Eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Rusya-Ukrayna savaşından önceki tutumları konusunda Fransa, Almanya ve İtalya'yı sert bir dille eleştirdi. Bu eleştiri, henüz nihayete ermemiş Ukrayna-Rusya savaşının Avrupa’ya etkisinin tartışılmaya başlandığını gösteriyor.
Johnson, Rusya-Ukrayna savaşında Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Ukrayna'nın arkasında durduğunu, hala destek verdiğini, ancak savaştan önce durumun böyle olmadığını savundu.
Eski İngiltere Başbakanı, Batılı ülkelerin Ukrayna-Rusya gerilimine tepkileri konusunda Fransa'ya savaş ihtimalini "son ana kadar kabullenmeme" eleştirisi getirirken, Alman hükümetini de başlangıçta "ekonomik nedenlerle uzun bir çatışma yerine, Ukrayna ordusunun hızlı yenilgisini desteklemekle" suçladı.
Johnson, Almanya'nın bu tutumu için; "Bunu destekleyemedim, bunun korkunç bir bakış açısı olduğunu düşündüm. Ancak, onların neden böyle düşündüğünü ve nasıl hissettiklerini anlayabiliyorum" ifadelerini kullandı.
İtalya'nın Mario Draghi yönetimini de eleştiren Johnson, Rus hidrokarbonlarına olan "büyük" bağımlılığı göz önüne alındığında, "basitçe bizim aldığımız pozisyonu destekleyemeyeceklerini" söylediğini belirtti.
Johnson, öte yandan savaşın başlamasının ardından AB ülkelerinin tutumlarının değiştiğini belirterek, "Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, ABD Başkanı Joe Biden, herkes başka seçeneğin olmadığını gördü. Bu adamla (Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin) pazarlık yapılamazdı." dedi.
Boris Johnson, "Tüm endişelerimden sonra, harekete geçen AB ülkelerini takdir ediyorum. Birlik oldular. Sert yaptırımlar uyguladılar" dedi.
Eski Büyükelçi de aynı fikirde
Ukrayna'nın eski Almanya Büyükelçisi Andriy Melnyk de Boris Jonhson'la benzer açıklamalar yapmıştı. Melnyki savaştan önce Berlin'den 12 bin tanksavar roket istediklerinde Alman yetkililerin kendileriyle dalga geçtiğini söyledi.
Melnyk, Almanya'nın eski Ekonomi Bakanı Christian Lindner'ın Kiev'e silah yardımı yapılmasına ve Rusya'nın SWIFT'ten çıkarılmasına karşı çıktığını öne sürdü.
Almanya: Suçlamalar tamamen saçmalık
Öte yandan, Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit ise Johnson’un sözlerinin “tamamen saçmalık” olduğunu belirterek, eğlendirici olan eski Başbakanın her zaman gerçekle kendine has bir ilişkisi olduğunu bildiklerini, bu olayda da aynı şey olduğunu aktardı.
Hebestreit, Almanya’nın savaş başladıktan sonra Ukrayna’ya önemli miktarda silah verdiğini, ülkesinin savaş ve kriz bölgelerine silah göndermeme uygulamasından vazgeçtiğine işaret ederek, “Bu nedenle, gerçekler bu suçlamaya karşı duruyor” şeklinde konuştu.
Peki bu tartışmalar neyin habercisi? Ukrayna’da savaş hala devam ederken Avrupa’da önceden konuşulan konular yine gündeme mi geliyor? Öncelikle Avrupa genelinde neler olduğuna geçmeden önce eski İngiltere Başbakanı Johnson’ın açıklamaları üzerinden Brexit’i ve etkilerini konuşmakta fayda var.
Boris 2016’da, Brexit kampanyasının en önemli figürlerinden birisiydi. İlerleyen yıllarda ise İngiltere Başbakanı olarak AB’den ayrılma planının baş uygulayıcısı oldu. Onun temsil ettiği kanat için kıta Avrupası’ndan soyutlanmak, belirsizliklerin arttığı bir dönemde stratejik olarak önemli bir hamleydi.
"Brexit savunucuları güçlendi"
TRT Haber’e konuşan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Salih Şahin, süreçte İngiltere ile AB’yi ayıran en önemli farkın, Johnson’un 24 Şubat öncesi konuyu ele alma sıklığı ve tonu ile işgal sonrası dönemde askeri yardımlar hususunda ülkesinin karar alma ve harekete geçmedeki çevikliğinde görülebileciğine dikkat çekiyor.
Ukrayna savaşı birçok açıdan Brexit savunucularının elini güçlendirmişe benziyor. Johnson’un açıklaması, İngiltere’nin Brexit’ini “savunma-ordu” anlamında haklı çıkarıyor mu sorusu da sık sık soruluyor artık.
Şahin özellikle Ukrayna savaşı ile birlikte iyice belirginleşen bir sistemden bahsediyor.
“Önümüzdeki uluslararası düzeni sistemsel bloklaşma çerçevesinden çok, blok içi daha gevşek mikro oluşumlar olarak görmek mümkün. Blok içi özerklik arayan aktörler – ki Türkiye’yi de burada değerlendirebiliriz – daha çok görünürlük kazanacak. İngiltere de bu belirsizlik dönemine manevra gücü daha yüksek bir biçimde ve AB hantallığı olmadan giriyor.”
