Irkçılık, yabancı düşmanlığı, otoriter yönetimlere eğilim ve giderek artan etnik merkezcilik… Aşırı sağcı politikacıların siyaset anlayışını belki de bu kelimelerle özetlemek mümkün. Avrupa, son zamanlarda yeniden popülerlik kazanan, hatta bazı ülkelerde halkın büyük desteğini de alan aşırı sağ kapısını yeniden araladı.
Aşırı sağcı söylemlerin temelini, hakim olan siyasi iklimin en hassas noktaları oluşturuyor. Bu yaklaşımın başlıca dinamikleri genellikle ekonomik sorunlar ve sosyal sıkıntılar oluyor.
Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının ardından kıta geneline yansıyan iklim, Avrupa’da başta enerji olmak üzere birçok krizin de fitilini ateşledi. Kışın ısınamayacağını düşünen, marketteki rafları boş gören, belki de hayatında ilk kez bu kadar yüksek enflasyonla karşılaşan Avrupalıların ilk hedefi, ülkelerindeki karar vericiler oldu.
Fransa'da aşırı sağın tarihi başarısı
Ukrayna’da yaşananlar her ne kadar bir kırılma noktası olsa da aslında başlangıç çizgisi daha da önceye çekilebilir. Örneğin, Fransa’daki son cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki sonuç bu tablonun örneklerinden biri.
Ulusal Birlik Partisi lideri Marine Le Pen’in bu seçimde oy oranını yüzde 41'e çıkarması, aşırı sağ için tarihi bir zafer oldu. Zira, Le Pen, 2017'deki seçimlerde yine rakibi olduğu Emmanuel Macron'a karşı yüzde 33,9 oy almıştı. Aradan geçen dönemde ülkede aşırı sağ kan kaybetmemiş, aksine güç kazanmıştı.
İtalya'da erken seçime gidiliyor
Bugünlerde ise Avrupa siyasetinde başrolde İtalya var… Ülkede aşırı sağ partiler iktidarın üzerindeki baskısını artırdı. Geniş katılımlı bir koalisyon hükümetine liderlik yapan Mario Draghi, koalisyon ortaklarının güven oylamasından çekilmesi üzerine iki kez istifasını sundu. 25 Eylül’de erken seçime gidilmesi kararı alındı.
Bu istifayı tetikleyen popülist 5 Yıldız Hareketi, Draghi ile birçok alanda çatışma yaşıyordu. Draghi’nin Avrupa Birliği (AB) ve NATO yanlısı tavrı ve Ukrayna'yı işgali sonrası Rusya’ya karşı net tavır alan bir çizgide olduğunu hatırlamakta fayda var.
Yakın zaman öncesine kadar ‘dağılması an meselesi’ olarak görülen AB için Ukrayna krizi bir tutkal vazifesi gördü ve birlik savaşın ardından adeta yeniden kenetlendi. Peki bu birliktelik Avrupa’da aşırı sağcı popülist söylemlerin sahnede olduğu bu dönemde tek başına yeterli olacak mı?
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ile hem bu sorunun yanıtını hem de Avrupa’yı adeta çıkmaz bir sokağa iten aşırı sağ hareketleri konuştuk.
Avrupa’da aşırı sağ yükselişte
İtalya’da 2020’de düzenlenen bölgesel seçimlerde merkez-sağ partiler, sol partilerin kalelerinde önemli ilerleme kaydetmişti. Prof. Dr. Oğuzlu, İtalya, Fransa ve İngiltere’de aşırı sağın güçlenen popülist söylemlerinin iktidar yolundaki ihtimaline değiniyor.
“2020’deki seçimlerden sonra üç tane aşırı sağ partiyi hatta eski İtalya Başbakanı Berlisconi’nin partisi-aşırı sağ saymasak bile o da sağ bir parti- sahadaydı. Üçlü bir koalisyon çerçevesinde iktidara gelme şansları var. Kuzey Ligi, İtalyan kardeşliği ve Forza İtalya…
Fransa'daki son seçimlerde Le Pen’in partisi parlamentoda çok ciddi sayıda oy aldı. Le Pen, Macron’a kaybetti başkanlık seçiminde ama aradaki makası da kapattı. Yani 2017 yılındaki seçimden daha fazla oy aldı.
