İsrail’in Gazze saldırılarının dozu ve şiddeti her geçen gün artarken, hayatını kaybedenlerin sayısı da 37 bini aştı.
Tüm dünya yaşanan katliamları dehşetle izlerken ABD’nin iki başkan adayı adeta İsrail’e destek yarışı yaptı.
ABD'de 5 Kasım'da yapılacak Başkanlık seçimleri öncesi, seçimde başkan olabilmek için yarışacak Demokrat Partili Joe Biden ile Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump açık oturumda kozlarını paylaştı.
CNN'nin Atlanta merkezindeki stüdyosunda gerçekleşen seçim tartışmasında iki rakip karşı karşıya geldi ve birçok başlıkta görüşlerini paylaştı.
Sürenin en iyi şekilde kullanılması için CNN sunucuları Jake Tapper ile Dana Bash'in moderatörlüğünü yaptığı açık oturum, 1960'dan bu yana ilk kez seyirci olmadan yapıldı.
Oturumun başlıklarından biri de elbette ki Orta Doğu oldu. Moderatör Bash, İsrail-Gazze başlığını sormadan önce şöyle bir açıklama yaptı:
“Ekim ayında Hamas, İsrail'e saldırdı, binlerce insanı öldürdü ve yüzlerce rehine aldı. Hâlâ hayatta oldukları düşünülen 5 Amerikalı da bu rehineler arasında. İsrail'in tepkisi binlerce Filistinliyi öldürdü ve Gazze'de insani bir krize yol açtı.
Başkan Biden, bu çatışmayı çözmek için bir öneri sundunuz. Ancak şu ana kadar Hamas, kalan rehineleri serbest bırakmadı ve İsrail Gazze'deki askeri saldırısını sürdürüyor. Dolayısıyla, Hamas'ı ve İsrail'i savaşı sona erdirmeye ikna etmek için ekstra ne gibi kaldıraçlar kullanacaksınız?”
İşte bu soru sonrası "İsrail'e daha çok kim destek verdi" yarışı da başladı.
Biden, İsrail’e fazlasıyla destek verdiklerine söyleyerek sözlerine başladı. "İsrail'in ihtiyacı olan bütün silahları verdim. İran, İsrail'e saldırdığında İsrail'i biz kurtardık. İsrail'e en büyük desteği veren biziz” dedi.
Trump ise Biden’ın bölgede yaşananlar için yetersiz kaldığını şu şekilde ifade etti:
“İsrail'e işi bitirmeleri için izin verilmesi lazım. Biden, Filistinli gibi (Filistinlileri zayıf gördüğünü belirten bir ifadeyle) oldu.”
Açık oturum iki lider için kozlarını paylaştıkları bir arena oldu. Ancak, aylardır masum Filistinlileri öldüren İsrail’i desteklediklerini kanıtlama çabasına girdikleri de görüldü.
Peki, bu açıklamalar Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı’ndaki (UAD) İsrail'i Filistin halkına karşı devlet öncülüğünde bir soykırım düzenlemekle suçladığı dava için kanıt sayılabilir mi?
Uluslararası Hukukçu Doç. Dr. Levent Ersin Orallı’ya, Biden ve Trump’ın İsrail’i destekleyici açıklamalarının mahkeme için ne ifade ettiğini sorduk.
Orallı, bir soykırım suçunun itirafı ve suç ortaklığına dair kabulün açık bir şekilde yaşandığını belirterek başlıyor sözlerine ve şöyle devam ediyor:
“Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsü, savaş suçlarına ilişkin soykırım, insanlığa karşı suçlar ve özellikle nefret suçları bağlamında ortaya çıkan davalarda öne çıkan bir mahkeme.
Ve aynı şekilde Birleşmiş Milletler Adalet Divanı'nda şu anda yargılama içerisinde olduğu İsrail'in soykırım suçuna ilişkin süreç temel olarak bir devletin bu suçu işleyip işlemediğine bakıyor.
Biz burada 1948 tarihli soykırım suçunun önlenmesine ilişkin sözleşme metninin ihlalini konuşurken o metnin tanım kısmında hemen arkasında suçun ortaklığı, bu suçun işlenmesi için zemin oluşturanlar, bu suçun işlenmesi noktasına silah verenler, silah tedarik edenler, mühimmat verenler ve destek verenlerin de aynı suçu işlediği gerçeğini görüyoruz.
Dolayısıyla böyle bir durumun Biden tarafından doğrudan itiraf edilmiş olması bana sorarsanız tarihi bir dönüm noktasıdır.”
Orallı, ABD Başkanı Biden’ın İsrail'in işlemiş olduğu suçların -ki bu Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildi- arkasında olduğunu, bu suçlara destekçi olduğunu ve bu suçların işlenmesi adına tüm desteği vererek hem silah sağladığını hem de siyasi destek verdiğini açık bir şekilde itiraf ettiğini belirtiyor.
“Bu itirafın ardından hem Birleşmiş Milletler Adalet Divanı'nın hem de Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin başsavcısının çok hızlı bir şekilde deliller torbasının içerisine bunu da eklemesi gerekiyor. Belki de tarihe geçecek açık oturum esnasındaki bulguların her birinin savaş suçunun nasıl işlendiğine ilişkin çok önemli kanıtlar olduğu kanaatindeyim.
Bu kanıtlardan sonra soruşturmanın genişletilmesi ABD'nin yanında Hollanda, Fransa, İngiltere, Almanya gibi doğrudan silah ve mühimmat desteği veren devletlerin de gerek Milli Savunma Bakanları gerek Başbakan ve Devlet Başkanları nezdinde ifadeye çağrılması gerekir.”
Orallı ayrıca ABD’nin taraf olmasa da UCM tarafından yargılanabileceğini de ekliyor:
"ABD'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünde taraf olmaması bu yargılamanın gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez. Çünkü Filistin bu statüye taraf ve Filistin topraklarında bir soykırım işleniyor.
Dolayısıyla bu suç, suça destek verenler, yardım edenler ve yataklıkta bulunanlarla beraber yargılanması gereken evrensel bir suç niteliğindedir.”
Soykırım Suçunun Önlenmesine İlişkin Sözleşmenin 3. maddesine göre suç niteliği taşıyan eylemler şöyle sıralanıyor;
Cezalandırılacak eylemler
a) Soykırımda bulunmak;
b) Soykırımda bulunulması için iş birliği yapmak;
c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak;
d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek;
e) Soykırıma iştirak etmek.