Açık 13ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Dünya
TRT Haber 08.04.2024 11:01

Almanya-Fransa ilişkileri: Ufukta ayrılık mı görünüyor?

Avrupa Birliği’nin en önemli iki ülkesi Almanya ile Fransa’nın kimi gelişmeler karşısında verdiği tepkiler Berlin-Paris hattındaki görüş ayrılığının giderek arttığını gösteriyor. Uzmanlar, iki ülke arasındaki ‘farklı pencerelerden bakıp tek başına hareket etme’ yaklaşımının siyasi, ekonomik ve politik fay hattını derinleştirebileceği görüşünde…

okuma süresi
Okuma süresi
Almanya-Fransa ilişkileri: Ufukta ayrılık mı görünüyor?

Ocak 1963’te Paris’te imzalanan ve Almanya ile Fransa arasındaki dostluk anlaşması olarak bilinen Elysee Anlaşması iki ülkenin iş birliğinde temel olarak kabul edilir. Bu anlaşma Berlin ile Paris’in uzun yıllar verdikleri kavganın sonunu ve Avrupa’da ortak idealler uğruna mücadele etmeye başlamasını simgeliyor.

Kimi kaynaklar, bu anlaşmayla birlikte kıtanın ekonomisinde 1 numaranın Almanya, askeri işlerde de liderliği Fransa’nın sürdürmesi konusunda bir yaklaşımın benimsendiğini yazıyor. Gerçekten de çok yakın bir zamana kadar işler bu şekilde ilerledi.

Ancak Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte artık Avrupa için yeni bir dönem başladı. Bu yeni sayfada ise herkes kendine farklı bir rol biçiyor. Berlin-Paris arasında giderek artan söylem hatta kimi noktalarda eylem farklılığını, bunun kıta Avrupa’sına muhtemel yansımasını ve daha fazlasını Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu ile konuştuk.

Bundan 60 yıl önce Almanya ve Fransa ilişkilerini bugün de etkileyen Élysée Antlaşması'nı imzaladı.[Bundan 60 yıl önce Almanya ve Fransa ilişkilerini bugün de etkileyen Élysée Antlaşması'nı imzaladı.]

Anayasal kısıtlamalar Almanya’yı bu noktaya getirdi

Tüysüzoğlu önce kısa bir Almanya perspektifi çiziyor. Ülkeyi ‘AB’nin ekonomik motoru’ olarak niteliyor. Bu noktada 2. Dünya Savaşı sonrasına da işaret ediyor ve anayasal kısıtlamalara sözü getiriyor. Kısıtlamalar nedeniyle Almanya’nın büyük bir ordu bulundurmak ve ona yatırım yapmaktan çok ekonomik büyümeye, siyasal/yönetimsel reformlara, mükemmelliğe dönük bir stratejiye yöneldiğini kaydediyor.

“Bu yönde attığı adımlar ve sahip olduğu ekonomik güç ekseninde kurduğu kıta içi bağlantılar, Berlin’i, AB’nin doğal lideri ve aynı zamanda birliğin yansıttığı ideallerin gerçeğe en yakın yansıması olarak gösteriyor” diyor Tüysüzoğlu.

Almanya’nın bir yandan da Rusya ve Çin başta olmak üzere Avro-Atlantik ideolojisine karşıt aktörlerle de pragmatik çerçevede ilişkiler yürüttüğünü dile getiriyor.

Rus gazına doğrudan bağımlı olan Almanya, ambargo kararı aldıktan sonra oldukça sancılı günler yaşadı.Foto: Adobe Stock[Rus gazına doğrudan bağımlı olan Almanya, ambargo kararı aldıktan sonra oldukça sancılı günler yaşadı.Foto: Adobe Stock]

Rusya ambargosu ile işler tersine döndü

Tabi Almanya’dan bahsederken ülkenin Rusya ile ilişkileri ayrı bir parantezi hak ediyor. ABD ve İngiltere’nin karşı çıkmasına rağmen enerji ihtiyacına binaen Berlin-Moskova hattında stratejik bir ilişki türü geliştirildiğini biliyoruz.