Diğer taraftan Şahin, İngiltere’de Johnson hükümeti ile birlikte ülke daha güvenlikçi bir yapıya büründüğünü belirterek, İngiltere’nin Brexit’in getirdiği bir kapasite olarak, Hint-Pasifik’e kayan uluslararası odağın getireceği belirsizlikler ve güç boşlukları ile mücadale etme noktasında daha iyi bir konumda olduğunu belirtiyor.
Şahin, bu durumu da Ukrayna’ya askeri yardımlar ve Rusya’ya uygulanacak ambargoların açıklanması konusundaki çeviklikle örneklendiriyor.
Eski İngiltere Başbakanı Johnson’ın açıklamalarına ilk tepki gösteren ülke Almanya oldu. Peki Almanya’da durum nasıl? Almanya, Ukrayna savaşı ile yeni bir savunma anlayışı benimseyecek gibi. Bundan sonra nasıl bir değişim bekleniyor?
Esasen Almanya’daki değişimin ilk adımı savaşın başlamasından günler sonra 27 Şubat 2022 Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Alman dış politikası için bir dönüm noktasına işaret eden “Zeitenwende” konuşmasıyla başladı.
Ukrayna-Rusya Savaşı’nın başlamasının hemen akabinde Alman Şansölyesi’nin yaptığı konuşma geleneksel yöntemlerin bazılarının değişebileceğini bize söylüyor.
Savaşın başlamasıyla beraber Rusya’nın bir ortak olduğu fikrinin artık yürürlükten kalktığını belirten Şahin, “Bugün Almanya enerji tedariğini çeşitlendirme noktasında önemli bir mesai harcıyor. En son Katar ile 2026’dan itibaren gaz alışverişini öngören LNG antlaşmasını imzalaması uzun vadede de Rusya ile eski bağımlılığın olmayacağına işaret. Ekonomik karşılıklı bağımlılığın çatışmaları önleyeceğini savunan Wandel durch Handel politikası ise kredisini yitirmiş gibi duruyor ki önümüzdeki süreçte Çin ile ilişkilerde bu politika değişikliğini hissedebiliriz. Öte yandan, bu dönemde 100 milyar avroluk bir savunma fonunun planlanması da dış politikanın sert güç – hard power – araçlarıyla destekleneceğini bize söylüyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
Öte yandan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tetiklediği Zeitenwende konuşmasının, sonuçları nedeniyle Almanya'nın dış politikasında önemli bir kilometre taşı olacağı konusunda herkes hemfikir.
Şahin Almanya’nın AB için de daha fazla sorumluluk üstleneceği kanaatinde;
“Zeitenwende, Almanya'nın Avrupa entegrasyonuna, transatlantik işbirliğine ve çok taraflılığa sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam ettiği anlamına geliyor. Bir anlamda Almanya, hem kendi ve hem de Avrupa'nın güvenliği için daha fazla rol alması gerektiğini kabul etti.”
Boris Johnson’ın açıklamalarına AB’nin ikinci büyük gücü Fransa’dan henüz bir açıklama gelmedi. Ancak Fransa’da da tıpkı Almanya gibi savaştan sonra büyük bir değişim gözlemlendi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 9 Kasım’da ulusal strateji belgesine dair yaptığı açıklamada, Fransa'nın askeri stratejisinin ülkeyi 2030’a kadar bağımsız, saygın bir nükleer silahlı güç olarak güçlendirmesi gerektiğini söyledi.
Yine aynı konuşmada Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının tırmanış riskine ve diğer küresel etkilerine karşı uyarıda bulundu. Söylenebilir ki Fransa, küresel denklemde artan askeri hareketliliğin farkında. Yine aynı konuşmadan anlaşılacağı gibi, Transatlantik savunma ittifakı içerisinde önemli bir fonksiyon üstlenmek istiyor.
Avrupa Ordusu hayali gerçek olur mu?
Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa Birliği'ni daha büyük bir jeopolitik atılganlık ve savunma-güvenlik noktasında da birliğe doğru sürüklediği konusunda bir uzlaşı var. Bunu çeşitli AB politikacılarının açıklamalarında görmek mümkün. Öteki taraftan, bu jeopolitik tutum Avrupa güvenliğini Transatlantik güvenlik ittifakından ayrı görmüyor gibi.
Yani, ABD’nin dümende bulunduğu bir NATO organizasyonu önümüzdeki dönemde de AB için en önemli savunma organizasyonu olabilir. Bunu değiştirebilecek en önemli faktör Almanya’nın, Olaf Scholz’un 27 Şubat konuşmasında da açıkladığı plan temelinde, savunma harcamalarını artırması ve askeri özerkliğini kazanması olabilir.
Ancak Şahin Avrupa’nın tek nükleer gücü Fransa’nın öncülüğündeki bir Avrupa Ordusu’nun ortaya çıkmasının önümüzdeki yıllarda ABD ile bu konuda geliştireceği iletişime bağlı olduğuna dikkat çekiyor.
“Öyle görünüyor ki 2020’li yılların sonunda, savunma ve askeri alanda atılım yapmış Fransa ve Almanya’nın bu kapasitelerinin Avrupa güvenliği konusunda doğru kanalize edilebilmesi için ABD’nin söyleyecek sözü olacağı beklenebilir bir durum.”
Öte yandan ABD ile ilişki de tek etken olmayacak.
Şahin’e göre, Avrupa’nın enerji kaynaklarını çeşitlendirebilmesi ve Rus gazının ve Çin’le ticaretin AB için bir ihtiyaç olmaktan uzak olması ABD’nin, İngiltere’nin – AB’yi otonom bir askeri güç olmasını istemesinde bir gereklilik olabilir.