Birleşik Krallık hükümeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden (AİHS) çekilme tehdidini yer yer gündeme getiriyor. Bu tehdidin, ülkenin iç ve dış politikaları üzerinde önemli etkilere neden olabileceği konusundaki tartışmalar da giderek artıyor.
AİHM ile son yıllarda bir dizi anlaşmazlık yaşayan Birleşik Krallık’ın bu tutumunun en önemli nedenlerinden biri ülkenin göçmen politikasının AİHM ile çelişmesi.
Bu bağlamda, Birleşik Krallık'taki Muhafazakar Parti'nin bir kesimi, AİHS'den çekilmenin gerekliliğini savunuyor.
Ancak, çekilmenin Birleşik Krallık üzerinde ciddi sonuçlar doğurabileceği tartışmanın en önemli noktası. İlk olarak, Avrupa ile yapılan ticaret anlaşmalarını ve uluslararası ilişkileri nasıl etkileyebileceğinin incelenmesi gerektiği savunuluyor. Ayrıca, Birleşik Krallık vatandaşlarının insan hakları korumasını da etkileyebileceği görüşler arasında.
Bununla birlikte, AİHM'den çekilmenin Birleşik Krallık'ın komşusu İrlanda ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini de olumsuz etkileme potansiyeli var. Özellikle Kuzey İrlanda'nın yönetimine dair kritik kararlara yol açabilir.
Birleşik Krallık, Brexit sürecinde de birçok tartışma ve eleştiriyle karşı karşıya gelmişti. Şimdi ise AİHM’den çıkma olasılığı hem Birleşik Krallık’ın vatandaşları hem de itibarı için oldukça kritik. Konunun detaylarını ve Birleşik Krallık’ın AİHS’den çıkması halinde karşılaşacağı senaryoları Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Onur Uraz ile konuştuk.
“Çok daha kapsamlı bir düşünsel kırılmanın ayak sesleri”
Birleşik Krallık'ın AİHS'den çekilme tehdidi, ülkenin uluslararası toplum nezdindeki itibarını ve değerlerini nasıl yansıttığı konusunda önemli bir soru işareti oluşturuyor. Bu nedenle, Birleşik Krallık'ın çekilme kararıyla ilgili daha derinlemesine bir tartışma yapılması gerekiyor. Dr. Uraz, bu kararın arkasında daha derin bir düşüncenin olduğunu belirtiyor ve şöyle söylüyor:
“Her ne kadar Birleşik Krallık ile AİHM arasında son iki yılda giderek artan gerilim, düzensiz göç halindeki kimseler karşı getirilen korumacı düzenleme ve yaptırımların insan haklarına ve demokratik toplumun gereklerine uygunluğuna dair hususi bir ihtilaf gibi görünse de, derinde çok daha kapsamlı ve birden fazla ülkeye yayılmakta olan bir düşünsel kırılmanın ayak seslerindendir.
Birleşik Krallık’ta, başta Göç Bakanı Robert Jenrick gibi Muhafazakar Parti’nin sağ kanadını oluşturan kesimin dile getirdiği AİHS’den ayrılma fikri aslına bakılırsa yeni bir havadis değil. Ülkenin AB’den ayrılmasına da neden olan, ‘egemenlik ihlali’ ve ‘anti-demokratiklik’ iddiaları geçtiğimiz yıllar içerisinde özellikle muhafazakâr cenahın sağ kanadında yer yer dile getirilmişti.”
“58. madde kapsamında çekilme hakkı var”
Uraz, AİHS’den çekilmenin mümkün olduğu bilgisini veriyor. Sözleşmenin 58. maddesinin, devletlere çekilme hakkını tanıdığını dile getiyor. Uraz, bugüne kadar, sadece Yunanistan'ın askeri darbenin ardından ve Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesi nedeniyle bu madde kapsamında üyeliklerine son verildiği bilgisini de paylaşıyor. Ancak, rızası olmadan sözleşmeden çekilen bir devletin örneğinin olmadığını da sözlerine ekliyor.
Birleşik Krallık neden çekilmek istiyor?
Uraz, Birleşik Krallık’ta AİHS’den çekilmek isteyenlerin ve istemeyenlerin olduğunu söylüyor.