Prof. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu, Ukrayna Savaşıyla birlikte Kuzey Akım 2 projesinin durması, Rusya’dan alınan doğal gazın kesilmesi gibi etmenlerle aslında Almanya’nın ciddi bir gelirden olduğunun altını çiziyor.

Ancak terazinin bir ucunda Almanya diğer tarafta Rusya varken her zaman tetikte olunması gerektiği gerçeğini de hatırlatıyor. “Almanya’nın geçmişinde Rusya ile ilgili pek de iyi anılar olmadığı için, bu ülkeyle yaşanabilecek bir gerginliğin askeri çatışmaya tırmanma ihtimali Alman hükümetleri ve halkı için her daim kaçınılması gereken bir husus olarak görülüyor. Yine de Almanya’nın önemli bir silah ve savunma sanayi üreticisi olduğu ve bunun ihracatta üst sıralarda bulunduğunu da unutmamak gerek” görüşünü paylaşıyor.

Fransa Lideri Macron, yeni dönemde AB’nin her anlamda ‘lider ülkesi’ olma hedeflerini sıkça dile getirmeye başladı. Foto: Reuters[Fransa Lideri Macron, yeni dönemde AB’nin her anlamda ‘lider ülkesi’ olma hedeflerini sıkça dile getirmeye başladı. Foto: Reuters]

Fransa ‘liderlik’ istiyor

Madalyonun diğer yüzünü de çeviriyor Prof. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu ve Fransa için de bir pencere açıyor. Almanya’ya oranla oldukça düşük profilli bir ekonomik gücü olan Paris’in buna karşılık güçlü ve büyük bir ordusu olduğuna işaret ediyor.

Silahlanmaya ciddi yatırımlar yapan ve Akdeniz Havzası başta olmak üzere bölgesel etkinlik kurma hedeflerini gizlemeyen Fransa’nın da Rusya ile ilişkisi savaşla birlikte farklı bir noktaya gitti.

“Fransa’nın şu anki lideri Macron, AB ideallerine bağlı olduğunu ve Fransa’nın AB’nin siyasal liderliğini yapması gerektiğini düşünen bir isim” diyor Tüysüzoğlu ve devam ediyor:

Macron’un Neo-liberal kurumsalcı yaklaşımın takipçisi olduğu da söylenebilir… Bu bağlamda, bahsedilen yaklaşımın karşısında durmayı ya da bu yaklaşıma karşıt aktörlerle mücadeleyi Fransız dış politikasının merkezine yerleştirmek istiyor. Rusya’ya karşı Ukrayna’ya askeri destek yaklaşımı için sarf ettiği hararetli cümlelerinin arkasında da bu var.

Başkanlıkta ikinci dönemini yaşadığı için belli bir rahatlığa sahip. Aynı zamanda Avrupa genelinde ve kendi ülkesinde yükselişte olan aşırı sağ, hatta AB fikrine karşıt yaklaşımlarla mücadele ekseninde adımlar atılması gerektiğini düşünüyor. Bu hususta da Rusya’nın etkinliğinin sınırlanmasını, Avrupa’daki aşırı sağ ile Rusya arasındaki ideolojik bağlantının kesilmesi özelinde kritik önemde görüyor.

İşte tam da bu noktada ABD’nin de destekleyeceği söylemler ortaya koyarak hem bu mücadelenin sembol ismi olmak hem de Fransa’yı bu hususta Almanya’nın önüne yerleştirmek Macron’un yaklaşımını yansıtıyor.

Ukrayna’ya destek konusu Almanya ve Fransa arasındaki görüş ayrılıklarının iyice su yüzüne çıktığı meselelerden biri oldu. Foto: AFP[Ukrayna’ya destek konusu Almanya ve Fransa arasındaki görüş ayrılıklarının iyice su yüzüne çıktığı meselelerden biri oldu. Foto: AFP]

Almanya ve Fransa ayrı yönlere mi gidiyor?