İngiltere’de, Boris Johnson hükümeti gitti ama onun yerine Dışişleri Bakanı Liz Truss gelirse yine popülist bir çizgiyi devam ettirecekmiş gibi duruyor.”
“Avrupa’da geleceğe dair halk mutsuz ve kaygılı”
Rusya-Ukrayna savaşının ardından Avrupa’da başta enerji krizi olmak üzere art arda gelen sorunlar popülist aktörlerin söylemlerini güçlendirdi. Prof. Oğuzlu, aşırı sağ trendinin daha da yükselebileceğinden bahsediyor.
“Aslında bütün Avrupa'da hayat pahalı hale gelmeye başladı. Enerji sıkıntısı, fiyatların artması, enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı ve arkasından ortaya çıkan olumsuzluklar, Avrupa'da Merkez partilere yönelik bir memnuniyetsizlik duygusu yaratabilir. Ayrıca göçmen krizi de var. Polonya'ya geldi göçmenlerin çoğu ama diğer Avrupa ülkelerine de giden çok ciddi sayıda Ukraynalı var.
Bütün bunlar birleşince Avrupa siyasetinde bir sıkıntı olabilir. Çünkü halk mutsuz ve kaygılı geleceğe dair. Uzun yıllardır merkez sol ve sağ partilerinin zaten izlerini de kaybettiğini görüyoruz. Şimdi bu aşırı sağ siyasi trendi hızlanabilir. Böyle bir ihtimal var.”
“Avrupa siyasetinde popülizm ölmüyor”
Oğuzlu, “Halbuki tam tersini düşünüyoruz” diyerek, Almanya ve Fransa’daki son seçimleri işaret ediyor ve sağ hareketlerin ölmediğini ekliyor.
“Çok yakın gelecekte Macron'un seçimi kazanması, en son seçimlerde Almanya için Alternatif partisinin 2017’ye nazaran daha düşük bir oy alması, bir umut ışığı gibi algılanmıştı ama aslında Avrupa siyasetinde popülizm ölmüyor. Sağ hareketler ölmüyor. Bunun arkasındaki asıl neden ise Ukrayna krizi sonrası yaşanan belirsizlikler ve kaygılar.”
Aşırı sağ ne zaman ortaya çıkıyor?
Popülizmin kriz anlarında kendini gösterdiğine dikkati çeken Oğuzlu, söylemlerin zor ve karmaşık problemlere karşı basit çözümler olarak geliştirildiğini söylüyor.
“Kriz anlarında insanların duygularına hitap eden, insanların en temel güdülerini harekete geçiren siyasetçiler, zor ve karmaşık problemlere basit ve anlaşılır çözümler önerince revaçta oluyor.
Mesela, göçmen sorunu için sınırları kapatın diyorsun, bitiyor. Şimdi ülkemize kimseye sokmayacağız diyorsun, bitiyor. Ya da Avrupa Birliği kurumlarının kararlarını sorgulayan siyasetçiler halkın gözünde daha bir puan kazanıyor. Popülizmin espirisi de bu zaten.”
“Siyasette duygular da önemli”
Popülist söylemlerin geliştirilmesi de döneme göre farklı oluyor. Aktörler, Ukraynalı göçmenlerin Avrupa’ya gelmesiyle ilgili keskin yargılarda bulunmamayı tercih ediyor.
“Kısa vadede insanlık çerçevesinde elimizden gelen yardımı yapalım diyorlar. Burada bir sıkıntı yok ama bunun süresiyle alakalı sıkıntı var. Yani insanlar devamlı gelmeye devam ederse ekonomik sıkıntılar çıkıyor. Vatandaşın ekonomik refahını olumsuz etkilemeye başlıyor.
