Avrupa Parlamentosu'nda 12 ülkeden 14 milliyetçi partinin katılımıyla Avrupa için Vatanseverler ittifakı kuruldu ve 84 milletvekiliyle, Hristiyan Demokratlar ve Sosyalistlerin ardından AP'nin 3. grubu oldu.
Barış ve iş birliği mesajı veren Avrupa için Vatanseverler ittifakının söylemlerinde Avrupa Birliği'ni (AB) Amerikan politikalarından koparma hedefi var. Bu durum Parlemento tarihindeki en büyük savaşa neden olabilir. Zira, halihazırda AB’de yükselen aşırı sağ politikalar Avrupa halkı tarafından daha çok destek buluyor.
Uzmanlar, Viktor Orban'ın dönem başkanlığının fitili ateşlediği, aşırı sağın da yükseldiği AB'de bundan sonra yeni politikaların görüleceği görüşünde.
Orban'ın öncülüğündeki Avrupa için Vatanseverler ittifakı, aşırı sağın büyük grubu olarak dikkat çekiyor. Bu grup, Marine Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi (RN) ve Orban'ın Fidesz Partisi'nin bir araya gelmesiyle kuruldu.
Ayrıca, Çekya'nın eski başbakanı Andrej Babiš'in ANO Partisi ve İspanyol Vox Partisi de bu gruba dahil oldu. Ancak Orban, Slovakya Başbakanı Robert Fico ve Slovenya eski Başbakanı Janez Janša gibi bölgesel müttefiklerini henüz bu gruba katılmaya ikna edemedi. Bu nedenle, ittifakın şu anki tek hükümet lideri Orban'ın kendisi.
Avrupa için Vatanseverler ittifakı, Parlamento'daki diğer partiler tarafından dışlanmış durumda. AB yanlısı partilerin uyguladığı bu politika nedeniyle, ittifakın üyeleri komite rollerinden de dışlanıyor. Bu durum, ittifakın politikalarını hayata geçirmesini zorlaştırıyor. Ancak, bu engellere rağmen aşırı sağın AP'deki etkisi artmaya devam ediyor.
Öyle ki, AB yanlısı siyasi grupların, Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın öncülüğünde AP'de kurulan aşırı sağcı Avrupa için Vatanseverler ittifakı üyelerinin, herhangi bir parlamento komitesine girmesini engelleme konusunda anlaştıkları iddia ediliyor.
Orban'ın liderliğindeki Avrupa için Vatanseverler, Avrupa Parlamentosu'nda aşırı sağın gücünü arttırsa da, mevcut dışlanma politikaları nedeniyle tam anlamıyla etkin olamıyor. Ancak, aşırı sağın Avrupa siyasetindeki etkisi, yavaş ama istikrarlı bir şekilde artıyor. Bu durum, önümüzdeki yıllarda Batı siyasetinde önemli değişikliklere yol açabilir.
Son olarak, Orban'a karşı alınan tavır Avrupa Komisyonu'nun verdiği kararla da açıkça ortaya kondu.
Komisyon, Orban'ın geçtiğimiz hafta Moskova ve Pekin'e yaptığı ve bloğun siyasi birliğine yönelik bir "hakaret" olarak görülen tartışmalı gezilere tepki olarak Macaristan'ın altı aylık AB Konseyi başkanlığını boykot etme kararı aldı.
Yürütmenin baş sözcüsü Eric Mamer yaptığı açıklamada, "Macaristan Dönem Başkanlığı'nın başlangıcına işaret eden son gelişmeler ışığında, Başkan (Ursula von der Leyen) Avrupa Komisyonu'nun sadece Konsey'in gayri resmi toplantılarında üst düzey memur düzeyinde temsil edilmesine karar verdi" ifadelerini kullandı.
AB Komisyonu’nun aldığı boykot kararı, önümüzdeki 6 ay içinde, Avrupa'nın yasama önerilerine ilişkin karar alma sürecini zorlaştıracağı anlamına geliyor.
Orban kısa bir süre önce Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında, Ukrayna'daki savaş suçlarından aranan Devlet Başkanı Vladimir Putin ile savaşı görüşmek ve başbakanın ifadesiyle "barışa giden en kısa yolda bir diyalog başlatmak" üzere bir araya gelmişti.
Ayrıca, Orban Pekin'de, AB'nin uluslararası hukuku "seçici bir şekilde yorumladığı" ve "saldırgan ile saldırılan arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdığı" için reddettiği Devlet Başkanı Xi Jinping'in "Çin barış planını" övmüştü.
Pekin'in Rusya'nın savaş ekonomisini desteklediği yönündeki Batılı kaygılara meydan okuyarak, "Çin, başından beri barışa açıkça bağlı olan tek dünya gücüdür" demişti.
Tüm bu olayların ışığında Orban'ın AB'ye karşı politikaları ve AB'nin tavrının Avrupa siyasetini nasıl değiştirceği önümüzdeki günlerde daha da netleşecek.
AB uzmanı Enes Bayraklı, Batı siyasetinde ve küresel anlamda aşırı sağda bir yükselmenin olduğuna işaret ediyor. Orban’ın da özellikle Avrupa’da aşırı sağın önemli isimlerinden bir tanesi haline geldiğini belirtiyor:
“Avrupa aşırı sağı, kendi içerisinde de aslında bölünmüş durumda ama Orban'ın önderliğinde 7 parti, farklı Avrupa ülkelerinden bir araya gelerek bir grup kurdular. Orban, dönem başkanlığını devraldığı için aslında daha da ön plana çıkacak bu dönemde.”
Aşırı sağ politikalar, Trump siyasetine daha yakın ajandalar içeriyor. Bayraklı, Trump'ın seçilmesi durumunda Trump ve aşırı sağın ilişkilerinin de daha yakın olacağına dikkati çekiyor. Böyle bir durumda ise Orban’ın daha da görünür hale geleceğinin söylenebileceğini ekliyor.
Bayraklı, “Orban, Avrupa Parlamentosu'nda 'Avrupa'yı Tekrardan Güçlü Hale Getirelim' (Make Europe Great Again) başlıklı bir açılış konuşması yapmayı planlıyordu. Bu konuşma, Orban'ın Avrupa'da aşırı sağın güçlenmesi ve Avrupa Birliği'nin politikalarında köklü değişiklikler yapılması yönündeki hedeflerini ortaya koyacaktı" dedi.
Fakat parlamento başkanları, içeriği nedeniyle konuşmaya programda yer vermedi. Böylelikle Orban'ın Strazburg'daki AP açılış oturumunda milletvekillerine hitap edeceği konuşma engellenmiş oldu.
Bayraklı son olarak, bu planların parlamento içindeki sol partiler tarafından ciddi bir dirençle karşılaştığını bundan sonra da engellemelerin devam edeceğini söylüyor.