İnsan hakları, adalet ve terörle mücadele konularında araştırmalarıyla tanınan akademisyen ve araştırmacı Dworkin, Avrupalı liderlerin İsrail'in Gazze operasyonlarına yönelik tutumuna ilişkin Avrupa Dış İlişkiler Konseyi için bir makale kaleme aldı.
Avrupalı liderlerin 7 Ekim'den bu yana İsrail'in uluslararası hukuka uyduğu müddetçe kendini savunma hakkı bulunduğunu dile getirmesine değinen Dworkin, "İsrail saldırılarında ölü sayısı arttıkça Avrupa'nın bu pozisyonuna ilişkin devam eden açıklamaları boş bir hale geliyor." ifadelerini kullandı.
Gazze'deki İsrail saldırılarında ölenlerin sayısının 12 bini aştığını ve İsrail'in Gazze hastanelerine yönelik askeri operasyonlar başlattığını hatırlatan Dworkin, Avrupalı liderlerin İsrail'in savaş suçu işleyip işlemediğiyle ilgili tartışmalara kamuoyu önünde girmekten ise kaçındığını vurguladı.
Dworkin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron gibi bazı liderlerin saldırıların sivillere etkisi konusunda endişelerini dile getirmekten öteye gitmediğini de vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Askeri harekat, Gazze'nin şu anda yoğun olarak kalabalık olan güneyini içerebilecek yeni bir aşamaya girerken ve operasyonun nasıl sona ereceğine dair artan soruları gündeme getirirken, Avrupalı liderlerin uluslararası hukukun gerektirdikleri hakkında daha net konuşmasının zamanı geldi."
Savaş hukuku ve uluslararası insancıl hukukun savaşta nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağına karar veren iki kurallar manzumesi olduğunun altını çizen Dworkin, özellikle uluslararası insancıl hukukun ihlalinin savaş suçu olduğuna işaret etti.
Dworkin, uluslararası insancıl hukukun askeri operasyonlarda sivillere zarar vermeme sınırını çok net çizdiğini belirterek,"Uluslararası insancıl hukuk, sivillerin zarar görmediği bir savaşın olmadığının farkında olmakla birlikte çatışma taraflarının savaşmayanları korumaya yönelik tüm önlemleri almasını hedefler." değerlendirmesini yaptı.
Buna göre bazı yasakların da bulunduğuna dikkati çeken Dworkin, çatışmanın tarafı olmadığı müddetçe sivillerin hedef alınamayacağı, sivil altyapıya askeri amaçlar için kullanılmadığı müddetçe bilinçli şekilde saldırı yapılamayacağı, askeri amaçla kullanılan sağlık tesislerine öncesinde uyarı yapılmadan saldırı düzenlenemeyeceği, toplu cezalandırma yapılamayacağı, işkence, tecavüz, açlığa mahkum etme ve esir alma gibi yasakların altını çizdi.
Dworkin, askeri hedeflere yönelik olsa dahi sivil kayıplara yönelik sınırlandırmalar bulunduğunu, sivillerin zarar görme ihtimalinin askeri hedeflerin zarar görme olasılığından yüksek olduğu durumlarda da saldırı gerçekleştirmenin yasak olduğunu aktardı.
Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırılarının büyük kısmının bu kuralları hiçe saydığını bildiren Dworkin, İsrail'in saldırılarının büyük kısmıyla ilgili de motivasyonun ve bağlamın araştırılması gerektiğini belirtti. Dworkin, "Yine de incelenen kanıtlar İsrail'in uluslararası insancıl hukuku ihlal ettiğini ve savaş suçları işlediğini güçlü şekilde ortaya koyuyor." ifadelerine yer verdi.
Cibaliya'da ABD ve İngiltere'nin terörle mücadele operasyonlarında izin verdiğinden yüksek düzeyde sivil ölüm gerçekleşti
Dworkin, İsrail'in Gazze'ye temel ihtiyaç malzemelerinin girişini engellemesini, su depoları, elektrik santrallerini, balıkçı gemilerini vurmasını toplu cezalandırmaya örnek gösterdi.