İtalya’da mesela Başbakan Draghi eski Merkez Bankası başkanı, bürokrat bir adam. Dolayısıyla teknisyen gibi ülkeyi yönetiyor. Yani mevcut sorunlara rasyonel çözümleri bulmaya çalışıyor ama bu çözümlerin toplumun derdine deva olabilecek kapasitede olabileceğini pek hesaba katmıyor olabilir. Yani duyguları hisleri işin dışında bırakarak hareket etmeye çalışıyor. Ama siyaset öyle bir şey değil ki. Siyasette duygular da önemli. Anlık tepkiler de önemli. Bu popülist hareketler bunları daha iyi yönetiyorlar.”
“Fransa’da Le Pen kazandı”
Fransa’da ise Le Pen’in 2017 ve 2022 seçimlerinin dikkate alınması gerektiğini belirten Oğuzlu, oy oranını artıran aşırı sağ siyasetçisi Le Pen’in başarısını vurguluyor.
“Fransa’da Macron seçildi ama oyunu düşürerek seçildi. Bir de her şeyden önce Le Pen, parlamento seçimlerinde milletvekili sayısını çok dikkat çekici bir şekilde artırdı. Yani başkanlık seçiminde aldığı oylar umudu artırdı. Parlamentoya soktuğu milletvekili sayısını da artırdı. Bu açıdan bakarsak Le Pen kazandı. Bu da demek oluyor ki Fransa'da işler pek iyi gitmiyormuş. En azından halk bunu göstermiş oldu.”
Peki, Avrupa’da aşırı sağcı iktidarlar ne değiştirir?
Rusya’ya karşı kenetlenen Avrupa Birliği ise popülistlerin gelmesi halinde zorlu döneme girebilir. Prof. Dr. Oğuzlu’ya göre kıtada birleşen bir birlik yerine farklılaşan Avrupa ülkeleri görmek mümkün.
“Avrupa Birliği bütünleşme sürecinde sıkıntıya düşebilir. Batı Avrupalı ülkelerle
Doğu ve Güney Avrupa ülkeleri arasındaki farklılıklar daha da gündeme gelir. Mesela popülist söylemler, aşırı sağ hareketler -Fransa istisna- Avrupa'nın doğusunda ve güneyinde daha yaygın.
Bu Avrupa içi farklılaşmaları, ayrışmaları tetikleyecektir. Avrupa Birliği'nin tek sesle hareket edebilen bir uluslararası aktöre dönüşme kapasitesini engeller. Popülist hareketlerin ekonomiye yaklaşımları korumacı ticaretin çok da iyi bir şey olmadığı yönünde. Yani Trump Amerika'da, popülistler de Avrupa siyasetinde benzer şeyleri söylüyorlar. Korumacılıktan bahsediyorlar. Serbest ticaretin iyi bir şey olmadığı görüşündeler. Küreselleşmenin kontrol edilmesini, sınırlardan herkesin elini kolunu sallayarak gelmesinin mümkün olmamasını istiyorlar.”
“Aşırı sağ partiler Putin'e karşı daha anlayışlı”
Aşırı sağ yönetimlerin bir diğer farklı tutumu ise Rusya’ya karşı. Putin’in Rusya’sına karşı iyimser bir tavırda olan siyasiler, Avrupa’nın Ukrayna desteğini de bitirme niyetindeler.
“Asıl etkilerden birisi de Rusya'ya karşı olur. Takınılacak olan tutum çünkü başka. Aşırı sağ partiler Putin'e karşı daha anlayışlı. Yani Putin'in Rusya'sına ve Putin'in siyaset tarzına karşı daha anlayışlı. Ukrayna savaşının da bir şekilde çok kısa sürede sona ermesi gerektiğini düşünüyorlar ve Ukrayna'yı Rusya karşısında taviz vermeye dahi çağırıyorlar. Diyorlar ki, “Rusya bizim için önemli. Doğal gazın fiyatı artıyor. Petrolün fiyatı artıyor. Bu savaş daha ne kadar sürecek…”
Dolayısıyla popülistler gelirse Putin için güzel olur. Avrupa'yı zayıflatacak bir durum ama Putin’in Rusya'sının Avrupa'nın canını yakma kapasitesi var. Ayrıca bu kapasite bu kadar ortada değilken bile Ukrayna krizinin olumsuz neticeleri ortada yokken dahi sağ yükselişteydi.”