Brüksel merkezli Avrupa'da İslamofobi'yle Mücadele Kolektifinin (CCIE) yayınladığı 2022 raporunda, geçen sene içerisinde Fransa, İtalya ve İsveç'te yapılan ve milliyetçi söylemin hakim olduğu seçimler ile sonucunda aşırı sağın hatırı sayılır oy elde etmesinin, İslamofobi'nin yükselmesine yol açtığı vurgulandı.
Raporda, özellikle Fransa'da 2022, aşırı sağcı aday Marine Le Pen'in Emmanuel Macron'un karşısına çıktığı seçimlerin "kamusal alanda büyük bir İslamofobik patlama anı" oluşturduğu belirtildi.
Raporda ayrıca İtalya'daki seçimlerin Giorgia Meloni'nin zaferiyle ilk kez Avrupa Birliği'nin (AB) kurucu ülkelerinden birinin aşırı sağ tarafından yönetilmesiyle sonuçlanmasına ve İsveç'te aşırı sağ görüşlü İsveç Demokratlarının, ülkenin ikinci büyük partisi durumuna gelmesine dikkati çekti.
Ukrayna-Rusya Savaşı'yla başlayan mülteci akınında Ukraynalılara "keskin farkla" ayrıcalık tanıdığına dikkat çekilen raporda, buna karşın Müslüman mültecilere yönelik ayrımcılık yapıldığına işaret edildi.
527 vaka tespit edildi
Avrupa'da İslamofobi'nin sıkça inkar edildiğinin ve önemsizleştirildiğinin altı çizilen raporda, İslamofobi'yle ilgili istatistiksel veriler ve sahadaki gerçekler arasında büyük uçurum bulunduğu ifade edildi.
Rapora göre, CCIE geçen sene içerisinde 787 başvuru aldı ve bunlardan 527'sinin İslamofobi vakası olduğunu tespit etti. Bunlar içerisinde ayrımcılık, tahrik, nefret suçu, hakaret, fiziksel saldırı ve manevi taciz gibi eylemler yer aldı.
527 vakadan 427'sinde mağdur kadınlarken bu olayların 251'i kamusal alanda kaydedildi, 186 olay ise özel şirketlerde yaşandı.
İslamofobi'nin ortaya çıktığı yerler çeşitli olsa da okullar, bu tür vakaların sıklıkla görüldüğü yerler olarak kayıtlara geçti. 115 vaka farklı derecelerdeki okullarda gerçekleşti ve bunlardan 83'ünün, kızların giyim seçimlerine yönelik ayrımcılık olduğu tespit edildi.
AB Komisyonuna eleştiri
Raporda, AB Komisyonunun antisemitizmle mücadele koordinatörü atarken aynı şeyi, İslamofobi'nin önlenmesi konusunda yapmaması eleştirildi.
İslamofobi'nin yapısal boyutunu dikkate alarak hareket etmenin, tüm Avrupa ülkelerinin yanı sıra AB Komisyonunun sorumluluğu olduğunun belirtildiği raporda, bunun "Müslüman karşıtı ırkçılığın Avrupa'da büyüyen bir olgu olarak özgüllüğünün reddedilmesi" anlamına geldiği vurgulandı.