İsrail'in sivillere insani yardım sağlanmasının da önüne engeller koyduğuna değinen Dworkin, ayrım gözetmeden sivil yapılara ve konutlara yapılan saldırılara ilişkin ise "İsrail bu saldırıların Hamas'ın askeri amaçla kullandığı binalara yapıldığını, Hamas'ın apartmanlarda, hastanelerde ve camilerde komuta merkezlerinin, silah depolarının bulunduğunu söylüyor. Öyle olsa bile İsrail orantılı davranma kuralına uymalı." ifadelerini kullandı.
Dworkin, "Orantısız sivil zararlara yol açan saldırılar savaş suçudur." ifadeleriyle sürdürdüğü makalesinde Cibaliya Mülteci Kampı'na yönelik saldırıyı örnek gösterdi.
Bu saldırıda öldürülen 195 kişiden ikisinin Hamas yöneticisi, birkaçının ise Hamas savaşçısı olduğunu anımsatan Dworkin, "Farklı askeri güçlerin hedef alma uygulamalarını inceleyen uzmanlara göre, İsrail saldırıları, ABD veya İngiltere güçlerinin terörle mücadele operasyonlarında izin verdiğinden çok daha yüksek düzeyde sivil ölümüne neden oldu." ifadelerine yer verdi.
İsrail'in Gazze'nin kuzeyindekileri güneye gitmeye zorlamasının güneydeki imkanlara büyük bir yük getirdiğini belirten Dworkin, yine de İsrail'in kuzeyde kalanlara karşı sorumluluğunun ortadan kalkmadığının altını çizdi.
Dworkin, daha önceden bildirilmesine rağmen sivillerin sığındığı noktalara 17 saldırı düzenlediğini de kaydederek bu saldırılarda 176 kişinin öldürüldüğünü vurguladı.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre sağlık tesislerinin 137 kere saldırıya uğradığını da aktaran Dworkin, "Hamas'ın sağlık tesislerini ve ambulansları kullandığı yönündeki ifadeler bu saldırıları haklı kılmaz." değerlendirmesini yaptı.
Her olay için ayrı ayrı bağımsız bir inceleme gerekse de Avrupalı yetkililerin bu kurallara uyulmadığını açıkça söylemesi gerektiğine dikkati çeken Dworkin, İsrailli yetkililerin söylemlerinin de sorgulanması gerektiğini kaydetti.
"Avrupalı liderler uluslararası hukuka bağlılıklarını anlamlı kılmak için daha net bir çizgi çizmeli"
Meşru müdafaa hakkının BM Şartı'na göre iki devlet arasındaki çatışmalara ilişkin olmakla birlikte devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaanın sınırlarının da çizilmesi gerektiğini belirten Dworkin, bir saldırıya maruz kalan ülkenin hangi noktaya kadar karşılık vereceğinin tartışma konusu olduğuna dikkati çekti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun "Hamas'ı ortadan kaldırmak, saldırı kapasitesini yok etmek ve esirleri kurtarmak" olarak belirttiği hedeflerine değinen Dworkin, "Avrupalı devletlerin, Hamas'ın oluşturduğu tehdit göz önüne alındığında bu hedefin gerçekten gerekli olup olmadığını ve eğer öyleyse, bu hedefe ulaşmanın getireceği yıkımın İsrail'in kazanacağı faydadan daha fazla olup olmadığını kendilerine sorması gerekiyor." değerlendirmesini yaptı.
Dworkin, İsrail'in hangi noktada duracağının belirsiz olduğunu da kaydederek, "Avrupa ülkelerinin İsrail'in kendisini uluslararası hukuka uygun olarak savunabileceğini belirtmesi şu ana kadar İsrail'in eylemlerini kısıtlamak için anlamlı bir araç olarak hizmet etmedi." ifadelerini kullandı.
İsrail'in askeri operasyonlarını hangi noktaya kadar uzatacağının dikkate alınmaması ve bazı Avrupa ülkelerinin ateşkes çağrısında bulunmakta isteksizliğinin çatışmayı sona erdirme girişimlerini karmaşık hale getirdiğini anlatan Dworkin, şunları söyledi:
"Avrupalı liderler uluslararası hukuka bağlılıklarını anlamlı kılmak ve Gazze'deki sivilleri korumak için İsrail'in saldırganlıklarına getirilen kısıtlamalar ve meşru müdafaa hakkının sınırları konusunda daha net bir çizgi çizmeli."