Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail'in lehindeki taraflı ve cesaretlendirici tutumundan sonra İsrail-Filistin sorununda neredeyse tamamen yok olan 'denge' unsuru, son günlerde ABD Başkanı Joe Biden'ın attığı bazı adımlar ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) açmaya hazırlandığı soruşturma ile Trump öncesi duruma geri dönme yoluna girdi gibi görünüyor.
Trump'ın askıya aldığı Filistin yardımlarını yeniden başlatma kararını alan Biden hükümetinin Filistinlilere yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınıyla mücadele için mart ayında 15 milyon dolar sağlanacağını açıklaması ve 7 Nisan’da Gazze Şeridi ve Batı Şeria’nın kalkınması için 75 milyon dolar ve Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) programları için 150 milyon dolar yardım göndermeyi kararlaştırması, kopma noktasına gelen Washington-Filistin yönetimi ilişkilerinde normalleşme kapılarını aralıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığının 2020 insan hakları raporundaki “İsrail’in Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri’ni işgal ettiği tarihi bir gerçektir” ifadesi de İsrail'i dizginlemeye ve Filistin yönetimi ile arayı düzeltmeye yönelik bir adım olarak kayıtlara geçti.
ABD politikasında köklü değişim beklenmiyor
Ancak Biden yönetiminin Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın göreve başladıktan sonra Filistin meselesine dair yaptığı bir açıklamada, yeni hükümetin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya devam edeceğini vurgulaması ve daha sonra Uluslararası Ceza Mahkemesinin 5 Şubat 2021’de verdiği kararla Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve diğer Filistin topraklarında işlenen suçları soruşturmak için yargı yetkisine sahip olduğunu ilan etmesine karşı çıkması, Washington'ın politikasında köklü bir değişimin olmayacağı sinyalini verdi.
Bir diğer deyişle Biden'ın attığı adımlar, Trump öncesi döneme dönüş çabası olarak değerlendirilebiliyor. Zira, müesses nizam geleneğinin dışından gelen Donald Trump, ABD'nin on yıllar boyunca İsrail-Filistin sorunu konusunda izlediği politikayı sil baştan değiştirdi.
Trump döneminde ABD'nin İsrail'e armağan ettiği tavizler
2 devletli çözüm yaklaşımını rafa kaldıran Trump, İsrail-Filistin arasındaki dengeyi baştan aşağıya oynatan çok sayıda hamle yaptı. ABD Büyükelçiliğinin Tel Aviv'den Kudüs'e taşınması bu hamlelerin ilkiydi.
Önceki hiçbir Amerikan başkanının almaya cesaret edemediği bu karar, Kudüs’ü sözde İsrail'in ebedi başkenti olarak lanse etmek amacıyla alındı.
Bu kararla Amerikan yönetimi iki taraf arasında “ara buluculuk” rolünü kaybettiği gibi, Filistin’le ilişkilere de ağır darbe indirdi.
Nitekim bu adıma tepki olarak Filistin yönetimi ABD ile ilişkilerini kesme kararı aldı. Bunu takiben Trump yönetimi, Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı UNRWA'ya yaptığı yardımları 2018'in ağustos ayında kesti. Trump yönetimi ayrıca 10 Eylül 2018’de aldığı kararla, 1994’ten beri Washington’da bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ofisini kapattı.
Başkan Trump’ın İsrail-Filistin ihtilafını kalıcı şekilde çözme iddiasıyla gündeme getirdiği sözde “Yüzyılın Anlaşması” projesi de Filistin yönetimi tarafından büyük tepkiyle karşılandı.
Trump, 2020'nin ocak ayında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısında, ihtilafa dair sözde barış planı açıkladı. Ancak bu projede Kudüs’ün idari yönetiminin İsrail’e bırakılması, Filistinlilere Kudüs’ün sadece doğusunda bir toprak parçası verilmesi ve Filistin’in askeri gücünün olmaması gibi Filistin tarafı açısından kabul edilemez maddelerin yer alması, planın açıkça İsrail’in yayılmacılığına hizmet ettiğini ortaya koydu.
UCM soruşturması
Başkan Biden ise yönetime geldiği ilk günlerden itibaren, hatta daha başkanlık koltuğuna oturmadan, Trump'ın İsrail'e yönelik izlediği ayrıcalıklı tutumu sürdürmeyeceğinin işaretlerini verdi.
Yeni Amerikan yönetimine karşı temkinli bir tavır almaya çalışan İsrail, kendini bir de Uluslararası Ceza Mahkemesi soruşturması riskiyle karşı karşıya buldu.
Filistin yönetiminin 2015'te UCM'ye üye olduktan sonra yürüttüğü diplomatik çabalar sonucu mahkeme 2019'da Filistin'deki durumla ilgili soruşturma açma niyetini duyurmuştu.
Yetki tespiti için yürütülen çalışmaların ardından mahkeme 5 Şubat 2021'de Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te yargı yetkisinin bulunduğu sonucuna vardı.
UCM, 18 Mart'ta işgal altındaki Filistin topraklarında işlenen suçlara yönelik soruşturma kararına itiraz etmesi için İsrail’e 30 gün mühlet tanıdı.
İsrail: UCM soruşturması kapsamında iş birliği yapmayacağız
Olası insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının faillerinin mahkeme tarafından yargılanmasının önü açıldıktan sonra, İsrail 8 Nisan'da UCM ile soruşturma konusunda iş birliği yapmayacağını açıkladı.
Ancak uzmanlar, mahkemenin gerekli bilgi ve kanıtlara ulaşması için İsrail'in iş birliğine ihtiyaç duymadığına dikkat çekiyor.
Zira Filistin yönetiminin mahkemeye sunduğu raporlar ve mağdurların ifadeleri bu noktada kritik rol oynayabilir.
İsrail'i sıkıştıran bu baskılar ışığında, İsrail-Filistin sorununda Trump döneminde İsrail lehine değişen dengeler yavaş yavaş eski duruma dönüş yoluna giriyor.
Filistin'in UCM serüveni
UCM, 16 Ocak 2015'te İsrail tarafından işlenen savaş suçlarıyla ilgili ön inceleme açılması kararı aldığını bildirmişti.
Başsavcı Fatou Bensouda söz konusu ön incelemenin, Filistin'in 2 Ocak 2015'te mahkemenin kuruluşuna kaynaklık eden Roma Anlaşması'nı imzalaması ve 1 Ocak 2015'te UCM'ye verdiği, Filistin topraklarında işlenen suçlarla ilgili mahkemenin otoritesini 13 Haziran 2014 itibarıyla kabul ettiğine dair beyanı üzerine açıldığını açıklamıştı.
İsrail'in UCM'ye üye olmadığına işaret eden Bensouda, soruşturma açılması yönünde hakimlerden coğrafi kapsamı belirlemelerini istemişti.
UCM ilk derece dairesi 5 Şubat 2021'de verdiği kararda mahkemenin Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs ve diğer Filistin topraklarında işlenen suçları soruşturmak için yargı yetkisine sahip olduğu ve Filistin'in mahkemeye taraf devlet olduğuna hükmetmişti.
Yeterli yargı sisteminin bulunmadığı ülkelerde savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçların adalet önüne çıkarılması amacıyla kurulan mahkeme 2002'den bu yana faaliyetlerini sürdürüyor. Mahkemenin kuruluş anlaşması olan 1998 tarihli Roma Statüsü'nü bugüne dek 120 ülke imzalarken, ABD ve İsrail anlaşmaya taraf olmayan ülkeler arasında.