbeler terör ve istikrarsızlıktan muzdarip halk için kurtarıcı olarak algılanmıştır. Ancak Sudan gibi örneklerde demokratik kazanımları amaçlarken henüz bu anlamda ilerleme sağlanamadığı gibi istikrarsızlık yayılmaktadır. Bu bağlamda genel bir Afrika değerlendirmesi yapmak doğru olmaz, ülkeleri iç ve dış dinamiklerine göre değerlendirme daha doğrudur.”
Mali’de halk askeri darbeyi destekliyorken Burkinalılar, ülkeyi ordunun yönetmesinden endişeliydi. Telci, Afrika ülkelerinde darbe algısının ülkeden ülkeye değiştiğine ve eski sömürge tarihinin de bu durumu etkilediğini vurguluyor.
“Askeri darbeler, bütün ülkelerin siyasi yapısına, demokrasisine zarar vermektedir. Ancak Afrika’daki darbelerin dış bağlantıları ve iç problemlerle ilişkisi incelendiğinde halkın tepkilerinin değişkenliği dikkat çekmektedir. Zaten darbe olan ülkelerin neredeyse tamamında oturmuş bir siyasi sistem mevcut değil, dış aktörlerin nüfuzu çok yoğun ve halkın talepleri göz ardı edilmekte. Örneğin Mali’de halkın darbeyi desteklemesi Fransa’ya yakın eski rejimin terörle mücadelede başarısızlığı ve Fransa’ya olan tepkinin bir yansımasıdır. Burkana Faso’da da halkın önemli bir kesimi Fransa karşıtlığı sebebiyle darbeyi destekleyen görüntüler vermişti. Bu anlamda eski sömürgecilerin Afrika ülkeleri üzerindeki gölgesinden, nüfuzundan rahatsız olan vatandaşların darbeyi bu anlamda bağımsızlığa giden bir yol olarak gördüğü söylenebilir.”
“Darbeleri iki yönlü değerlendirmek gerekir”
ORSAM Kuzey Afrika Uzmanı Kaan Devecioğlu, Afrika’daki darbelerin dinamiklerinin genel anlamda sömürgecilik tarihi ve eski-yeni sömürgecilerle ilişkisi ile bağlantılı olduğunu vurguluyor.
“Fransa’ya karşı bölgede yükselen tepkiler, Fransa’nın terörle mücadeledeki başarısızlığı ve bölge halkına yönelik sömürü düzenini rejimler üzerinden devam ettirmesi darbeleri tetiklemekte veya iç-dış politikada Fransa’ya karşı bağımsız olmak isteyen ülkelerin darbeye maruz kalmasına sebep olmakta. Aslında darbeleri iki yönlü değerlendirmek gerekmektedir. Son yıllardaki darbeleri genellemek yerine halkların tepki ve taleplerine yönelik yönünü iyi takip etmek gerekiyor.”
Devecioğlu'nun, en çok darbe olan Sudan ve Burkino Faso’daki temel dinamiklerine ilişkin görüşleri şöyle:
“Bu ülkelerin yönetimindeki kayırmacı yapılar, ekonomik sorunlar, ordunun ülke ekonomisindeki ağırlığından kaynaklanan siyasetteki etki kapasitesi, halkın farklı kesimlerinin yönetime dahil edilmemesi, temel malların sübvanse edilerek kıtlık dönemlerinde bu ürünlerin arzında yaşanan sıkıntıların halk nezdindeki ağır yükü ve uluslararası aktörler arasındaki rekabetin bu ülkelerdeki yönetimlere yansımalardır.”
“Siyasi elitler üzerinden ya da askerler üzerinden sistem inşa ediliyor”
Devecioğlu, kıtanın darbelerden kurtulamamasının temelinde sömürgeci yapının sistemdeki nüfuzu olduğununu özellikle belirtiyor.
“Kıtanın darbelerden kurtulamamasının birinci sebebi, sömürgeci güçlerin bıraktığı kayırmacı yapı ve halkın taleplerinin güç odaklarının çıkarlarını olumsuz etkileyeceğidir. Bu sebeple ya siyasi elitler üzerinden ya da askerler üzerinden çıkarlarına göre sistemi inşa ettikleri görülmektedir. Yani kıtanın darbelerden kurtulamamasının sebebi eski sömürgeci güçlerin nüfuzlarını kaybetme korkusu ve bu ülkelerde siyasi sistemin istikrar kazanması sonucunda mevcut kazanımlarını kaybetme korkusudur.”
“‘Benim darbecim’, ‘bana düşman olan darbeci’ gibi bakış açıları var”
Batılı ülkelerin, Afrika’daki darbelere bakış açısınının çıkar ilişkisine göre olduğunu da belirten Devecioğlu, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Batılı ülkelerin Afrika’daki darbelere yaklaşımı, “benim darbecim”, “bana düşman olan darbeci” gibi bir bakış açısıyla tezahür ettiği görülmekte. Örneğin bazı Batı ülkeleri kendi çıkarlarına yakın siyaset izleyen darbe yönetimleriyle uyumlu çalışırken, kendi çıkarlarına karşı Rusya, Çin gibi aktörlerle iş birliği yapan darbeci rejimlere baskı ve yaptırımlara başvurmakta.”
“Fransız frangı, sömürge ülkelerde anahtar para haline getirildi”
Fransa’nın Afrika'daki ülke yönetimleriyle kriminal bir bağı var. Devecioğlu bundan yola çıkarak kıtada darbe silsilesinin devam edeceğini düşünüyor.
“Fransa, İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte Batı Afrika ve Orta Afrika Merkez bankası olmak üzere iki tane merkez bankası kurdu ve bunlarla Fransız merkez bankası arasındaki sermaye akışını sağladı. Ve Afrika’nın parası olan Fransız frangını da Fransa Merkez Bankası basıyordu. Bu sistemde dolar ve Fransız frangı altına dönüştürüldü. Yani, Fransız sömürgesi ülkelerde Fransız frangı, anahtar para oldu. Dolayısıyla buna karşı Afrika halklarında çok ciddi tepkiler vardı. Bunu değiştirmek istiyorlardı. Bu durumu ve bunu değiştirmek isteyen Pan-Afrikanist liderler darbelerle bir şekilde susturuldu. Burada Fransa'nın Batı Afrika ülkelerindeki etkisi sadece ekonomik varlığı değil, aynı zamanda askeri varlığı da oldu. Mali'de askeri varlığının olması veya Burkina Faso'da askeri varlığının olması o ülke halkları tarafından potansiyel tehdit olarak görülüyor. Dolayısıyla, yönetimlerin Fransa'yla veya diğer batılı aktörlerle ne kadar yakın olduğu önemli. Bu yakın bağ koptuğu anda süreç de tersine dönüyor işte buradaki boşlukları, Fransa'nın yarattığı boşlukları Rusya'nın doldurmaya çalıştığını görüyoruz. Resmi olmayan şekilde Wagner paralı askerleriyle mesela. Bu durumlar devam ettikçe de darbe silsilesinin devam etmesi mümkün oluyor.”
Grafik: M. Furkan Terzi