Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde AB çapında gözler önüne serilen aşırı sağdaki yükseliş, düzensiz göçle mücadeleyi Brüksel'in gündeminde tutmaya devam ediyor.
Özellikle göçmen karşıtlığını kullanarak önemli güç kazanan aşırı sağcı partilerin AB politikasına en doğrudan etkilerinin göç alanında olması beklenen bir gelişmeydi.
2015'te patlak veren göçmen krizinin ardından çalışmalarına başlanan, ancak mayıs ayında üzerine uzlaşılan Göç ve İltica Anlaşması'yla birlikte rafa kalktığı varsayılan göç tartışması, son haftalarda yeniden alevlendi.
Yaz sonunda katı göçmen karşıtı tutumuyla bilinen Viktor Orban hükümetinin göçmenleri Macaristan'dan tek yönlü biletle Brüksel'e gönderme çıkışını, Almanya'nın 16 Eylül'de 6 aylığına tüm komşularına yönelik sınır kontrolleri başlatması takip etti.
Son olarak da 12 Ekim'de Polonya Başbakanı Donald Tusk'un sığınma hakkını geçici olarak askıya alacağını duyurması, göçü yeniden Brüksel gündeminin en sıcak maddesi haline getirdi.
Gelecek yıl genel seçimlere gidecek Berlin ve Varşova'nın arka arkaya aldığı tedbirlerin ardından, dün İtalya'nın aşırı sağcı Başbakanı Giorgia Meloni'nin Arnavutluk ile geçen sene yaptığı, sığınma başvurusu yapanların AB dışına gönderileceği merkezler kurulmasına dair anlaşmanın uygulamaya konması, gözleri bu tür bir çözüme çevirdi.
Öyle ki; AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu konu odağında yazdığı mektupla göçü, yaz dönemi arasından sonra bugün Brüksel'de ilk kez toplanan AB liderlerinin gündeminde üst sıralara taşıdı.
Von der Leyen, dün ilk olarak 10 Bangladeş ve 6 Mısır vatandaşından oluşan bir grubun İtalya'dan Arnavutluk'ta açılan merkezlere gönderildiği ve burada sığınma başvuruları sonuçlanana kadar tutulacağı anlaşmayı örnek gösterdi, liderlerin bu seçeneği değerlendirmesini teklif etti.
Teklif, İngiltere'nin 2022'de dillendirdiği, ülkeye yasa dışı yollarla girip sığınma talebinde bulunanları, Ruanda'ya göndermesini öngören planı akıllara getirdi.
Von der Leyen'in hem bazı AB liderlerince hem de uluslararası insan hakları kuruluşlarca iltica hakkı ve ilgili güvencelerin ihlali, keyfi gözaltı, kişisel özgürlüklerin ihlali gibi bazı riskler barındırdığı gerekçesiyle eleştirilen "Ruanda planı" benzeri teklifinin AB'de daha yaygın bir karşılık buluyor olması dikkati çekti.
Almanya Dresden Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Oliviero Angeli AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, "Aşırı sağ partilerin yükselişi, geri dönüş merkezleri gibi politikaların teşvik edilmesinde kesinlikle rol oynuyor." dedi.
Angeli hem Avrupa'da hem de küresel olarak göç kontrolünü ve iltica işlemlerini "ülke dışında" yönetmeye eğilimin arttığını belirterek, "Ana akım partiler, daha geniş bir seçmen kitlesine hitap etmek ve aşırı sağın artan etkisini dengelemek için göç konusunda daha kısıtlayıcı önlemler alma baskısı hissediyor." ifadelerini kullandı.
İtalyan uzman, bu durumun kaynak yönetimi, entegrasyon ve göç akışları hakkındaki endişelerin yoğunlaştığı ülkelerde artan bir "göçmen yorgunluğu"nun bir yansıması olduğunu dile getirdi.
Merkezi Brüksel'de bulunan Göç Politikası Grubu'nun (Migration Policy Group) Başaraştırmacısı Doç. Dr. Başak Yavçan da von der Leyen'in teklifini, AB'nin son yıllarda göçü dışsallaştırma politikalarının bir başka işareti" olarak gördüğünü söyledi.
Mektubun ana öğesinin geri dönüşler olduğunu, entegrasyon ya da göç için yasal yollara yönlendirmeye hiç vurgu yapılmadığını belirten Yavçan, bu tür bir politikanın AB'nin normatif bir güç, demokratik değerler ve insan hakları savunucusu olma iddiasına gölge düşürdüğünü dile getirdi.
"Geri dönüş kararları vaka bazında ele alınmalı." diyen Yavçan, İtalya-Arnavutluk anlaşması gibi süreçlerin sığınma hakkının sağlanması açısından sorunlu olacağını, sığınma başvurusu yapan kişilerin o ülkede toplumdan, iş ve eğitim çevrelerinden koparılması anlamına gelebileceğini, böylece entegrasyon sürecini kökten kesintiye uğratabileceğini kaydetti.
AB'nin göç politikalarının yol açtığı insan hakları ihlallerine dikkati çeken Brüksel merkezli kuruluşlardan "11.11.11"'in Göç Uzmanı Flor Didden, von der Leyen'in yeni tasarısıyla ilgili AA muhabirine değerlendirmede bulundu.
Didden, "Aşırı sağcı partilerin bu siyasi söylem üzerinde etkisi çok açık. Politikalar üzerinde de etkileri giderek artıyor." dedi.
Bu tür girişimlere öncülük eden başta İtalya gibi ülkelerde sağ hükümetlerin hakim olduğuna dikkati çeken Didden, von der Leyen'in teklifinin yasalaşması halinde insan hakları ihlalleri açısından ciddi riskler doğacağını belirtti.
Didden, Tunus'la yapılan anlaşmaya atıfta bulunarak, halihazırda göç sorununu "dışsallaştırma"nın çok sayıda ihlale yol açtığını, yükün üçüncü ülkelere daha da çok kaydırılmasının bu durumu daha kötüye götüreceğini vurguladı.