Birleşik Krallık'ta AİHM'in ulusal egemenliği zayıflattığı ve demokratik olarak seçilen yerel yasa koyucunun iradesini yok saydığı görüşünde olanlar varken, öte yandan AİHM'in insan haklarını korumada önemli bir rol oynadığı ve yerel mahkemelerin yetersiz olabileceği düşüncesiyle AİHM'i savunanların da olduğuna işaret ediyor.
Birleşik Krallık hükümeti olan Muhafazakar Parti cenahındaki bir kesim de bu ilk grup arasında yer alıyor.
“Muhafazakarların bir kanadı, tıpkı AB’ye dair tartışmalarda olduğu gibi, bu yönde bir müdahaleyi egemenliğe saldırı olarak nitelemekte ve geriye kalan tek yolun AİHS’den çıkmak olduğunu düşünmektedir. Bu noktada ortaya çıkan bir karşı görüş, olası bir terkin ülke vatandaşlarının sahip olduğu insan hakkı korumasını zedeleyeceği ve bazı haklara dair anlayışın daralacağı yönünde. Bu eleştiri kısmen haklılık payı taşıyor. Günün sonunda AİHS sisteminin güvence altına aldığı tüm haklar Birleşik Krallık başta olmak üzere neredeyse tüm üye devletlerin anayasal ve yasal düzenlemeleri ile güvence altına alınmıştır.”
“AB ile yapılan anlaşmalar bozulur”
Olası bir Birleşik Krallık ayrılığının beraberinde getireceği ciddi hukuki sorunların olacağını söylüyor Uraz. AB ile imzalanan Ticaret ve İş birliği Antlaşması gibi anlaşmaların hükümlerini hatırlatıyor. Uraz, Birleşik Krallık’ın AİHS sisteminden çekilmesi durumunda, bu antlaşmaların, AB'nin kolluk kuvvetleri, adli tıp ve ceza yargılaması gibi konularda iş birliğini sonlandırmasına dayandığını belirtiyor.
“Ayrıca, olası bir ayrılık Kuzey İrlanda'nın yönetimini belirleyen ‘Good Friday’ Antlaşması açısından ciddi sorunlar yaratabilir. Bu antlaşma, Birleşik Krallık hükümetinin AİHS'i Kuzey İrlanda hukuk sistemine entegre etmeyi, AİHS ihlallerine karşı yasal yolları açık tutmayı ve Kuzey İrlanda mahkemelerine parlamentonun AİHS'e aykırı yasalarını yok sayma yetkisi vermesini öngörüyor. Olası bir AİHS'den çıkış, bu antlaşmanın hükümlerini tartışmalı hale getirebilir.”
Bu nedenle, Birleşik Krallık'ın AİHS'den çıkışı, hem AB ile olan iş birliğini etkileyebilir hem de Kuzey İrlanda'nın yönetimine ilişkin uluslararası antlaşmaları sorgulamak zorunda bırakabilir.
“Birleşik Krallık bu yola giren son ülke olmayabilir”
Ancak bu hukuki sonuçlar göze alınarak AİHS’den çıkma tercihinin yine de yapılabileceğine işaret ediyor Uraz. Fakat, siyasi sonuçların ağır olacağını belirtiyor.
“Birleşik Krallık’ın bu yönde vereceği bir karar kendisinin Avrupa ile olan ilişkilerini iyiden iyiye soğutacaktır. Kimi ticari ve ikili ilişkilerde, atılan bu adım bir bahane olarak ülkenin karşısına getirilebilecek nitelikte. Dahası böyle bir kararın çıkış noktası düzensiz göç olacağından, Birleşik Krallık’ın kendi çıkarını insan hakları idealinin önüne koyan ve bu bakımdan emperyalist geçmişini günümüze taşıyan bir ülke olduğu eleştirisi ortaya konacaktır.
Pek tabii göç haricindeki kimi hususlarda da insan hakları daha muhafazakar şekilde yorumlanarak, Birleşik Krallık vatandaşları için daha dar bir insan hakları çerçevesi çizilmesinin yolu da aralanabilecektir. Ancak tüm bunlara karşın tekrar hatırlatılması gereken bir gerçek şudur ki, eğer AİHM kendi liberal dünya görüşünü, devlet iradelerini ve farklılıklarını yok sayarak dikte etmeye devam eder ve ortak bir insan hakları algısındansa ‘Batılı, politik doğrucu ve üsten bakan’ bir insan hakları idealini esas alırsa bu yola giren son ülke olmayacak.”