“İki ülke arasındaki yaklaşım farkı, AB içerisindeki ayrımı derinleştirebilecek bir potansiyele sahip” diyor Tüysüzoğlu. Fakat aynı zamanda zaten var olan bir durumu da yansıttığına dikkat çekiyor. “Zira Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Ukrayna krizi özelinde de görüldüğü gibi Rusya’ya yaklaşımı tarihsel arka planın da etkisiyle askeri güç ve sert bir karşıtlık odağında şekilleniyor” bilgisini paylaşıyor.

Fransa’nın tavrının bu ülkeleri de yanına almayı, Avro-Atlantik İttifakı özelinde daha güçlü ve ideolojik/askeri anlamda bütüncül bir tavır koymaya dönük bir yaklaşıma haiz olduğuna değiniyor.
Ardından da “Kuşkusuz, Macron’un bu yaklaşımı Washington ve Londra tarafından da destekleniyor. Yine de Fransa Cumhurbaşkanı’nın NATO’nun Rusya’yla çatışmaya girebileceğine ilişkin cümlelerinin fazlaca destek görmediğini söylemek mümkün. Bu durum, biraz da seçim yılında olan ABD’nin çekinceleriyle de ilgili” ifadesini kullanıyor.

Almanya, gelecek dönemde savunma sanayii için 100 milyar Euro gibi rekor bir bütçe ayırdı.[Almanya, gelecek dönemde savunma sanayii için 100 milyar Euro gibi rekor bir bütçe ayırdı.]

Almanya’nın silahlanması ne anlama geliyor?

Ukrayna’ya gerekli yardımı yeterince yapmadığı iddiasına sıkça maruz kalan Almanya, geçtiğimiz yıl meclisten çok kritik bir karar geçirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük silahlanma hamlesine onay veren karar gereğince Almanya, bu iş için ekstra 100 milyar euro ayıracağını duyurdu ve bu karar Meclis’te tüm partilerin ortak hareket ettiği bir süreçle geçebildi.

Daha önceki örneklerden yola çıkarak “Almanya silahlanırsa iş başka bir noktaya gider mi?” diye soruyoruz Göktürk Tüysüzoğlu’na… Almanya’nın tarihsel çekinceleri, cephe ülkesi haline gelme ihtimali, askeri kısıtlamaları, ekonomik bağları ve yüksek kar oranından dolayı Rusya’yla daha da derinleşecek bir çatışma istemeyeceği yanıtını veriyor.

“Silahlanma sürecinin Almanya’daki demokratik siyasal yapıyı sindirmesi ve aşırı sağın yükselip iktidarı ele geçirme ihtimali, Berlin’de endişeye yol açıyor” dedikten sonra da sözlerini şöyle tamamlıyor:

Bu nedenle hem Macron’un açıklamaları hem de Ukrayna’nın silah talebi hususunda oldukça çekinceli hareket eden bir Almanya görüyoruz. Almanya’nın yeniden silahlanma yarışına girmesi ancak anayasal kısıtlamaların kalkması durumunda olabilir. Bunun için de Rusya ile askeri mücadelenin derinleşmesi, NATO ekseninde tırmanması ve Washington’un bahsettiğimiz yasal kısıtlamaların kaldırılmasına destek vermesi gerekiyor.

Ne var ki, AB’nin ekonomik merkezi ve AB idealinin yönetimsel-siyasal yansıması olarak gösterilen Almanya’nın, silahlanma yarışıyla yeniden aşırı sağın ve emperyal emellerin kontrolüne girmesi ihtimali gündeme gelebilir.

Berlin’in silahlanma sürecine dahil olmasını aşırı sağ AfD gibi aktörler dışında ne yerel yapıların ne de ABD, İngiltere, Fransa ve hatta Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinin isteyebileceğini söylemek mümkün görünmüyor.
 

Sıradaki Haber
Almanya'da kamu çalışanlarından, hükümete İsrail'e silah tedarikine derhal son verilmesi çağrısı
Yükleniyor lütfen bekleyiniz